Afet hazırlığı yerine rant politikaları içeren Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun (6306) ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM’ye sunulup görüşülmeye başlandı. (Bu arada teklif mecliste kabul edildi) Konuya dair Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Esin Köymen ile konuştuk.
Söz konusu kanun teklifinin torba bir yasa olduğu ve 6306 sayılı kanunun pek çok maddesinde değişiklik olacağını belirten Köymen şunları ifade etti:
“Torba yasa içerisinde Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’ndan söz ediliyor. Bu başkanlık Çevre ve Şehircilik Bakanlığı altında bir birim olarak tarif ediliyor. Çalışma alanı olarak ise 6306 sayılı kanun kapsamında riskli alanlar, 5366 sayılı yıpranan tarihi alanların dönüştürülmesi hakkındaki alanlar, belediye kanunda kentsel dönüşüm alanları ilan edilen yerleri içeriyor.”
6306 sayılı kanunda yapılacak değişiklik içerisinde en kritik maddenin “rezerv yapı alanı” tanımlaması olduğuna dikkat çeken Köymen şöyle devam etti:
“Daha önce rezerv yapı alanı denilen tanımda boş alanlar tarif edilirdi. Önceden özü itibariyle afetlere karşı dayanıksız riskli alanları tahliye edip rezerv alanı ilan edilen yeni yerleşim alanı açılır, riskli alandakiler, yeni yerleşim alanlarına taşınırdı. Şimdi ‘yeni yerleşim alanı’ ortadan kaldırıldığı için aslında mevcut yapı alanları da yerleşim alanı olarak ilan edilebilecek. Rezerv ve yerleşim alanı birbirine katılarak tek bir başkanlığa bağlandı.”
Her deprem yaşandığında yapılan yasal düzenlemelerden sonra emekçi mahallelerinin boşaltıldığını hatırlatan Köymen, 2011’de çıkarılan bir KHK ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurulmasıyla yerel yönetimlerin birçok yetkisinin düşürüldüğünü belirtti.
2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı kanunla ilgili yeni düzenlemenin gerekçesi olarak 6 Şubat depremlerinin gösterildiğini belirten Köymen, en tehlikeli durumlardan birinin yapılı çevreyi sadece sağlam binadan ibaret görme anlayışı olduğunu belirtti.
Rezerv yapı alanı olarak tarif edilen boş alanlara özel mülk olan alanların da katılacağına dikkat çeken Köymen, kent içindeki bütün boşlukları yerel yönetimler yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’nın istediği gibi ranta açacağını, özelleştireceğini vurguladı.
Değişikliğin ağırlıklı olarak yoksulların yaşadığı yerlere yapılan bir “saldırı” olarak gerçekleştiğini anlatan Köymen, “Rezerv yapı ilan edilmiş bir alandaki mülkiyetiniz kolluk gücüyle açılabilecek” dedi.
Daha önce üçte iki çoğunluğa göre binalar dönüştürülebilirken şimdi ise bunun salt çoğunlukla yapılacağını belirten Köymen, gayrimenkul firmaları ile emekçilerin karşı karşıya geleceğini ifade ederek şöyle devam etti:
“Kent merkezleri bir paylaşım savaşına girdi. Ekonomik gücünüz varsa kent merkezlerinde oturabilirsiniz, yoksa kira bedellerinin düşük olduğu şehrin çeperlerinde yaşamak zorundasınız. Eskiden mülksüzlere bu durum dayatılırdı, şimdi mülkiyet sahiplerine de aynısı dayatılacak.”
Torba yasa içerisinde yer alan maddelerden bir diğerinin 6 Şubat depremlerinde yıkılan kentlere ilişkin olduğunu belirten Köymen, şöyle devam etti:
“Deprem bölgesinde ‘ivedi yargılamayı’ devreye sokuyorlar. Bu, mülkiyetler haricinde açılan davalarda yargılamayı daraltabilmek için bilirkişi inceleme süresinin 30 günden 15 güne indirilmesi anlamına geliyor. Yürütmeyi durdurmayla ilgili açtığınız davalara itiraz edemiyorsunuz.
Deprem bölgesinde evraka ulaşmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz. 15 gün içinde raporlarını hazırlayıp mahkemeye teslim edecekler. İtirazların değerlendirme süresi sadece 5 gün, yani toplam 20 günde imar planları yürürlüğe girecek. Tabi bu hazırlanan raporların sağlıklı olmayacağı anlamına gelecek. Bakanlık, kim ne derse desin kulağını kapatarak ‘kentleri dönüştüreceğiz’ diyor.”
Tüm süreçlerin ‘tekelcilik’ mantığıyla işlediğini hatırlatan Köymen son olarak şu noktalara dikkat çekti:
“İktidar bir şirket gibi davranıyor, dolayısıyla kendi ortaklarını da o şirketin ortakları haline dönüştürdü. Emekçilerin deprem korkusunu istismar ederek kent mekanlarını gayrimenkul firmalarının, inşaat şirketlerinin inisiyatifine bırakan bir düzenleme. Bu torba yasaya biz meslek odaları olarak dava açamıyoruz. Bunu yapacak olan muhalefet partileridir. Bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi gerekiyor. Bütün bu düzenlemeler kentlerin afetlere karşı hazırlıklı hale getirilmesi için değil, kent mekanlarının daha zengin sınıflar lehine sahiplenilmesidir.”
Kızıl Bayrak / İstanbul