Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler tarafından “barış içerisinde bir dünya mücadelesi”ni hatırlatmak için Hitler faşizminin 1939 yılında Polonya’yı işgali ile başlayan İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ortaya çıkış tarihi olan 1 Eylül, “Dünya Barış Günü” olarak ilan edilmiştir. Kısacası 1 Eylül Dünya Barış Günü, emperyalistlerin kendi çıkarları uğruna başlattıkları ve dünya halkları için ölüm, açlık, yoksulluk ve yıkım demek olan emperyalist savaşlara karşı “mücadele günü” anlamına gelmektedir.
Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın dağılmasının ardından Birleşmiş Milletler tarafından 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün içi boşaltılmış, anti-emperyalist ve mücadeleci özelliği silinmiş hatta günü dahi değiştirilmiştir. İlk olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’de “Genel Kurul’un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etmiş, ardından da 2001 yılında 21 Eylül tarihi “Barış Günü” olarak kabul edilmiştir.
Her 21 Eylül’de sözde dünya çapında çatışmaların önlenmesi ve barışın tesisi konusunda “bilinçlenme” yaratmak için Birleşmiş Milletler Merkezi’ndeki “barış çanı” çalınmaktadır. Kısacası Birleşmiş Milletler emperyalist güçlerin dünya çapındaki savaş politikaları üzerindeki rolünü es geçerek, burjuva düzen siyasetinin çıkarları doğrultusunda “Dünya Barış Günü”nün içini boşaltmıştır.
Gerçek barış için sosyalizm!
Tarihsel olarak incelendiğinde 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün Sovyetler’den miras bir gün olduğu görülmektedir. 1 Eylül Dünya Barış Günü, emperyalist ve kirli savaş politikaları ile ölüme, açlığa, sefalete mahkum edilen işçiler, emekçiler ve ezilen halklar için gerçek ve kalıcı barış olan devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmekten başka bir anlama gelmemektedir.
Bu noktada sosyalistlerin savaşa karşı tutumları ve barış sloganı üzerine Lenin’den alıntı yapmak faydalı olacaktır:
“Sosyalistler, halklar arasındaki savaşları daima barbarca ve canavarca bulmuşlar ve kötülemişlerdir. Bizim savaşa karşı tutumumuz gene de aslında burjuva pasifistleri ile anarşistlerden farklıdır. Her şeyden önce, biz, bir yanda savaşlar ile öte yanda bir ülke içindeki sınıf savaşımları arasındaki ayrılmaz bağlılığı; sınıflar ortadan kaldırılmadan ve sosyalizm kurulmadan savaşların ortadan kaldırılmasının olanaksızlığını ve iç savaşların, örneğin, ezilen sınıfın ezene, kölenin köle sahiplerine, serflerin toprak beylerine, ücretli işçilerin burjuvaziye karşı verdikleri savaşların haklılığını, ilerici niteliğini ve gerekliliğini tamamen kabul ederiz. Biz marksistler, hem pasifistlerden, hem anarşistlerden, her savaşın ayrı ayrı, Marx’ın diyalektik materyalizmi görüş açısından, tarihsel bir incelenmesi yapılması gereğini kabul ederiz. Her savaşta kaçınılmaz bir biçimde olagelen dehşete, zulme, sefalete ve işkenceye karşın, tarihte ilerici nitelikte pek çok savaş vardır; bu savaşlar (örneğin mutlakıyet ya da kölelik gibi) çok kötü ve gerici kurumların yıkılmasına ya da Avrupa’da en barbar despotlukların ortadan kalkmasına yardım ederek, insanlığın gelişmesine hizmet etmişlerdir. Bunun için, bugünkü savaşın da tek başına tarihsel özelliklerini incelemek zorunluluğu vardır.” (Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Sosyalistlerin Savaşa Karşı Tutumları)
“Yığınların barıştan yana duyguları, çoğu zaman, bir protestonun başlangıcını, savaşın gerici niteliğine karşı kızgınlığı ve yığınların bu niteliğin bilincine vardıklarını ifade eder. Bu duygudan yararlanmak, sosyal-demokratların görevidir. Bu anlamdaki her harekete, her gösteriye bütün güçleriyle katılacaklar, ama devrimci bir harekete geçilmeden, toprak ilhakları olmadan, uluslara tahakküm edilmeksizin, yağmasız, şimdiki hükümetler ile egemen sınıflar arasında yeni yeni savaşların tohumları atılmaksızın barışın mümkün olabileceğini söyleyecek, halkı kandırmayacaktır. Halkın bu şekilde aldatılması hasım hükümetlerin gizli politikalarına hizmet etmek ve bunların karşı-devrimci planlarını kolaylaştırmak demektir. Sürekli ve demokratik barış isteyen herkes, hükümetler ile burjuvaziye karşı, bir iç savaştan yana olmak zorundadır.” (Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Pasifizm ve Barış Sloganı)