Mazlum Doğan, Diyarbakır zindanında eşi-benzeri görülmemiş bir vahşetle yaratılan teslimiyete karşı sembolik olarak yaktığı 3 kibrit çöpüyle Kürt halkının direniş ateşini tutuşturdu. Direniş ateşini tutuşturan Mazlum Doğan 1982 Newroz’unda feda eyleminde bulunarak ölümsüzler burcuna çekildi.
Mazlum Doğan’ın 3 kibrit çöpüyle tutuşturduğu direniş ateşi 18 Mayıs’ta 4 canın feda eylemiyle harlandı. Ardından başlayan ölüm orucu direnişiyle dört can daha Kürt halkının direniş meşaleleri oldu.
Bu yüzden şair Adnan Yücel “Ateşin ve güneşin çocukları” şiiriyle Kürt halkının direniş ateşine yüreğinden bir parça ekledi.
Ozanın, çağdaş Kawa Mazlum Doğan’a dair dizeleriyle birkez daha direniş ateşlerini tutuşturanların anıları önünde saygıyla eğiliyoruz:
“Dolaştı üç kibrit elden ele sessizce
Hücreden hücreye
Koğuştan koğuşa gizlice
Konuşuldu uğrun uğrun
Tartışıldı geceler boyu ince ince
Zindandan dağlara vurdu şavkını
Dağlardan en kalabalık kentlere
Dallarda çiçeklere verdi rengini
Nehirlerde en coşkulu köpüklere
Dolaştı yurdunu boydan boya
Sazda kırılmayan tel
Dilde susmayan söz oldu türkülere
Zindanda yürekler yine baskıda
Eller bağlı – gövde askıda
Üç kibritin ateşi sönsün istenir
İnançlar ihanete dönsün istenir
Düşünceler zincire
Sevgiler prangaya vurulsun istenir
Yüreklerde çağlayan özgürlük suyu
Bulana bulana durulsun istenir
Üniformalı bir Dehak’ın şahsında
Zalimin zulmü kurulsun istenir
Baskılar yetmezse itirafta bulunmalara
Yapılan itiraflar dinletilir tutsaklara
İşte biri – biri daha – biri daha
Susardı bütün koğuşlar
Dönerdi bir anda sessiz mezarlıklara
Ve çığlık çığlığa o sessizlik
Binlerce öfkeyi
Binlerce isyanı doldururdu bakışlara
Üç kibriti dörtlemek derdi bir ses
Dört kibriti beşlemek
Ve ölümü isyan ateşleriyle düşlemek
Bir koğuş vardı koğuşlar içinde
Üç kibriti dörtleyenler yatardı içinde
Dört yıldız gibiydiler yıldızlar içinde
Teslimiyete gönül verilirken önlerinde
Ateşi çoğaltarak yakmak gerek dediler
Ölüme yaşamak diye bakmak gerek dediler
Sönüyorsa yakılan ateşler birer birer
Ateşi bedenlerde çoğaltmak gerek dediler
Oturdular her gece diz dize
Önce ölümü sevmeyi öğrendiler
Ve ölümde ölümsüzlüğün rengini gördüler
Karardan önce yurtlarında kalanların
Çiçeklerinde açanlarını sordular
Düş değildi yaşayıp gördükleri
Sözlerini gelecek adına bir düş diye
Dördü bir ağızdan hayra yordular
Binlerce tutsak içinde
Ve en kanlı kudurmuşluğunda vahşetin
Ölüm cehenneminde bir cennet kurdular
Havasızlık içinde veremler yaratılırken
Gardiyan hakimler ve savcı çavuşlarla
Her gece mahkemeler kurulurken
İnsanlar soyundurulup makatlar aranırken
Hangi kuş konardı zindan penceresine
Ve makatlara sigara takılıp yakılırken
İnsanlar dört ayak ile yürütülürken
Hangi bayrak çekilirdi onur kalesine
Üç kibriti yüreklerinde dörtleyenler
Açlığın ve yoksulluğun kötülüğünü gördüler
Ama hiçbir şeyin
Boyun eğmekten daha kötü olmadığını
Ve boyun eğenlerin
Yarınlara kalmadığını bildiler
Her kötülüğün daha kötüsünü tartışıp
Gözlerinde bütün korkuları sildiler
Binlerce baskıdan ve küfürden sonra
Newroz ateşi yakıp şiirler söylediler
O günün adını milat koyup
Üç kibrit öncesi
Ve üç kibrit sonrası dediler”