12 Eylül faşist darbesinden bugüne tam 34 yıl geçti. Aradan geçen 34 yıla rağmen 12 Eylül sürüyor. 12 Eylül’ü ve darbecileri yargılamakla övünen AKP iktidarının bugünkü uygulamaları, 12 Eylül’ü aratmıyor. Gezi eylemlerinde, büyük halk hareketinin yaşandığı günlerde binlerce kişi gözaltına alındı. Eyleme katılan 12 kişi kolluk tarafından katledildi.
12 Eylül’den AKP iktidarına işkence devam ediyor
Gezi Parkı’nda başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan eylemlerde kolluk baskı ve işkencede sınır tanımadı. Gözaltı teröründe limitler aşıldı. Örneğin Ankara’da eylemlerin başlangıcında bir gecede 500’ün üzerinde kişi gözaltına alındı. Karakollarda yer kalmayınca gözaltındakiler spor salonuna götürüldü. Bu durum 12 Eylül’ün devam ettiğini gösteren bir olgu olarak kayıtlara geçti.
12 Eylül’de baskı, işkence ve katliamın baş aktörü olan askerin yerini AKP hükümeti döneminde polis aldı. Polislerin özellikle silah kullanma yetkileri arttırıldı. Sokak ortasında dur ihtarına uymayan çok sayıda kişi vurularak öldürüldü.
AKP iktidarının “sıfır tolerans” dediği işkence vakaları, AKP’nin yaklaşık 12 yıllık iktidarı boyunca artarak sürdü. Örneğin Engin Çeber cezaevinde gardiyanlar tarafından dövülerek öldürüldü. Festus Okey gözaltındayken polis tarafından vurularak hayatını kaybetti. İzmir’deki Karabağlar Polis Merkezi’nde, 2011 yılı Temmuz ayında gözaltına alınan Fevziye Cengiz, polisler tarafından dövüldü.
12 Eylül döneminde 1 milyon 683 bin kişi fişlenmişti. Mevcut iktidar, bizzat hükümetin emrindeki polis, jandarma ve MİT eliyle fişlemeyi sürdürdü. Dersim Hozat’ta jandarma ve polis tarafından ilçede çok sayıda kamu görevlisi ve vatandaşın fişlendiği ortaya çıktı.
12 Eylül döneminde Dev-Yol, Dev-Sol, Barış Derneği gibi siyasi davalar vardı. Bu davalar günümüze kadar sürmüş ve zaman aşımından düşmüştü. AKP dönemi ile de “siyasi” olarak Ergenekon, Balyoz, KCK gibi davalar açıldı. 8 milletvekili uzun süre hapiste yattı. Komünistlere ve devrimcilere yönelik tutuklama teröründe sınır tanınmadı.
12 Eylül darbesi döneminde katledilen Ercan Koca’ya “yere düştü öldü” denmişti. Aynı yalan polis tarafından katledilen Ahmet Atakan için de öne sürüldü. Polis, karakollarda uyguladığı işkence yöntemlerini bugün sokaklara taşıdı. Eylem alanlarındaki gözaltı araçları birer işkence merkezi olarak kullanılıyor. Kadınlara yönelik çıplak arama dayatması bir baskı aracı olarak en rutin gözaltı uygulamasında dahi devreye sokuluyor.
Hapishanelerse tecrit koşullarıyla ve sürekli verilen disiplin cezalarıyla baskının bir diğer mekanizması oldu. Hapishanelerde temel haklar olan sohbet hakkı, iletişim hakkı, görüş hakkı düzen yargısında bile olmayan gerekçelerle yasaklanabiliyor. Her geçen gün yeni hapishane inşaatı gündeme gelirken sermaye düzeni sokakları da hapishaneye çevirmiş bulunuyor. Adım başı takılan kameralar, yasaklanan alanlar-meydanlar, hak arama mücadelelerinin önüne çıkarılan engeller, sermaye hükümeti AKP’nin 12 Eylül karanlığından devraldığı düzeni geliştirerek sürdürdüğünü kanıtlıyor.
AKP iktidarı döneminde ölüm orucu nedeniyle 25 tutsak yaşamını yitirdi. “F tipi insani değildir” diye açıklama yapan dinci parti 25 tutsağın katledilmesinde bizzat rol oynadı.
Verilen direniş neticesinde 22 Ocak 2007’de AKP iktidarı tecrit zulmünü kabul etti. 10 tutsağın haftada 10 saat bir araya gelmesiyle koşulsuz “sohbet hakkı” tanıyan 45/1 nolu genelgeyi yayınladı. Fakat bu genelgenin göstermelik olduğu ortaya çıktı. AKP iktidarı genelgenin hükümlerini yerine getirmedi. Tecrit politikalarını pervasızca sürdürdü. AKP yönetimi keyfi uygulamalarla tutsakların en temel haklarını gasp etti. Bugün de tecrit politikalarını pervasızca uyguluyor. Taahhütlerini yerine getirmiyor.
AKP, işkencelerin, katliamların iktidarıdır. İktidara gelirken “işkenceye sıfır tolerans” dedi. Ancak AKP iktidarı döneminde işkence hız kesmedi. Örneğin 2003-2009 yılları arasında 23 bin 539 kişi çeşitli biçimlerde işkenceye maruz kalmaktan, 29 bin 511’i işkenceci polis, toplam 34 bin 922 jandarma ve gardiyan hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu yapılan işkencecilerden 20 bin 32’si hakkında takipsizlik kararı verildi.
8 bin 415 işkenceci hakkında kamu davası açıldı. AKP iktidarı işkencecilerini korudu. 7 bin 548 işkenceci beraat ettirildi. 34 bin 922 işkenceci hakkında yapılan suç duyurusundan sadece 484 işkenceci hakkında hapis cezası verildi. 569 işkenceci hakkında ise para cezası verildi. AKP iktidarının işkencecilerini bu denli korumasına rağmen sadece 484 işkencecinin mahkum olması bile “işkenceye sıfır tolerans” diyen AKP iktidarının gerçek yüzünü göstermektedir. Hasta tutsaklar politikası ise, AKP katliamcılığının ve işkenceciliğinin en tipik, en karakteristik, en somut kanıtıdır.
İşkenceciler korunuyor…
12 Eylül askeri faşist darbesine hizmet etmiş işkenceciler hala el üstünde tutuluyor. İşkenceye sıfır tolerans söylemini dilinden düşürmeyen AKP iktidarı tescilli bir işkenceci olan katliam ve tecavüz sanığı Sedat Selim Ay’ı terfi ettirdi. 12 Eylül’ün işkencecilerinden Celalettin Cerrah, Abdulkadir Aksu, AKP İzmir Milletvekili Vecdi Gönül, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Necdet Menzir, Mehmet Ağar ve Levent Ersöz gibi birçok işkenceci katil AKP iktidarının koruması altındalar.
Özelde AKP iktidarı genelde sermaye devleti işkencecilere ve tetikçilere bugüne kadar sahip çıktığı gibi bundan sonra da sahip çıkacaktır. İnsanlık suçu olan işkencenin son bulması, onu var eden kapitalist sistemin son bulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. İşkencecilerden, işkencecilerin üretim merkezi olan sermaye devletinden hesabı ancak işçi ve emekçiler sorabilir.