"Ateşin ve güneşin" çocuklarından çağdaş Kawa: Mazlum Doğan

Kawa Mazlum Doğan'a dair dizeleriyle birkez daha direniş ateşlerini tutuşturanların anıları önünde saygıyla eğiliyoruz

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 21 Mart 2022
  • 17:55

Mazlum Doğan, Diyarbakır zindanında eşi-benzeri görülmemiş bir vahşetle yaratılan teslimiyete karşı sembolik olarak yaktığı 3 kibrit çöpüyle Kürt halkının direniş ateşini tutuşturdu. Direniş ateşini tutuşturan Mazlum Doğan 1982 Newroz’unda feda eyleminde bulunarak ölümsüzler burcuna çekildi.

Mazlum Doğan’ın 3 kibrit çöpüyle tutuşturduğu direniş ateşi 18 Mayıs’ta 4 canın feda eylemiyle harlandı. Ardından başlayan ölüm orucu direnişiyle dört can daha Kürt halkının direniş meşaleleri oldu.

Bu yüzden şair Adnan Yücel “Ateşin ve güneşin çocukları” şiiriyle Kürt halkının direniş ateşine yüreğinden bir parça ekledi.

Ozanın, çağdaş Kawa Mazlum Doğan’a dair dizeleriyle birkez daha direniş ateşlerini tutuşturanların anıları önünde saygıyla eğiliyoruz:

“Dolaştı üç kibrit elden ele sessizce

Hücreden hücreye

Koğuştan koğuşa gizlice

Konuşuldu uğrun uğrun

Tartışıldı geceler boyu ince ince

Zindandan dağlara vurdu şavkını

Dağlardan en kalabalık kentlere

Dallarda çiçeklere verdi rengini

Nehirlerde en coşkulu köpüklere

Dolaştı yurdunu boydan boya

Sazda kırılmayan tel

Dilde susmayan söz oldu türkülere

 

Zindanda yürekler yine baskıda

Eller bağlı – gövde askıda

Üç kibritin ateşi sönsün istenir

İnançlar ihanete dönsün istenir

 

Düşünceler zincire

Sevgiler prangaya vurulsun istenir

Yüreklerde çağlayan özgürlük suyu

Bulana bulana durulsun istenir

Üniformalı bir Dehak’ın şahsında

Zalimin zulmü kurulsun istenir

 

Baskılar yetmezse itirafta bulunmalara

Yapılan itiraflar dinletilir tutsaklara

İşte biri – biri daha – biri daha

Susardı bütün koğuşlar

Dönerdi bir anda sessiz mezarlıklara

Ve çığlık çığlığa o sessizlik

Binlerce öfkeyi

Binlerce isyanı doldururdu bakışlara

 

Üç kibriti dörtlemek derdi bir ses

Dört kibriti beşlemek

Ve ölümü isyan ateşleriyle düşlemek

 

Bir koğuş vardı koğuşlar içinde

Üç kibriti dörtleyenler yatardı içinde

Dört yıldız gibiydiler yıldızlar içinde

 

Teslimiyete gönül verilirken önlerinde

Ateşi çoğaltarak yakmak gerek dediler

Ölüme yaşamak diye bakmak gerek dediler

Sönüyorsa yakılan ateşler birer birer

Ateşi bedenlerde çoğaltmak gerek dediler

Oturdular her gece diz dize

Önce ölümü sevmeyi öğrendiler

Ve ölümde ölümsüzlüğün rengini gördüler

Karardan önce yurtlarında kalanların

 

Çiçeklerinde açanlarını sordular

Düş değildi yaşayıp gördükleri

Sözlerini gelecek adına bir düş diye

Dördü bir ağızdan hayra yordular

Binlerce tutsak içinde

Ve en kanlı kudurmuşluğunda vahşetin

Ölüm cehenneminde bir cennet kurdular

 

Havasızlık içinde veremler yaratılırken

Gardiyan hakimler ve savcı çavuşlarla

Her gece mahkemeler kurulurken

İnsanlar soyundurulup makatlar aranırken

Hangi kuş konardı zindan penceresine

Ve makatlara sigara takılıp yakılırken

İnsanlar dört ayak ile yürütülürken

Hangi bayrak çekilirdi onur kalesine

 

Üç kibriti yüreklerinde dörtleyenler

Açlığın ve yoksulluğun kötülüğünü gördüler

Ama hiçbir şeyin

Boyun eğmekten daha kötü olmadığını

Ve boyun eğenlerin

Yarınlara kalmadığını bildiler

Her kötülüğün daha kötüsünü tartışıp

Gözlerinde bütün korkuları sildiler

Binlerce baskıdan ve küfürden sonra

Newroz ateşi yakıp şiirler söylediler

O günün adını milat koyup

Üç kibrit öncesi

Ve üç kibrit sonrası dediler”