AKP-MHP iktidarının kayyım atamaları ve kayırmacı politikalarıyla üniversiteler eş, dost, akraba şirketlerine dönüştü. Buna dair son örnek İzmir Katip Çelebi Üniversitesi oldu. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’nde görev yapan rektörden, rektör yardımcısına ve farklı birimlerdeki 27 kişi arasında akraba ilişkisi olduğu bizzat rektörlüğün yapmış olduğu paylaşım ile ortaya çıktı.
“Sadece yüzde 1,6’da” akrabalık bağı tespit edilmiş!
Konunun gündeme gelmesi ve kamuoyundaki tepkinin sonrasında üniversite rektörlüğü, bu konudaki haberleri “kötü niyetli” diye karşıladı. Gerçeğin çarpıtıldığını iddia eden rektörlük, kendisi söz konusu gerçeği şöyle çarpıttı:
“Kadroların oluşturulmasında önemli mesafeler alınmış; bu çerçevede 1.075 akademik, 579 idari personel olmak üzere toplam 1.654 çalışanla hizmet vermektedir. Tüm çalışanların sadece %1,6’sında akrabalık bağının tespit edilmiş olmasını nepotizm bağlamında değerlendirmek, en basit tabirle kötü niyetli bir yaklaşımın tezahürüdür.”
“Özerk-demokratik üniversite”
İzmir’de ortaya çıkan bu durum kayyımlarla doldurulan üniversitelerdeki tabloya güncel bir örnektir. Tabela üniversiteler kurulması ve rektörlükten başlayarak tüm yönetim kadrolarına kayyımlar atanmasının yanı sıra torpiller, özel iş ilanları ile üniversitelere eş, dost, akraba ve yandaşlar sokmak, üniversiteleri hem dinci-faşist iktidarın bir parçası haline getirmekte hem de akademinin çürümesine yol açmaktadır.
12 Eylül 1980 askeri-faşist darbesine kadar uzanan üniversitelerdeki dinci-gerici kadrolaşmanın bir sonucu olan bu çürüme, özellikle 15 Temmuz darbe girişimiyle hız kazandı. 15 Temmuz’u “Allah’ın bir lütfu” kabul edip kendi darbesini yapan Erdoğan ve AKP’si, OHAL KHK’larıyla, akademideki ilerici kadroları tümüyle tasfiye ederken, yine bir KHK ürünü olan kayyım rektör atamalarıyla kendi yandaş, eş, dost, akraba kadrolarını üniversitelere doldurdu.
Dinci-faşist rejim, üniversitelerdeki bu kadrolaşmasına tehdit olarak gördüğü için Boğaziçi başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında üniversitelerden yükselen “özerk-demokratik üniversite” mücadelesine azgınca saldırmaktadır. Dolayısıyla rejimin üniversitelerin yapısında yol açtığı çürümeye ve yeni saldırılarına geçit vermemek, bunun karşısında Boğaziçi direnişiyle eylemli dayanışmayı büyütmek bugünün önemli görevlerinden biri olarak karşımızda durmaktadır.