Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı olduğunda, ilk icraatı Sultanahmet Dergahı bitişiğinde bulunan cemevini yıktırma girişimi olmuştu. 7 Eylül 1994’te sabaha karşı 03.00 sıralarında dozerlerle cemevini yıkma girişimi, ancak mekanlarını savunan Alevilerin direnişiyle önlenebilmişti.
Aradan çeyrek asır geçti ancak dinci-ırkçı zihniyet yine işbaşında. İstanbul’daki cemevlerinin imar planlarına ibadet alanı olarak işlenmesine ilişkin önerge sunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, AKP-MHP koalisyonunun engeline takıldı. 312 üyeli İBB Meclisi'nde çoğunluğu oluşturan dinci-faşist koalisyon önergeyi reddetti.
Ret kararıyla, İstanbul’da bulunan 93 cemevine uygulanan ayrımcı politikaya son verme çabası baltalanmış oldu. İbadethane statüsünde olan mekanların elektrik-su gibi ihtiyaçları belediye tarafından ücretsiz karşılanıyor. Cami, kilise, havra gibi mekanlar bu imkanlardan yararlanırken, cemevleri ise bundan mahrum bırakılıyor. Zira dinci-ırkçı zihniyet, cemevlerini “cümbüşevleri” ilan etmişti.
Laik-demokratik bir ülkede elbette ibadethanelere böyle ayrıcalıklar tanınmaz. Ancak burada sorun hem din bezirganlığı yapan AKP’nin hem ırkçılığın başını çeken MHP’nin açıkça mezhep ayrımcılığı yapma pervasızlığıdır. Dinci-faşist koalisyonun bu tutumu ne yeni ne şaşırtıcıdır. Zira ayrımcılık hem din bezirganlarının hem şoven ırkçıların zihniyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Burjuvazinin temsilcileri sıfatıyla hareket eden dinci-faşist odak işçi sınıfıyla emekçilere ne kadar düşmansa, ezilen halklara karşı da o kadar ayrımcıdır. Bu zihniyet tarihin çöplüğüne atılmadan halklar arası eşitliğin sağlanması imkansız.