Dinsel gericiliğin toplumsal yaşamın her alanında etkisini gösterdiği bir dönemden geçiyoruz. AKP iktidarı 15 yılı aşkın süredir sermaye devletinin dümenini elinde tutuyor. AKP, hükümet olduğu ilk günlerden itibaren başta Fethullahçılar olmak üzere dinci gerici tarikatlar, vakıflar vb. ile hareket etti. İktidar haline gelmeyi bu tarikat ve cemaatlerle ortaklık sayesinde başardı. Fethullahçı çete ile ipleri koparmış olsa da hâlâ tarikat ve cemaatlerle yol yürümektedir.
Yine de dinci-gerici akım eğitimden yargıya, polise ve orduya kadar devletin tüm kademelerini baştan aşağı kuşatsa da toplumsal yaşamda hâlâ istediği iktidara sahip değil. Bundan 1 sene önce AKP şefi Erdoğan’ın sarf ettiği, “siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise bir başka şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” sözü, bu durumu özetliyor. Ve sermaye devletinin, başta eğitim olmak üzere tüm önemli alanlarda izleyeceği politikaların özünü oluşturuyor.
Her sistemin geleceğini ve güvencesini şüphesiz gençlik oluşturuyor. Bu her yanından çürüyen Türk sermaye devleti için de böyle. Sermaye devleti 15 Temmuz’un ardından Fethullah örgütlenmesini günah keçisi ilan ederken, esasında politik ortaklarından vazgeçmiş değil. Toplumu bir yandan terör örgütü ilan ettiği kendi dinci-gerici kan kardeşine karşı kutuplaştırırken, bir yandan da başka dinci-gerici cemaat ve tarikatları başta eğitim olmak üzere toplumsal yaşamın her alanına sokuyor. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na varıncaya dek her kurumda, her alanda bu tarikat ve cemaatlerle uyumlu çalışıyor.
Özellikle de kendi kültürel iktidarının geleceğini gördüğü beşikteki bebekten üniversitede okuyanına kadar tüm genç nesillere dönük özel politikalar üretiyor. Bu dinci-gerici tarikatlarla başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere yüzlerce protokol ve anlaşma imzalıyor. Kreşlerden ilk ve ortaokullara her aşamada “değerler eğitimi” adı altında bu tarikatlardan gelen eğitimcilerin ders vermesini sağlıyor. Yoksul işçi ve emekçi çocuklarının beyinlerini devlet teşvikli tarikat yurtlarında yıkıyorlar. Bu tarikat yurtları çoğu zaman küçük çocuklara istismar haberleriyle gündeme geliyor. Sermaye devleti bu tarikat ve cemaatleri öylesine destekliyor ki 40 küçük çocuğun istismar edildiği Ensar Vakfı’nın kamuoyunda itibar kaybetmesine engel olmak için “bir kereden bir şey olmazdan” başlayarak övücü sözlerle imzaladığı protokolleri yaygınlaştırıyor. İşçi ve emekçi çocuklarının müfredatını bu tarikatların akıl almaz ifadeleri ile dolduruyor, bu tarikatlarla müfredat oluşturuyor.
Bu ortaklıklardan birisi de sermaye devletinin Nurcu cemaatler ile imzaladığı son protokollerden yansıdı. Milli Eğitim Bakanlığı, okulları Nurcu yapılanmalara açmayı sürdürüyor. Hayrat Vakfı, Çay House, Çınaraltı, Sözler Köşkü, HASEV gibi gruplarla protokol imzalayan bakanlık, Antep ve Kilis’i de Nurcular’a bıraktı. “Ümid Eğitim Kültür Sağlık ve Yardımlaşma Derneği” adı altında bakanlığa başvuran gruplara verilen iznin perde arkasından Nur Cemaati’nin bölgedeki temsilcilerinden Anadolu Tevhid Vakfı ve Nazım Gökçek Külliyesi çıktı. “Geleneksel ödüllü kitap okuma yarışmaları” denilerek verilen izinle dinci vakıf, 10-13 yaş aralığında ortaokula giden çocuklara Said Nursi’nin Risalei Nur kitaplarını okutarak tarikat propagandası yapma imkanı buldu. Üstelik bu projelerin bütçesi de İçişleri Bakanlığı’nca karşılanıyor. Bütün bunların yanında “külliye” adı verilen yatılı yasadışı yurtlarda da eğitim verilmesi konusunda söz konusu Nurcu tarikatlar Mili Eğitim Bakanlığı’yla anlaştılar. Külliyelerde çocuklara dine dayalı bir eğitim verilmesi planlanıyor.
İşte AKP’nin cemaatle sözde mücadelede karnesi budur. Başta eğitim alanı olmak üzere bir ortağından vazgeçmiş, yerine bin ortak getirmiştir.