Göçmen emeği, yerli emeğe oranla daha ucuz olmasından dolayı kapitalistler tarafından daha çok tercih ediliyor. Göçmen çocuk emeği ise ucuzluğunun yanı sıra “uysal”lığı nedeniyle de patronların ağzını sulandırıyor. AFAD verilerine göre Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenlerin %55’i 0-18 yaş grubuna dahil. İlkokul çağındaki Suriyeli çocukların yalnızca dörtte biri okula gidebiliyor. Geri kalan kız çocukları daha çocuk yaşta evlendiriliyor, erkek çocukları ise günde 12 saat atölyelerde, fabrikalarda 20-30 TL’ye çalıştırılıyorlar.
Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi Nihat Kireçdağ’ın, 7- 27 Ağustos 2016 tarihinde yaptığı “Suriyeli Çocuk İşçiler: Antakya’da Bir Alan Araştırması” Türk Tabipleri Birliği’nin Mesleki Sağlık ve Güvenlik dergisinin son sayısında makale olarak yayınlandı. Kireçdağ’ın aktardığına göre araştırmasına 50 Suriyeli çocuk işçi, çocuk işçileri çalıştıran 1 patron ve Suriyeli çocukların gittiği okuldan 3 müdür katıldı. Araştırmaya katılan tekstil atölyesi patronu, “Bunca hukuki yasaklara rağmen neden çocuk işçi çalıştırıyorsunuz?” sorusuna şu şekilde yanıt verdi:
“Daha önceleri Türk işçilerden overlokçuya 200 TL haftalık, makineciye 250 TL haftalık veriyordum. Atölyemde 3 overlokçu ve 4 makineci çalışmaktadır. Aylık olarak hepsinin maliyetini hesapladığınızda 6 bin 400 TL yapmaktadır. Şimdi ise bu işi 14-15 yaşındakiler de yapabiliyor, işi onlara öğretmek sadece bir ayımı aldı ve şu anda çok iyiler. Overlokçuya verdiğim ücret 50 TL, makineciye verdiğim ücret ise 70 TL’dir. Bunu hesapladığımızda ise 1720 TL yapıyor. Bu hesaplamalara göre aylık 4 bin 500 TL’den fazla masraftan kurtulmuş oluyorum. Sadece ben çalıştırmıyorum herkes çalıştırıyor. Devlet ceza yazacaksa hepimize yazmalı. Bu da imkansız. Biz de zamanında çalıştık ve kendi kazancımızı düşünmek zorundayız.”
Patronun bu itiraf gibi cümlesi bir gerçeğin, 1. dereceden failin ağzından dökülüşü yalnızca…
Daha önce de BBC’nin araştırma ekibi Panorama, Türkiye’deki Marks and Spencer, Zara, Asos, Mango gibi büyük firmalara üretim yapan ve İngiltere’ye ihracat gerçekleştiren tekstil atölyelerinde Suriyeli çocuk mültecilerin günde 12 saat, normal işçinin aldığı ücretin yarısına çalıştırıldığını açıklamıştı. Bu haberin dünya genelinde oluşturduğu tepkilerden kaynaklı bu markalar durumu kınamak zorunda kalmış, göstermelik açıklamalar yapmıştı.
Ancak bu açıklamaların gerçek yaşamda hiçbir karşılığının olmadığını somut veriler bize gösteriyor. Sermaye kârını daha da arttırabilmek için üretim süreçlerindeki “masraf”larını en aza indirmek ister, dolayısıyla kayıt dışı, düşük ücretlerle çalıştırabildiği çocuk işçiler, özellikle de göçmen çocuklar patronlar için bir kâr kapısıdır.
DİSK-AR’ın 2015 Çocuk İşçiliği Raporu’na göre Türkiye’de çocuk işçilik oranı 2012’den beri yükselme eğilimi göstermektedir. Bunun yanı sıra mesleki eğitim alanında, çocuklar staj adı altında ucuz işçiliğe bizzat devlet eliyle sürülmektedir. Yine ILO’nun verilerine göre çocuk işçilerin yaklaşık olarak yüzde 34’ü aşırı derecede yorulmaktadır. Yüzde 33’üne iş yerinde yemek verilmemekte, yaklaşık yüzde 36’sının ise haftalık izni bulunmamaktadır. Çalışan çocukların fiili çalışma süreleri oldukça uzundur. Okula devam eden çocuklarda haftalık ortalama 25,6 saat olan bu süre, okula devam etmeyen çocuklar bakımından ortalama 54,3 saati bulmaktadır. Bununla beraber 6-17 yaş grubundaki çocukların haftalık fiili çalışma süresi ortalama 40 saattir. Çocuk işçiler için çalışma koşulları ayaklarına pranga vurulmuş bir köleninkinden farksızken, göçmen çocuklar için durum daha kötüdür. Suriyeli çocuk işçiler bir yandan azgın bir emek sömürüsüne maruz kalırken, diğer taraftan toplumsal yaşamın neredeyse tamamen dışına itiliyor, hor görülüp aşağılanıyorlar. Fiziki şiddet ise yaşamlarının bir parçası olmuş durumda.
Çocuklar için bir cehenneme dönmüş kapitalist dünyada, onların çıkaramadığı ses olmak zorundayız. Suriyeli çocuk işçiliği meselesi bir yanıyla emek sömürüsüne karşı verilen mücadeleyi keserken diğer yandan da halklar arasında din ve milliyet temelinde yaratılan suni ayrımlara karşı sistemli bir mücadeleyi gerektirmektedir.