Sarayın sömürgeci hevesleri tavan yaptı

Saray rejiminin esas derdi, milyonlara açlık sınırında bir asgari ücret dayatırken de Suriye’ye fetih seferleri düzenlerken de kapitalist sınıflara hizmet etmektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 02 Ocak 2025
  • 19:00

Saray rejiminin tepesinde oturan Tayyip Erdoğan, asgari ücretle ilgili yaptığı açıklamaya “fetih” suresini okuyarak başladı. Açlık sınırında tutulan asgari ücreti belirleyen AKP şefi, işçilere “Fetih dönemini açtık, masraflarını ödemeye hazır olun” mesajını vermişti.

Emekçileri bir yıl daha derin sefalete mahkum eden asgari ücreti ilan edip esas işlerine odaklandılar. Katillerin şefi Colani’yi “sayın” diye anmaya başlayan Erdoğan ve müritleri, HTŞ’nin kendi rejimini kurmaya çalıştığı Suriye’de “belirleyici aktör biziz” havalarında etrafa caka satıyorlar. Pratikte ise kurtlar sofrasına çevirdikleri bu komşu ülkeden en büyük payı almak için “fetih ruhu” ile donanmış bir şekilde dört koldan hücuma geçtiler.  

Fetih perdesinin açılışı ile asgari ücrete yapılan zam oranının ilanı çakıştı. Bu çakışma, rejimin tuttuğu yolun emekçiler için nasıl bir gelecek vaat ettiği hakkında net bir fikir verdi. Kimi şirketlerin ya da bazı kapitalistlerin Suriye’nin yağmalanmasından pay almak için harekete geçmiş olmaları sömürgeci hamlenin bir maliyeti olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi, bu maliyetin emekçilere ödetileceği de açıktır. Nitekim rejimin gazeteci kılıklı beslemeleri, “şimdi biraz sabredin, sefalete şükredin, zamanı gelince fetihle ele geçirilen ganimetten size de kırıntı düşecek” demeye gelen propaganda yapıyor. Özellikle işçilere hitap ederken bu temayı daha önce de kullandıklarına pek çok kez tanık olunmuştu.

Cihatçı terör arabasının hızından başları döndü

IŞİD artığı HTŞ halen Türkiye’nin terör örgütleri listesinde yer alıyor. Zira, ABD emperyalizmi listeyi güncelleştirmeden AKP-MHP rejimi de bu yönde adım atmayı göze alamıyor. Elbette emperyalistler de Saray rejimi de HTŞ konusunda riyakarlar. Çünkü terörist ilan etmelerine rağmen onları desteklemeye, silahlandırmaya, eğitmeye, finanse etmeye devam ettiler. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Colani ile kırk yıllık dostu gibi kucaklaşması tesadüf olmasa gerek. HTŞ şefine kravat taktırıp onunla pozlar vermesi, aradaki ilişkinin derinliğine işaret ediyor. ABD, İngiltere, Almanya gibi emperyalist devletler HTŞ ile aleni işbirliğine başlayınca, AKP şeflerinin Colani ile pozlar verip gösteri yapmaları “farz” oldu.

HTŞ’nin “terör arabası” umduklarından daha hızlı bir şekilde Şam’a ulaştı. Türk devlet ricalinin “Şam’ın ağası biziz” havalarında caka satmaları bundandır. Zira, Suriye’yi cihatçı çetelere teslim etmek emperyalist/Siyonist güçlerin hedefi olsa da AKP-MHP rejiminin tam suç ortaklığı olmadan bu plan uygulanamazdı. Şimdi ise ABD-İsrail cephesine yaptıkları hizmetin karşılığını talep ediyorlar. Elbette Colani ile diğer cihatçı çete şefleri de Ankara’daki hamilerinin desteğini unutmuş değiller. Suriye gibi bölgede önemi büyük olan bir ülkenin kurtlar sofrasına yem edilmesinde oynadıkları uğursuz rolle övünebilirler. Buna dayanarak HTŞ rejiminde el atmadık alan bırakmak istemiyorlar.

Sürecin hızı da elde ettikleri konum da onlar için baş döndürücü. Daha önce 30 km derinliğinde bir koridorla yetinmeye razıyken şimdi önlerinde (Fırat’ın doğusu hariç) koca bir ülke var. Fetih histerisinin akımına kapılan Erdoğan’la müritleri ellerini çabuk tutmaya çalışırken, yağmadan pay kapmak için dişlerini bileyen başka kurtların da sofranın etrafında dolanması, kapışma perdesinin açılmak üzere olduğu kanısını güçlendiriyor.

Yakıp/yıkanlar “yeniden imar” edecek

Suriye’nin cihatçı teröristlerden oluşan çetelere teslim edilmesi sürecine göz atanlar, AKP-Cemaat/AKP-MHP koalisyonları tarafından yönetilen Türk devletinin oynadığı uğursuz rolü ayan beyan görebilirler. Bu rol olmasaydı ne Suriye bu şekilde yakılıp/yıkılabilir ne halklar bu kadar ağır bedeller öder ne ülke cihatçıların insafına terk edilebilirdi. Hal böyleyken Erdoğan’la müritleri hicap duymak bir yana, Suriye’de “devrim yapmakla” övünüyor; buna dayanarak “yeniden imar” pastasını hak ettiklerini yüksek sesle dillendiriyorlar.

Bu tablo hem kapitalist/emperyalizmin hem dinci/ırkçılığın ne kadar ucube olduğunu göstermesi bakımından çarpıcıdır. Bir devlet komşu ülkeyi sırtından hançerliyor, yakılıp yıkılması için imkanlarını seferber ediyor, ülkenin katil çetelere teslim edilmesinde kritik bir rol oynuyor, tüm bunların ardından da “bana ödülümü verin” diye ortalıkta dolanıyor…

Cihatçıları parlatıp yol gösteriyorlar  

Erdoğan’la müritleri cihatçıların terör örgütleri listesine alınmasına çok kızmışlardı. Fakat, BM kararı olunca kendileri de işbirliği yaptıkları çeteyi terör örgütleri listesine almak zorunda kaldılar. Elbette bu göstermelik bir karardı. Zira, IŞİD’le işbirliğini sürdürenlerin HTŞ ile çalışmaktan imtina etmeleri düşünülemezdi. Kaldı ki, adları farklı olsa da Türk devleti 2011’den beri cihatçıların hamisi oldu.

HTŞ Şam’da rejim kurma sürecine girince cihatçı katilleri cilalama işinde de AKP-MHP rejimi başı çekti. Eski IŞİD şefi ve bir seri katil olmak dışında özelliği olmayan Colani’yi ilk kucaklayan kişinin MİT şefi İbrahim Kalın olması tesadüf değil. Sarayın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Colani ile yaptığı medyatik gösteriler ise cilalamanın yanısıra taraflar arasındaki iş birliğinin derinliğini anlatmanın da bir aracıydı.

Cilalama işine bizzat Erdoğan’da dahil oldu. Vaazına “Sayın Colani” diye başlayan AKP şefi İdlib’deki terör emirliğinin Şam’a taşınmasını “devrim” diye selamladı. İliklerine kadar dinci/mezhepçi olan cihatçıların kurmaya çalıştığı rejimi ise “özgürlükçü/kapsayıcı” ilan etti. Oysa o, böylesine tiksinti verici lafları ederken, cihatçılar Suriye’de Alevileri katletmeye başlamışlardı. Katliamlar ortaya çıkınca Saray rejiminin propaganda aygıtı devreye girdi, Rejim adına yayın yapan troller “Siyasal Alevilik” diye bir laf ortaya atarak katillerle aynı safta yer aldıklarını ilan ettiler. Cilaladıkları cihatçılara kravat taktırmak görüntüyü kurtarmaya yetmedi elbet. İnsanlığa karşı işledikleri suçları örtmek için de tetikte olmaları gerekiyor. AKP-MHP rejimi bu misyonu da üstelenmiş durumda. Ne de olsa taraflar arasında sadece ideolojik değil zihniyet yakınlığı da var.

Soykırımcı İsrail’e akıl mı veriyorlar?

Suriye’de Erdoğan’la müritlerinin başını döndüren gelişmeler olsa da hedeflerine ulaşabilmek için Fırat’ın doğusuna da el atmak istiyorlar. Ancak ABD işgal kuvvetlerinin orada bulunması, AKP-MHP rejimini şimdilik frenlemiş görünüyor. ABD emperyalizmine büyük hizmetlerde bulunmuş olsalar da Biden yönetimi, giderayak Fırat’ın doğusunu onlara bırakmaya istekli değil. Hem Şam’da kurulan HTŞ rejimine ayar vermek hem soykırımcı İsrail’in güvenliğini sağlamak için Suriye topraklarındaki askeri güçlerini tahkim ediyorlar.

Fırat’ın doğusu söz konusu olduğunda işin içine İsrail de giriyor. Siyonist rejimin şefleri ile PYD liderlerinin yaptığı açıklamalar, Saray rejimini rahatsız etti. Çünkü taraflar iş birliğini daha geliştirmekten söz ediyorlar. Bu arada Siyonist medyanın iddiasına göre Erdoğan, Netanyahu’ya “Suriye’de koordinasyon içinde çalışalım” mesajı göndermiş. Kürt hareketinin İran’dan Hizbullah’a silah taşınmasına aracılık ettiği konusunda Netanyahu’yu “uyaran” Erdoğan, İsrail’in Suriye’de yaptıklarının İran’a yaradığı konusunda da uyarıda bulunmuş.

HTŞ saldırısının başlamasından sonra Erdoğan’la müritlerinin Gazze’de devam eden soykırıma dair konuşmamalarının “sırrı” İsrail medyasının yazdıklarında saklı olsa gerek. Fetihle başı dönünce Gazze konusunda demagoji yapmayı bırakan Erdoğan’ın, İsrail tarafından terslenirse, birkez daha “Katil Netanyahu”, “soykırımcı İsrail” lafları etmeye başlayacağı ise açık.

Emekçiler fetihçiliği de faturasını da reddetmelidirler

Saray rejiminin esas derdi, milyonlara açlık sınırında bir asgari ücret dayatırken de Suriye’ye fetih seferleri düzenlerken de kapitalist sınıflara hizmet etmektir. İşçilerin ücreti ne kadar düşük olursa, sömürücülerin kârları da o kadar artar. Komşu ülkenin yağmasından büyük pay kapacak olan da kapitalistlerdir. Nitekim MÜSİAD adlı kapitalistler örgütünün mensupları şimdiden Şam’da boy göstermeye başladı. Onlar, Suriye’yi yakıp yıkan cihatçılara silah, mühimmat ve başka mallar satarken de kazandılar; şimdi ise alacakları ihalelerle servetlerine servet katmak için el ovuşturuyorlar.

İşçi sınıfı ve emekçiler meselenin sınıfsal olduğunu biran bile gözden kaçırmamalılar. Kendilerine dayatılan sefaleti reddetmek için de komşu bir ülkenin cihatçı çetelere teslim edilmesi ve yağmalanmasına karşı çıkmak için de bu bilinçle hareket etmeli, örgütlenip mücadeleyi yükseltmelidirler.