Marx ve Engels Komünist Manifesto’da derler ki “Tüm toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir.” Sınıfların olduğu ve savaşımının sürdüğü bir toplumda gerçek bir barıştan bahsetmek mümkün değildir. Bizlere barış diye yansıttıkları süreçler açıktan-sıcak savaşların, işgallerin yaşanmamasıdır en fazla. Emperyalist-kapitalistlerin arasındaki egemenlik savaşımı da kapitalist toplumun iki sınıfı burjuvazi ile proletaryanın savaşımı da her an yaşanmaktadır.
İşçi sınıfı savaşların neresinde yer alır?
Sömüren ve sömürülen ilişkisi başladığından beri insanlık tarihinde toplumsal yapı içerisinde sınıflar vardır. İçinde yaşadığımız kapitalist toplumda da burjuvazi ve proletarya uzlaşmaz sınıf kimlikleri ile karşı karşıyadırlar. Sömüren ile sömürülen arasında bu düzeni baki kılmak ile bu düzeni değiştirmek çelişkisi vardır. Bu bir savaşımdır, iktidar savaşıdır.
Kapitalist toplumda ayrıca burjuva sınıfın kendi arasındaki egemenlik savaşımı da vardır. Aynı ülkede burjuva sınıfın farklı klikleri veya farklı ülkelerdeki tekelleşmiş güçlerin dünya üzerinde hakimiyet kurma veya hakimiyetlerini geliştirme savaşlarıdır. Paranın hükümdarlığının belirleyeni olmak isteyen sermayedarların, sermaye devletlerinin savaşım hali hep bakidir. Kapitalizm savaşlar, yıkımlar, krizler üzerine kurulu bir düzen olduğundan sözde barış dönemleri savaşların üstü örtülü devam ettiği süreçlerdir.
Emperyalist savaş ve saldırganlık, Kürt halkına dönük baskı ve imha politikaları, Ortadoğu üzerindeki egemenlik kurma gerilimleri, Afrika topraklarında yaşanan savaş politikalarının yansımaları, sınırları aşarak davranan emperyalist kapitalistlerin sınırları kendi ihtiyaçlarına göre belirlemeleri…
İşçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin emperyalistlerin çıkar kavgasında bir kazanımı var mıdır; barış içerisinde bir dünyada yaşayabilmesi için kime karşı nasıl bir savaş vermelidir?
Dünyayı kana bulayan, pazar alanlarını büyütme derdi, nüfuz güçlendirme çabası ile davranılan emperyalist savaş politikalarından işçi ve emekçilerin herhangi bir kazanımı olamaz. Emperyalistlerin çıkar kavgasında burjuvazinin savaşının bir parçası olunmamalıdır. Barış içinde eşit ve özgür bir yaşamdır işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, çocukların su gibi ekmek gibi ihtiyacı olan şey.
İşçi sınıfı, burjuvazinin kendi iç savaşında bağımsız tutum almalı, emperyalist savaşların karşısında durmalı, sınıfa karşı sınıf mücadelesini büyüterek kapitalist düzenin karşısında devrim mücadelesi büyütmelidir.
Gerçek ve kalıcı barış nasıl sağlanır?
Barışın mümkün ve kalıcı olabilmesi için insan ve doğa merkezli bir dünya görüşüne dayalı, yeni bir toplumsal yaşam kurulmalıdır. İşçi sınıfının ve emekçilerin iktidarda olduğu sosyalist bir toplum savaşların olmadığı bir dünyayı kalıcı kılabilir. Gerçek barış, sınıfa karşı sınıf ekseninde yürütülen bir savaşımın işçi ve emekçiler cephesinde kazanılması ile sonuçlanmasıyla mümkündür.
Sosyalizm deneyiminin örnekleri gerçek barış için atılması gereken adımların örneklerini bizlere göstermektedir. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı sürecinde Rusya’da sosyalist iktidarını ilan eden İşçi-Köylü-Asker Sovyetleri, emperyalist savaştan çekilip tutum almıştı. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde Rusya’da inşa sürecini sürdüren sosyalist iktidar faşizme karşı zaferlerin omuz başında olmuştur.
Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ülkeleri, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başlangıcı olarak kabul edilen 1939 yılında Hitler faşizminin Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül’ü tarihe kazımışlardır. “Dünya Barış Günü” olarak ilan edilen 1 Eylül emperyalistlerin savaş, saldırganlık ve işgal politikalarının karşısında mücadele günüdür. Emperyalistlerin dünyasına karşı bayrak kaldırıştır. Bunalımlar ve savaşlar dünyasında devrimlerle, gerçek barışın hakim olduğu sosyalist bir dünyanın geleceğinin her yıl beyanıdır.