Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Başbakan Olaf Scholz hükümetine verilen güvensizlik oyunun ardından 27 Aralık Cuma günü Federal Meclis’i feshetti. Böylelikle ülkede erken genel seçimlerin 23 Şubat 2025 tarihinde yapılacağı da resmiyet kazanmış oldu. Almanya’da yapılan bir kamuoyu yoklamasının sonuçları ise seçmenlerin neredeyse yarısının ne Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) adayı Olaf Scholz’un ne de Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin adayı Friedrich Merz’in başbakan olmasını istediğini ortaya koydu. Basına yansıyan bir analize göre ise Almanya her ne kadar Donald Trump yeniden başkan olacağı için ABD halkı için üzülüyor olsa da esasında ‘döktüğü gözyaşlarını’ Trump’ın yapmayı planladıkları sebebiyle kendisine saklamalı.
Magdeburg’daki Noel pazarı saldırısının neden yaşandığı ve ne anlama geldiği gibi soruların tartışılmaya devam edildiği Almanya’da öne çıkan görüşlerden biri de failin sadece aracını üzerlerine sürdüğü insanlara değil aynı zamanda ‘üç Alman mitine’ de saldırdığı yönündeydi. Basına konuşan bir sosyal psikolog, Başbakan Scholz’un ‘insanlara böyle bir yerde bu şekilde zarar verilmesinin korkunç olduğu’ yorumunu değerlendirerek bu sözlerden aslında aynı zamanda ‘başka yerlerde insanların ölmesine izin verilebileceği’ anlamının da çıktığına işaret etti ve dünyada devam eden savaşlara ve çatışmalara işaret etti.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ile mevkidaşı Hakan Fidan’ın görüşmesinin devam eden yankılarından milyarder Elon Musk’ın yazdığı bir yazının Welt gazetesinde yarattığı krize geçtiğimiz hafta Almanya basınına yansıyanlardan öne çıkanlar şöyleydi…
Anket: Yüzde 48, ‘ne Merz ne Scholz başbakan olsun’ diyor
Almanya’da SPD, Yeşiller ve liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan ‘trafik ışığı’ koalisyon hükümetinin dağılmasının ardından seçmenler, 23 Şubat’ta sandık başına gidecek. Yıl bitmeden Forsa araştırma şirketinin RTL/ntv-Trendbarometer için yaptığı anketin sonuçları, ana muhalefet CDU/CSU’nun yüzde 31’lik oy oranıyla kamuoyu yoklamalarındaki birinci sırasını koruduğunu gösterdi. Faşist Almanya için Alternatif (AfD) partisi de yüzde 19 oy ile ikinci sıradaki yerini korurken, SPD bir haftada bir puan daha kaybederek yüzde 16 oy ile yeniden üçüncü sırada yer aldı. Yeşiller’in oyu yüzde 13 seviyesini korudu, FDP’nin alması beklenen yüzde 3 oy ise yüzde 5 barajı sebebiyle Federal Meclis’e giremeyeceğine işaret etti. Bu sonuçlara göre, hem Sol Parti hem de ondan ayrılarak henüz yeni kurulan bir parti olan Sahra Wagenknecht Birliği (BSW), yüzde 4 oy ile baraj altında kalacak. Ankete katılanlara kimin federal başbakan olmasını istedikleri de soruldu. Seçmenlerin yüzde 28’i oyunu Merz’den, yüzde 24’ü ise Scholz’dan yana kullanacağını söyledi. Bu ise seçmenlerin yarıya yakınının iki ismin de başbakan olmasını istemediğini ortaya koydu. (Welt, 23 Aralık)
‘Almanya, yakın tarihinin en kirli seçim yarışıyla karşı karşıya’
ABD’de 5 Kasım’da yapılan seçimde Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi, Almanya siyasetinde de şaşkınlıkla karışık bir endişe yaratmıştı. Başkentin yerel gazetelerinden Berliner Zeitung’dan Moritz Eichhorn, “Amerika bizim yaşayacaklarımızı geride bıraktı: Ölümüne siyasi mücadeleler” başlıklı yazısında, “Almanlar, Trump’ın zaferi sonrası ABD için üzülüyor. Gözyaşlarını kendilerine saklamalılar. Çünkü onun planları temel bir çatışmayı burada da kaçınılmaz hale getirecek” değerlendirmesinde bulundu. Trump ve ekibinin vergi kesintileri, sınırların kapatılması, toplu sınır dışılar, devlet aygıtının küçültülmesi ve iklim koruma gerekliliklerine son verilmesi gibi vaatlerinin bir kısmını dahi hayata geçirebilmesi halinde bunun aynı zamanda Almanya’da imkansız addedilen her şeyin bir demokraside mümkün olduğunu göstereceğini söyleyen Eichhorn, Almanya’daki siyasetçiler her ne kadar kamuoyu önünde Trump’ı reddediyor olsa da onun seçim kampanyasından pek çok şeyi kopya ettiğine dikkat çekti. Buna göre, Scholz’un rakiplerini ‘belden aşağı vurması’, Yeşiller’in başbakan adayı ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in mutfak masasında yaptığı seçim konuşması ve CSU lideri Markus Söder’in McDonalds’ta çalışması bunlardan sadece birkaçıydı. Gazeteci, Almanya’yı bekleyen günleri şu sözlerle özetledi: “Almanya, yakın tarihinin en kirli seçim yarışlarından biriyle karşı karşıya. ABD’nin 2016’da yaşadıkları henüz bizim önümüzde duruyor: Ülkenin istikameti konusunda köklü, zorlu ve dürüst bir tartışma. Zayıflayan sistemin çıkarcıları, kendi sübvansiyonları, transferleri ve yorum üstünlükleri için dişleri ve tırnaklarıyla mücadele edecek. Ama bu ne kadar nahoş olacaksa olsun onsuz olmaz.” (28 Aralık)
‘Saldırgan, toplumda gizli olan şiddeti gözler önüne serdi’
Almanya’da erken seçime gidilen süreçte, Taleb A. isimli Suudi Arabistanlı, İslam karşıtı ve faşist AfD yanlısı bir saldırganın Magdeburg’daki bir Noel pazarında beş kişiyi öldürmesi, 200’ü aşkın kişiyi yaralamasının da yankıları sürüyor. Sosyal psikolog Klaus Weber, nd-Aktuell’e verdiği röportajda, tutuklanan failin sadece aracını üzerlerine sürdüğü insanlara değil, üç ‘Alman mitine’ de saldırdığını söyledi. Weber, bununla neyi kast ettiğini şu sözlerle açıkladı: “Bu adamın Magdeburg’da ne yaptığına bakmak aslında ilginç olabilir: Aracını Noel pazarına sürdü ve kasıtlı olarak insanları öldürdü. Bunu yaparken de üç Alman mitine saldırdı: Birincisi, Noel’in bir barış ve huzur bayramı olduğuydu. İkincisi, arabaların zararsız bir ulaşım aracı olduğuydu. Üçüncüsü ise toplumda gizli olan şiddeti gözler önüne sermesiydi. Bence bunlar şimdi konuşabilmenin mantıklı olduğu şeyler: Noel, en fazla sayıda kadın ve çocuğun şiddete maruz kaldığı günlerden biri. Binlerce insan her yıl arabalar sebebiyle hayatını kaybediyor. Ayrıca bizler sadece sistematik olarak görünmez kılmaya çalıştığımız bir şiddet sayesinde var olabilen bir toplumda yaşıyoruz.” Saldırganın “Hiçbir değerleri olmadığı için başka insanları öldürüyorum” şeklinde bir düşünce ile söz konusu saldırıyı gerçekleştirmiş olabileceğine işaret eden Weber, şöyle konuştu: “Bu, kesinlikle yaygın bir deneyim. Pek çok insan kendilerini işe yaramaz olarak deneyimliyor. Buna bir de savaş şiddetinin normalleştirilmesi ekleniyor. Askeri propaganda dışarıda barbarlığı teşvik etmek için kullanıldığında, bu, doğal olarak içeride de barbarlık yaratıyor. Başbakan Scholz, Magdeburg’un ardından dikkat çekici bir cümle kurdu: ‘Böyle bir yerde insanlara böylesine vahşi şekilde zarar vermek ne kadar korkunç bir eylem.’ Çünkü bu, doğal olarak tam tersi anlama da geliyor: İnsanların başka yerlerde yaralanmasına ve ölmesine izin verebiliriz. Akdeniz’de boğuluyorlar mı ya da Ukrayna’daki, Yemen’deki savaşlarda ölüyorlar mı? Bizim için fark etmez. Eğer bugün ölüme karşı bir arzu varsa, bunun her şeyden önce insanın artık değerli bir varlık addedilmemesiyle ilgili olduğunu savunuyorum.” (27 Aralık)
‘Elon Musk 'dünyayı' böldü’
ABD’de yapılan seçimde Trump’ı destekleyen ve kendisine de ‘Hükümet Verimliliği Bakanlığı’ görevi verilmesi beklenen Elon Musk, sosyal medya hesabından yaptığı “Almanya’yı sadece AfD kurtarabilir” paylaşımının ardından Welt am Sonntag gazetesi için konuk yazar olarak kaleme aldığı yazıda faşist AfD’ye olan desteğini yineledi. Yazının yayınlanması ise gazete içinde krize neden oldu; köşe yazılarından sorumlu editör Eva Marie Kogel, istifa ettiğini açıkladı. Gazetede yaşanan krizi gazetenin ‘dünya’ anlamına gelen ismine de atıfla “Elon Musk ‘dünyayı’ böldü” başlıklı haberinde aktaran gazeteci Gereon Asmuth, gazetenin Musk’a seçime giden süreçte AfD reklamı yapması için alan açtığını ifade etti. Asmuth, Die Tageszeitung (taz) gazetesinde yayınlanan haberinde, Musk’ın yazısının yayınlanacak olmasının gazete içinde günler öncesinde hararetli tartışmalara sebep olduğunu aktardı. Habere göre, karşılaştığı baskı sonrası istifa ettiğini açıklayan Kogel’e sosyal medyadan destek gelirken, kendisi de daha önce Welt’in köşe yazarlarından olan Annabel Schunke, “Dünya ifade özgürlüğü ile sorunu olan böyle gazeteci oyuncular için gözyaşı dökmemeli… Gidip taz’da çalışabilir” diyerek Kogel’i eleştirdi. Bild gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Julian Reichelt de “Eğer başka görüşlere tahammül edemediğiniz için yazar editörlüğü görevinden istifa ettiyseniz o halde bu iş için uygun değilsiniz demektir” yorumunda bulundu. Asmuth, bu yoruma ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü: “Welt’in yardımcı genel yayın yönetmeni Robin Alexander ise X’te buna karşı çıktı: ‘İç tartışma iç tartışmadır. Ama bu saçmalığa karşı çıkılmalıdır.’ Alexander ayrıca Kogel’in harika bir iş arkadaşı olduğunu, ‘tamamen aynı fikirde olmadıkları için kendi yazıları da dahil olmak üzere’ Welt’te yayınlanan çoğu köşe yazısını daha akıllıca bir hale getirdiğini ve gidişinin bir kayıp olduğunu söyledi.” (28 Aralık)
SURİYE, ALMANYA VE KLASİK EMPERYALİST DIŞ POLİTİKA
Son olarak, 20 Aralık’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Almanyalı mevkidaşı ve Yeşiller Partili siyasetçi Annalena Baerbock’un Ankara’da yaptığı görüşmeye Almanya basınından eleştiri geldi. Gazeteci Raul Zelik, Baerbock’un daha önce feminist bir dış politika izleyeceği yönündeki açıklamalarına atıfla “Türkiye ve Kürtler: Baerbock’un feminizm karşıtı dış politikası” başlıklı yazısında, bakanın Beşar Esad yönetiminin yıkıldığı Suriye’ye yönelik dış politikasını eleştirdi. “Yeşiller’in ilkeleriyle gevşek bağlarının olduğu biliniyor. Yeşiller Partili Dışişleri Bakanı’nın teslim olma çağrısı yaptığı kuzey ve doğu Suriye’deki özerk bölgeler de şu anda bunu hissediyor” diyen Zelik, “Baerbock, Türkiye ziyareti sırasında Kürt grupların silahlarını teslim etmesi gerektiğini söyledi” ifadelerini kullandı. Halk Koruma Birlikleri (YPG) ve Kadın Koruma Birlikleri’nin (YPJ) IŞİD’in yenilmesi konusunda ‘Batı’nın müttefikleri’ olarak görüldüğünü ve ‘Ankara memnuniyetle İslamcı grupları donatırken binlerce Kürt gencinin IŞİD barbarlığına karşı savaşırken öldüğünü’ savunan Zelik, yazısına şu sözlerle son verdi: “Ancak Baerbock bugün bununla ilgili artık hiçbir şey bilmek istemiyor. Almanya, Türkiye üzerinden Orta Doğu’daki nüfuzunu güvence altına almakla ilgileniyor. Yeşiller, kağıt üstünde laik, çok uluslu ve demokratik toplumlardan yana. Ancak sadece kağıt üstünde… Baerbock’un çağrısının ‘feminist dış politika’ ile hiçbir ilgisi yok. Daha ziyade klasik emperyalizmin kötü geleneğinin peşinden gidiyor.” (nd-Aktuell, 23 Aralık)
Selay Dalaklı- Gazete Duvar / 30.12.24