Baskı politikalarına mücadeleyi büyüterek cevap vereceğiz! - Av. Zeycan Balcı Şimşek

İç Güvenlik Yasası başta olmak üzere siyasal iktidarın tüm baskı politikalarına cevabı yine fabrikalarda, okullarda, mahallelerde kızıl bayraklara sıkı sıkı sarılarak ve coşkuyla dalgalandırarak vereceğiz. Kafka’nın anlattığı koyu karanlık adaletsizlikleri ise Denizler’in avukatı, Çağdaş Hukukçular Derneği’nin kurucularından, devrimci avukatlık geleneğinin yapı taşlarından Av. Halit Çelenk’lerden devraldığımız bayrağı daha da yükseğe taşıyarak omuz omuza adalet mücadelesi vereceğiz.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 09 Mayıs 2015
  • 07:27

“Giydiği hükümden haberi yok mu bu adamın?”

“Hayır” dedi subay, “Ona bunu bildirmekte mana yok.

Nasıl olsa gövdesiyle, bizzat öğrenecek.”…

 

Ama hüküm giydiğini biliyordur kuşkusuz?”

“Hayır, onu da bilmiyor dedi subay.

Savunma hakkı verilmedi ki,”…

”Esas kuralım şudur: Suçtan şüphe edilemez.”

F. Kafka, Ceza Sömürgesi

 

Aynı zamanda hukukçu da olan Kafka, bu öyküyü 1900'lü yıllarda yani yaklaşık yüzyılı aşkın bir süre önce yazmış. Ama bu öykü sanki bugün yazılmış ya da bugün için yazılmış gibi gelmiyor mu size de!

Siyasal iktidar “ileri demokrasi” söylemine rağmen hukuku katletmeye, adliyeleri parayı verenin düdüğü çaldığı alış-veriş merkezine dönüştürmeye, sınıfı adaletsiz bırakmaya devam ediyor. Artık burjuva hukuk, kendi kanunlarına dahi uymuyor, uymak istemiyor, faşizm koşullarında bu kanunlar dahi, verilmek istenen cezaları karşılamıyor, mızrak çuvala sığmıyor. “İç Güvenlik Paketi” gibi yeni baskı ve zulüm yasalarının hızla uygulanmasının gündeme getirileceğinin işaretlerini görmek mümkün.

Çok değil daha birkaç gün önce, 1 Mayıs birlik, mücadele ve dayanışma gününde Taksim’de anmalara katılmak isteyen işçi ve emekçilere azgınca saldıran polis; 459 kişiyi hürriyetinden mahrum ederek, 234 kişiyi ise gözaltına alarak 4 gün boyunca battaniye gibi temel ihtiyaçları dahi karşılamayarak, avukatların, ailelerin getirmiş olduğu suyu dahi gözaltına alınan devrimcilere, işçi ve emekçilere vermeyerek suç işlemiştir.

Gözaltına alınanlara İl Emniyet Müdürlüğü’nde yer bulunamamış, bir kısmı Gayrettepe İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne, bir kısmı ise adliyenin nezaretine götürülmüş ve kolluk ifadeleri burada alınmaya çalışılmıştır.

Bazıları 4. günün sonunda adliyeye getirildikten sonra, savcı tarafından doğrudan serbest bırakılırken, bazıları ise yine savcı tarafından ifadeleri alınmadan adli kontrol ve tutuklama istemiyle hakimliğe sevk edilmiş ve 20 kişi ise tutuklanmıştır. Gözaltına alınanların savcılık ifadeleri için adliyeye getirildikleri gün, önce avukatlar kalkanlarla adliye dışına atılmış, basın açıklaması yapmaları engellenmiş, bu engelleme püskürtülünce de sorgu hakimliğinde ifadelere katılmak üzere duruşma salonuna gitmek isteyen avukatlara barikat oluşturularak işçi ve emekçiler savunmasız, avukatsız ve hukuki yardımdan yoksun bırakılmaya çalışılmıştır. Yine avukatların barikatlara yüklenmesi ve verdiği mücadelelerle sorgu hakimlikleri önüne kurulan barikatlar ve etten duvar kaldırılmış ve sorgular başlayabilmiştir. Bu tok cevabı hazmedemeyen polis, bu kez de gece 23.40 sularında avukatlara hakaret ederek bir kez daha saldırmıştır. Bu saldırılar bireysel ve tekil değil elbet. Aksine bu saldırılar, sermaye iktidarının projesi olarak uygulamaya konulmuş durumda. 1 Mayıs İşçi Bayramı’na yapılan saldırılar, gözaltı kararları, avukatların savunma makamlarında darp edilmesi, itibarsızlaştırılmaya çalışılması AKP’nin yeni adalet/ileri demokrasi projesidir. Bu projenin harcı baskı, şiddet ve kandır.

Tutuklanan 20 kişinin tutuklanma gerekçelerine bakıldığında, kuvvetli suç şüphesinin varlığı karşısında adli kontrol denetim mekanizmalarının yetersiz kalacağı şeklinde oldukça muğlak bir gerekçe olduğunu görüyoruz. Oysaki 2005 yılında yürürlüğe giren 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu tutuklama kararlarının gerekçelendirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu hukuksuzluk da yetmemiş olacak ki, sorgu hakimlikleri skandal denilebilecek tutuklama kararlarına imza attılar. Bir sulh ceza hakimliği dört kişinin tutuklamaya sevk duruşmasında kime ait olduğu belirli olmayan bir çanta için dört kişiyi de tutuklamıştır. Üç gündür gözaltında, polisin denetiminde olan, daha gözaltına alındığı saat itibariyle ilk iş olarak zorla parmak izi ve DNA‘ları alınmasına rağmen kime ait olduğu ortaya çıkarılamamış daha doğrusu tutuklanması istenen kişilere ait olmadığı anlaşıldığından lehe delil polis tarafından dosyaya sunulmayarak dört kişinin tutuklanmaları sağlanmıştır. Ortada kime ait olduğu belirsiz bir çanta vardır, yani şüphe vardır. Şüpheden kim yararlanır; SANIK! O halde şüpheden savcı değil, hakim değil, polis değil sanık yararlanır. Ama bizim hukukumuzda evrensel ceza normları tarumar edilerek şüpheden polisin, savcının ve hakimin yararlanması(!) sağlanmış ve bu tutuklamalar gerçekleşmiştir. Şüpheyi dahi gerektirmeyecek kadar gerçek karşısında hakim gözlerini kapamış, adaleti ise polis tutanağına havale etmiştir: Yakalanma öncesi, eylem mahallinde kaydedildiği belirtilen yüzü tamamen kapalı elinde bayrak taşıyan bir kişiye ait olan bir fotoğraf  gösterilerek ‘bu sen misin’ denilmiştir. ‘Fotoğraftaki kişi kahve renkli ayakkabılı, açık mavi pantolonlu, kahve renkli montlu, ben ise gördüğünüz üzere beyaz ayakkabılı, koyu gri pantolonlu ve siyah montluyum’ cevabına karşı yine polis tutanağına göre yüzünün tamamen kapalı olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle tutuklanmıştır. Bir diğer tutuklama ise, çantasında 1 Mayıs yazılı pankart, sendika pankartı, sendika önlükleri, baret, gaz maskesi, bez maskeler olduğu, ‘çantasında çıkan eşyaların çeşitliliği ve niteliği’ gerekçesiyle yapılmıştır. İşte İç Güvenlik Yargısı!

1 Mayıs gözaltlarına uygulanan hukuk şudur; İç güvenlik yasası olarak bilinen 6638 Sayılı Kanunu’nun 8. ve 14. maddesine göre 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 33. maddesine muhalefet eden kişilerin CMK 100. maddeye göre tutuklanmasını gerektiren katalog suçlardan sayılmıştır. Bir başka ifadeyle 1 Mayıs’a yasadışı flama, bayrak gibi eşyalarla ya da yanıcı patlayıcı silahlarla katılan kişilerin tutuklanmasını gerektirecek suç fiilini katalog suçlardan saymıştır. Tutuklananlara bakıldığında 1 Mayıs’a katılmak başlı başına suç haline, bir tutuklama sebebine dönüşmüştür.

1 Mayıs, 8 saatlik iş günü talebi ve kölece çalışma düzeninin yıkılması için verilen mücadelelerin bir ürünü olarak yüz yılı aşkın bir süredir tüm dünyada ve Anadolu coğrafyasında kutlanan bir bayramdır. Bu bayram tüm dünyada ülkelerin en görkemli ve tarihi meydanlarında büyük bir coşku ve görsel şölenlerle kutlanmaktadır. Bizim içinse 1 Mayıs alanı olan Taksim, Türkiye işçi sınıfının tarihi, belleği ve bilincidir. Bu tarihi bilinçle 2015 yılında da Taksim‘in 1 Mayıs alanı olduğu umutla ve dirençle bir kez daha dosta düşmana gösterilmiş, şehrin her köşesi Taksim Meydanı’na dönüştürülmüştür.

İç Güvenlik Yasası başta olmak üzere siyasal iktidarın tüm baskı politikalarına cevabı yine fabrikalarda, okullarda, mahallelerde kızıl bayraklara sıkı sıkı sarılarak ve coşkuyla dalgalandırarak vereceğiz. Kafka’nın anlattığı koyu karanlık adaletsizlikleri ise Denizler’in avukatı, Çağdaş Hukukçular Derneği’nin kurucularından, devrimci avukatlık geleneğinin yapı taşlarından Av. Halit Çelenk’lerden devraldığımız bayrağı daha da yükseğe taşıyarak omuz omuza adalet mücadelesi vereceğiz.