OHAL ile hapishanelerde arkası kesilmeyen baskı, tecrit ve işkence uygulamaları, Düzce Çilimli Hapishanesi'nde tutulan M. Garip Yaş’ın hapishanede yaşadığı işkenceyi anlattığı mektubuyla bir kez daha ortaya serildi.
M. Garip Yaş, Görülmüştür ekibinden Adil Okay’a yazdığı mektubuna, mektup ve görüş yasakları bir yana mektubun Çilimli Hapishanesi'nde gecikme nedenini anlatmakla şöyle başlıyor: “Cezaevi Düzce postanesinden mektupları almıyor, haftada iki gün mektupları, iki gün de kolileri gelip cezaevine teslim ediyorlar. Mektuplar-posta haftada iki gün teslim edilince gecikmiş oluyor. Cezaevinde yoğunluğu-kalabalığı, ki sayı 1500 kişinin üstünde, kapasitenin iki katı yani. 1 gerekçe gösteriyor ve haftada bir gün mektupları dağıtıyor. Yani hem postanede hem de burada bekleyince gecikmeli ulaşıyor elimize.”
Kitap, dergi ve yayın yasaklarıyla psikolojik işkence
Kitapların kendileri için ekmek, su gibi bir ihtiyaç olduğunu belirten Yaş, hapishane idaresinin keyfi olarak 10 kitap sınırlaması koyduğunu belirtiyor. Dergi ve yayınlar konusunun da psikolojik işkenceye dönüştüğü, Yaş’ın anlatımıyla şöyle yaşanıyor:
“Siyasi tutsaklara dışarıdan posta yolu ile gelen tüm yayınlar (kitap, dergi vs.) bakanlık yazısı talimatıyla yasaklanmıştı. Aslında hukuki bir dayanağı yoktu. Zaten infaz hakimliğine başvurdum, lehimde karar verdi, öyle alıyorum şimdi. Fakat bu yasakta bir ısrar var, şimdi sadece elinde mahkeme kararı olanlara gelen yayınlar veriliyor, yani bireylere uygulanıyor, elinde mahkeme kararı olmayanlara verilmiyor. Gerekçe ne biliyor musun; kripto haberleşme olabilirmiş. Dediğim gibi şimdi ben posta yolu ile gelen yayınları alabiliyorum. Fakat açıkçası kitap ve özellikle dergiler konusunda sıkıntım(ız) fazla. Kendi imkanlarımızla burada satın alamıyoruz dergileri. Ancak duyarlı çevreler, dostlar gönderirse okuyabiliyoruz, ki o da çok az, çok sınırlı. Bu izole koşullarda düşünsel, felsefi, edebi, kültür-sanat dergileri okuyabilmek, gelişmeleri, hayatı izleyebilmek çok önemli. Hayata bağlanan nefes borularımız kesiliyor, sıkılıyor. Bu boruları açık tutmak, nefes alıp-verebilmek o kadar zorlaştı ki, bu sadece bizim çabalarımızla aşabileceğimizin ötesine geçti. Bazı şeyleri anlatabilmek çok zor, bazen kelimeler kifayetsiz kalıyor anlatmaya.”
Hapishanede “daksil” bile yasak
Hapishanede suyun bile sınırlı verildiğini anlatan Yaş “Mektupta karalama yapmamak için çabalıyorum. Daksil bile kantinde satışı yasaklanmış” diyor. Mektubun devamında daksilin neden yasak olduğuna yanıt bulmaya çalışıyor, ama bulamıyor. “İnsan izah etmekte zorlanıyor. Sadece o da değil, akıl sınırları içinde izah etmenin çok zor olduğu birçok uygulamayla bu süreçte sık sık karşılaşıyoruz. Bir yerlerde birileri çok ‘derinlikli’ düşünüyor sanırım” diyen Yaş, bu uygulamalara örnek olarak şunları yazdı: “Bazen bazı yazılarımızı, notlarımızı ya da resim vb. materyalleri yırtılmış, yıpranma, kaybolma gibi nedenlerle fotokopi çektiriyoruz. Dışarıya gönderme amaçlı değil, sadece yanımızda bulundurmak için. Şimdi bir uygulama başlatılmış, fotokopi çektirmek için verdiğimiz materyaller önce inceleniyor, uygun bulunursa çekiliyor, bulunmazsa o materyale el konuluyor. Dışarıya gidenler zaten incelemeden geçirilip gönderiliyor. Şimdi fotokopi çektirmek için de bu yapılıyor. Bir arkadaşımın yazdığı yazı-öykülere şimdi fotokopi çektirmek isterken el konuluyor, savcılığa sevk edilmiş. Kürtçe yazıldığı için. Zaten gelen giden Kürtçe mektuplar için bile tercüman ücreti isteniyor. Kürtçe bilen personel yokmuş ve bu hala devam ediyor. Koli yolu ile ellerimizin gönderdiği iç giyim malzemelerinin verilmemesi, kıyafetler ile ilgili renk kısıtlamalarının sürmesi gibi her yerde uygulanan uygulamalara girmiyorum bile.”
Görüşler de işkenceye dönüştürülüyor
Mektup, görüş, telefon yasağı almayan tutsaklar aileleriyle görüşebiliyor. Ne var ki bunun da psikolojik işkenceye dönüştürülüyor. “Mesela ziyaretler konusu zorluyor. Zaten ailelerimizden yüzlerce km. uzakta tutuluyoruz. Maddi-manevi çok zorlanma oluyor. Mesela benim ailem gidiş-geliş 1300 km yol yapıyor ve açık görüş sadece 45 dakika, kapalı görüş ise 30 dakika-45 dakika. Ziyaret için 1300 km yol gidip-gelmek zorunda kalıyorlar” diyen Yaş telefon görüşü konusunda da şunları söylüyor: “10 dakikalık haftalık telefon görüşmeleri (tutuklu olanlar 15 günde bir 10 dakika) kalıyor, o da isim- soy isim söylenmediğinde telefon kesiliyor. Tabi içerdekiler-dışardakiler mağdur oluyor. Maalesef çözümsüzlük demeyeceğim çünkü bilinçli-amaçlı yapılan bu uygulamalar bizi-herkesi zorluyor.”