14 Mayıs 2014’te meydana gelen Soma Katliamı’nın üzerinden tam 5 yıl geçti. Katliamda 301 işçi yaşamını yitirirken yüzlercesi yaralandı, binlercesi işsiz kaldı!
Soma Katliamı bir gecede, bir anda, beklenmeksizin yaşanmadı. Tıpkı birçok işçi katliamındaki gibi göz göre göre, devletin denetiminde ve işbirliğinde yaşandı. Soma Katliamı öncesinde ve sonrasında yaşananlar ile kapitalistlerin tek umursadıklarının daha fazla kâr olduğunu bunun karşısında ise işçi ve emekçilerin yaşamlarının, doğanın ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Soma Maden Ocağı’nda katliamdan daha iki ay önce devletin çalışma bakanlığından gelen denetçiler madene bile inmeden denetimde olumlu raporu vermişlerdi. Öyle ya, madenin açılışında da devlet ve madenin sahibi Alp Gürkan kol kolaydı. Daha fazla maliyet gerektireceği gerekçesiyle alınmayan önlemler nedeniyle göz göre göre yaşandı Soma.
Soma Katliamı bu kapitalist sistemin, sermaye devletinin, yargının en çıplak yüzü oldu sonrasında da. Katliamdan geçen ilk saatlerde yaşananlar bu konuda çok açık fikir veriyordu. Sermaye devletinin başbakanı “ölüm onların fıtratında var” derken, çalışma bakanı gömleğini iki gün değiştirmediğinden yakınıyordu. Ve hatta başbakanlık müşaviri durumu protesto eden madenci yakınına yerde tekme atıyordu!
Aynı saatlerde ülkenin dört bir yerinde Soma için yapılan eylem ve yürüyüşlere ise polis azgınca saldırıyordu.
Katliamdan hemen sonra oluşan kamuoyu baskısı ile başlatılan yargılamada işçi aileleri tehdit ve baskı altına alınırken, göstermelik olarak birkaç mühendis yargılandı. Soma’nın asıl faili olan sermayedar Alp Gürkan sorumlu bulunmayarak beraat etti. Gelinen noktada Soma Katliamı yargılaması sermaye devletinin kendinden olanı, yani patronları koruması ile bitti. Soma Katliamı’nda katledilen 301 işçiyi anmak, avukatlığını yapmak ise sermaye devletince suç sayıldı. Avukatlar yargılandı, tutsak edildi. Yargılamadan sonra protesto etmek ve hesap sormak için meclisin önüne yürüyen iki madencinin annesi polislerce saldırıya uğradı. Soma’da olmayan maden ocaklarındaki yaşam odalarının yasal olarak zorunlu hale getirilmesi ise bizzat mecliste dinci-gerici blokun oyları ile reddedildi.
Bugün kapitalist sistem ve sermaye devleti çok derin bir ekonomik kriz yaşıyor. Yaşadığı krizi ise işçilere, emekçilere, kadınlara ve gençliğe yani yoksulluğa mahkum etmek istediği bizlerin omuzlarına yıkmak, faturayı bizlere kesmek istiyor. İşçi sınıfının tarihsel mücadelesi ile kazanılmış hakları bugün birer birer saldırıya uğruyor. Kıdem tazminatının gaspı, Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) saldırısı krizle birlikte tekrar gündemde. Ve hatta yüz yıldan fazladır kazanılmış olan 8 saatlik işgünü hakkı bile bugün saldırıya uğruyor.
Bu saldırılar yalnızca bugüne değil bizim geleceğimize de yapılıyor. Krizin derinleştirdiği işsizler ordusunun günbegün büyüdüğü, hele de diplomalı işsizliğin %30’ları geçtiği günümüzde atanamayan arkadaşlarımız yaşamlarına son veriyor. Sermaye düzeni bizi geleceksizliğe mahkum etmek istiyor. Okul masraflarını karşılayamadığı için bir milyon yüz bin arkadaşımız okulu bırakmak zorunda kalıyor. Soma’da 301 işçiyi katledenler stajlarda, çalışmak zorunda kaldığımız iş yerlerinde bizleri de daha fazla maliyet olmasın diye almadığı önlemlerle katlediyor! Katillerimizi yargı eliyle aklıyor!
Bütün bunlara karşı, yeni Soma, Ermenek, Torunlar katliamları olmasın diye, katledilen binlerce işçi ve emekçinin hesabını sormak için mücadeleyi büyümek de bizlerin elinde. Soma ne ilkti ne de bu düzen sürdükçe son olacak!
Kaza değil katliam!
Soma’yı unutma!
Devrimci Gençlik Birliği
Mayıs 2019