10 Ekim Ankara Katliamı davasının 8. duruşmasında, katliamda yaşamını yitiren ve yaralananların ailelerinin avukatları, sermaye devletinin katliamın faili olduğunu bir kez daha ortaya koydu, katliamda sorumluluğu bulunan devlet yetkililerinin de yargılanması gerektiğine dikkat çekti.
Davanın 8. duruşması Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün görülen ilk celseyle devam etti.
Mahkeme heyeti, talep ettikleri belge ve yanıtları açıklayarak duruşmaya başladı. Buna göre, polis muhbiri olduğunu öne süren IŞİD’ci sanık Suphi Alpfidan’ın ifadesine dair Antep Emniyet Müdürlüğü “kendilerinde böyle bir kayıt bulunmadığı” iddiasını ortaya attı. Sonrasında duruşma, devletin davanın sanığı IŞİD’ci çetelerle kurduğu ilişkiler üzerine avukatların beyanlarıyla devam etti.
“IŞİD sorumlusu” asker ve polisle işbirliği içinde
Av. Tonguç Cankurt, IŞİD’in Türkiye sorumlusu olduğu öne sürülen İlhami Balı’nın çetelerin sınır geçişlerini yönettiğine değinerek polisin Balı’ya ait kayıtları “suç unsuru içermiyor” diye yorumladığına dikkat çekti. Balı’nın asker ve polisle doğrudan iletişim kurduğunun altını çizen Av. Cankurt, “Kaçakçılar aracılığıyla askerle görüşüyor. Balı, 'Buralardan bir isteğin var mı?' diye askere soruyor. Asker, Balı'ya 'Şıh'ım' diye hitap ediyor. Asker ile Balı birbirlerinin numaralarını alıyorlar” ifadelerini kullandı. Av. Cankurt, Balı’nın asker ve polisin bir telefon uzağında olduğunu dile getirdi.
Avukat Sevinç Hocaoğulları da devlet yetkililerinin de katliamda sorumlu olduğuna işaret ettiği beyanında, ilgili kamu görevlilerinin yargılanması gerektiğini söyledi. Balı’nın IŞİD’ci çetecilerin faaliyetlerindeki rolünün devletin bilgisinde olduğunu anlatan Av. Hocaoğulları, katil IŞİD’cilerin serbest bırakılmasını teşhir etti.
IŞİD’cilerle ilgili dijital kayıtlar incelenmemiş
Öğleden sonra da avukatlar IŞİD’ci çetelerle sermaye devletinin işbirliğini ortaya sermeye devam etti. Av. Heval Yıldız Karasu, sanıkların tamamının polis ve MİT tarafından takip edildiğine dikkat çektiği beyanında, IŞİD’ci Yunus Durmaz’ın katliamdan iki ay öncesinde takibinin bırakılmasının mümkün olmadığını ifade etti. Av. Gülşah Kaya ise IŞİD’ci çeteciler arasındaki bağlantıları anlatarak birbirini tanımadığını iddia edenlerin yalanını ifşa etti. Kaya söz konusu bağlantıların dijital materyallerde yer aldığını söyleyerek bunların incelenmesi gerektiğini belirtti. AKP Bitlis Gençlik Kolları üyesi olduğunu söyleyen IŞİD’ciye ve IŞİD’in Antep emiri olarak geçen Yunus Durmaz’a dair dijital kanıtların eksik incelendiğine dikkat çeken Kaya, bunlarla ilgili yeni bilirkişi raporu hazırlanmasının önemini vurguladı.
“Canlı bomba” diye aranan IŞİD’ciler serbest bırakıldı
Avukatlar ayrıca, IŞİD’cilerin katıldığı derneklere dair de beyanlarda bulundu. Antep’te bulunan Genç Ensarlar Derneği’nin katliamın gerçekleştiği gün genel kurul yaparak kendisini feshettiği üzerinde duran Av. İlke Işık şöyle konuştu: “IŞİD'in aranan sanıklarından Ahmet Güneş'in katılıp imza atması kabul edilemez. Demek ki Antep emniyeti gerekli soruşturmayı yapmamış, IŞİD'liler de bizimle alay eder gibi katliamın olduğu gün genel kurul yapıp, 'bizim işimiz bitti' diyerek kendisini feshettiğini açıklamış. Herhalde bu kadar kötü soruşturulan başka katliam davası yoktur. 3 firarı sanık, üstelik de içinde terörle mücadelenin canlı bomba olarak aradığı bu sanıklar, gözaltına alındıktan sonra nerden serbest bırakıldı.”
Firari IŞİD’ci sanıklar korunuyor
Dosyada x ve y olarak geçen IŞİD’cilere de dikkat çeken avukatlar, bu kişilerin tespit edilmesi gerektiğini vurguladı. Polis, istihbarat ve savcılıkların etkin yargılama açısından gerekli bilgi ve belgeleri aktarmadığına dikkat çeken Av. İlke Işık dava dosyasına Gürcistan’dan Türkiye’ye geri yollanan IŞİD’ci sanık Nusret Yılmaz hakkında Türkiye’de hiçbir işlem yapılmadan serbest bırakılmasını eleştirdi. Av. Işık, bunun gibi firari sanıklar olduğundan şüphelendiğini de sözlerine ekledi.