Adıyaman Yenimahalle’de konteynerda yaşayan bir emekçi ile deprem süreci üzerine konuştuk.
-Depremin üzerinden 7 ay geçti. Siz bu süreçte neler yaşadınız, deprem nasıl bir etki yarattı?
Herkes çok etkilendi. Depremin en çok etkilediği yerlerden biri de Adıyaman'dır. Yani kitlesi dağılmış, her yeri talan olmuş. Çok yardım geldi, o yardımlar bize bir çözüm ve yaramıza merhem oldu ama yeterli de değildi. Şu anda her taraf toz duman içinde, yollar kalmamış. İnsanlar sağlık konusunda sıkıntı çekiyor, hiçbir sağlık güvencemiz kalmadı. Mesela en basitinden bizim evimizi yıkıyorlar, molozların-tozun içindeyiz. Ben 7 aydır konteynerde yaşıyorum. Ben o eski yaşamıma dönmeye çalışıyorum ama eski yaşamımdan hiçbir eser kalmamış, hiçbir güvence yok. Yeniden yapılanma denilen şeyde bile diyor ki, ben sana bir katkı vereceğim. Farzet ki benim mesela dört katlı bir binam var. Bana 1 milyon lira katkı veriyor ve diyor ki ben yapacağım. Veyahut da kendin yap, ben sana vereceğim diyor. Ben kendim yapmam için sadece bir milyona iki ton demir alabiliyorum. Ben bu iki ton demirle o dört katı nasıl yapacağım? Artı para koymam lazım. Benim yirmi milyon kadar daha bir para koymam lazım ki o eski seviyeye getiriyim. Biz enkazdan çıktığımızda hiçbir şeyimiz kalmadı. Nakit paramız zaten yoktu, olsaydı belki o sorunları yaşamazdık. Elde avuçta ne kaldıysa işte araba, varsa ev varsa o şekilde yaşama tutunmaya çalıştık. Buradaki halkın hepsi kendi imkanlarıyla ev yapmaya uğraşıyor. Ayrıca 7 aydır hasarlı ve tadilat yapılacak denilen binaların arasında yaşıyoruz. Bina başımıza çökse bir şey diyemeyeceğiz, bir şey yapamayacağız. “Ya bu binaların arasında yaşa ya da hiçbir şekilde barınacak bir imkana ulaşma” gibi bir ikilemin arasına sıkıştırdılar bizi.
-Şu anki barınma olanağınız tam olarak nasıl? Şehirde çalışma koşulu var mı?
Konteyner kentte yaşamıyorum. Ailecek konteynerde yaşıyoruz ancak bunu da kendi imkanlarımızla aldık. Yaz dönemi sıcak olduğundan konteyner için AFAD'a gidip klima istedim onu bile vermediler. Konteynerin içinde tuvalet yok. Seyyar tuvaletler var. Bunlar da ayrı bir sorun. Ne bileyim biz çok sorunlarla uğraşıyoruz. Ayrıca bir de tekrar bu yaşamı idame ettirebilmen için çalışman gerekiyor. İş var ama bizim gücümüz kalmadı. Yani iş imkanı az çok var ancak çalışan kesim az. Zaten valilik beş bine yakın insan aldı. Belediye beş bine yakın insan aldı. Adıyaman'da çalışan artık kadın-erkek çok kalmamış. Dışarıdan da pek gelen olmuyor. Çünkü burada yaşam harcamalarının ücretleri yüksek. İşçi dışarıdan gelince ister istemez kalacak yer için ev tutması gerekiyor ancak kiralık ev az, olanlar ise pahalı. Yiyeceği yok, yiyecek bulması lazım. O da pahalı olduğu için işçi de yevmiye artsın istiyor. Mesela yevmiye 300 liraysa gelen kişi 600 lira istiyor. Çünkü yaşamını sürdürmesi için bu kadar ücrete ihtiyacı var. Sen gelecek insana barınma olanağı, beslenme olanağı, ulaşım olanağı sağlayamazsan o insan çalışamaz. Gelecek insanın burada çalışabilmesi için barınma, beslenme ve ulaşım olanaklarına sahip olması gerekiyor.
-Depremden önce nasıl bir düzeniniz vardı?
Şu an emekliyim. Belli bir ekonomik bağımsızlığımız vardı. Çocuklar da okuyordu, onlara da yetiyordu. Ama şimdi desek ki “Biz bu emekli maaşıyla çocukları okutacağız”, bu şu anda hayaldir. Şimdi okutma şansın hiç yok. İki çocuğumuzu çalışmaya gönderiyoruz. Onlar çalışmasa benim onlara kol kanat gerecek, onların besinlerini karşılayacak hiç gücüm olmazdı. Artık ne olur ne olmaz bilemiyorum. İşte gençler gidip çalışıyor. Burada zaten inşaat alanı açıldığı için TOKİ'de çalışıyor. Yani bir talebem kalmış onu da okutmaya çalışacağız artık. Daha önce hiç bu kadar sıkıntım yokken ben bu sıkıntıları yaşıyorsam eskiden borçlu olanlar nasıl yaşıyor? Ben onun düşüncesi içindeyim. Yoksa benim eskiden ekonomik bağımsızlığım vardı, işte çalışıyordum, çocuklarım vardı, emekliydim. Yani böyle bir ihtiyacım yoktu. Dükkanımı kiraya vermiştim. Kendime yetecek kadar ekonomik durumum vardı, kendi yağımda kavruluyordum. Ama şu an o konumda değilim. Hiçbir şeyim kalmamış. O defterler kapandı. Sen bir de üstelik borçlusun. Devlet de şu anda seni bir daha borçlandırır. Bunun için devletin ev yapmasını istemiyorum. Çünkü beni borçlandıracak. Bana bir daire de verse en azından bugünün parasıyla iki milyon, üç milyon beni borçlu kılacak. Şu anda bana karışmasa en iyisi, hayatım var şu anda yaşıyorum. Çünkü borçlu da alacaklı da değilim.
Bu koşulların ve sorunların yanında çok zulüm de var. Her tarafta devletin kolluk gücü var. Devlet bütün olanaklarını buna ayırmış. Devlet beş bin kişiyi sadece güvenlik görevlisi almış. Resmiyette bize bu görevlilerin kazma kürek yapı işlerinde çalıştıklarını söylüyorlar ama durum öyle değil. Sözde güvenlik için hep “rambo tipli” kişileri getirmişler, hepsine asker kıyafeti giydirmişler. DAEŞ'in sistemi tamamıyla oturtulmuş. Her taraf çete ve her tarafta silahlı insanlar. Tüm konteynerlerin etrafına bak hepsi sivil polis. Sabahtan akşama kadar halka korku salmak dışında yaptıkları hiçbir iş yok. Çoğunluğu da Adıyaman’ın dışından getirilmiş, şahıslarına araba verilmiş, kolluk kuvvetleri olarak hem şehir merkezinde hem yaşam alanlarımızın çevresinde duruyorlar. Bizim temel ihtiyaçlarımıza bakmayan devlet adeta bütün imkanlarını “güvenliğe”, “savunma” kuvvetlerine ayırmış durumda.
Kızıl Bayrak / Adıyaman