1950’li yıllarda CHP’nin ardından iktidara gelen DP hükümeti döneminde Türkiye’de kapitalist gelişme hız kazanmış, emperyalizme bağımlılık derinleşmişti. Buna paralele olarak işçileri, emekçileri ve gençleri zorbalıkla zapturapt altına alma uygulamaları tırmanmıştı. Büyük bir baskı ve gericilik dalgası ile ilerici, devrimci muhalif, pek çok kişi gözaltına alınıp tutuklanıyordu.
Uzun bir sessizlik döneminin ardından baskıcı ve antidemokratik uygulamalara karşı sesler yükselmeye başladı. 1960 döneminin aydınlanmış gençleri Adnan Menderes-DP hükümetinin antidemokratik uygulamalarına karşı büyüyen öfke ve tepkilerini ortaya koymak için Türkiye’nin merkezinde eylem yapma kararı aldılar. Gerçekleştirilecek eylem gizlilikle örgütlendi. 5.ayın 5’inde saat 5’te Kızılay’da (555K) şeklinde bir parola belirlendi. 1960 yılının 5 Mayıs’ında, saat 5’de gençlik Kızılay meydanına doğru yürüyerek eylemlerini başlattılar. Eylemi görenler yürüyüşe katlıyor ve kitle giderek artıyordu. Düzenin kolluk güçleri eylemin önüne geçmek için saldırılar gerçekleştirseler de kitleyi dağıtamadılar. Bunun üzerine Adnan Menderes ve Celal Bayar yürüyüşçülerin karşısına çıkıp hakaretler ettiler. Ancak gençlik büyük bir kararlılıkla baskıcı ve antidemokratik uygulamalara karşı tepksini ortaya koymaya ve Menderes’i istifaya çağırmaya devam etti. 1960’da sessizliğe çığlık olan 555K eyleminden üç hafta sonra Menderes iktidarı düştü.
***
Türkiye’de de kapitalist gelişme ‘50’lerin ikinci yarısında hızlanmış, modern sınıflaşma ilerlemiş, sınıf ayrımları keskinleşmiştir. Dünya çapında devrimci yükselişin yaşandığı bu yıllarda Türkiye işçi sınıfı ve devrimci gençlik mücadelesi de güç kazanmıştır. Bu dönemde TİP içinde mücadeleye katılan gençler üniversitelerde de Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu (FKF) çatısı altında yan yana gelmişlerdir. Giderek TİP’in ve parlamenter anlayışın etkisinden çıkan gençlik 1968 yılında Dev-Genç’i yaratmıştır.
Dev-Genç içerisinde yan yana gelen gençlik tüm dünyada yükselen anti-emperyalist mücadelenin ruhunu kuşanır. Devrimci gençlik emperyalizme karşı kitlesel eylemler gerçekleştirir, yanı sıra işçi sınıfının ve emekçilerin mücadelesine destek verir, grevlere, mitinglere katılır.
Militan bir ruh kazanan gençlik hareketi artık düzenin sınırlarına sığmamaktadır. Onun devrimci öncüleri düzeni karşısına alan örgütlenmelere yönelirler. Böylesi bir sürecin ürünü olarak Deniz Gezmiş ve yoldaşları THKO’yu, Mahir Çayan ve yoldaşları THKP-C’yi, İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları ise TKP-ML TİKKO’yu kurarlar.
Sermaye devleti yükselen mücadelenin önüne geçmek için 1971 askeri darbesini hayata geçirir ve devrimci hareketin öncüleri şahsında mücadeleye saldırır. Bu dönemde fedakârca mücadele veren binlerce devrimci gözaltına alınır, tutuklanır ve katledilir. Denizler, Mahirler ve İbrahimler devletin saldırısına karşı tüm yaşamlarını ortaya koyarak direnirler.
***
Onlar bu topraklara silinemeyecek bir mücadele mirası bıraktılar. Bu sayededir ki, yaşanan kısa durgunluk dönemi 1974 yılında gelişen sosyal mücadelelerle kırıldı. İşçi sınıfının ve gençliğin mücadelesi her geçen gün büyüdü, kitleselleşti. Gençliğin devrimci örgütlülüğünün büyümesi karşısında sermaye devleti bunun önüne geçebilmek için gerici-faşist örgütlenmelere yöneldi. Devrimci gençlik bu saldırıları militan mücadeleyi yükselterek göğüsledi. Faşist katliamlara karşı kitlesel eylemler, forumlar, cenaze törenleri düzenlendi.
Bu topraklarda gençlik hareketi devrimci mücadeleye salt akademik temellerde değil, asıl olarak gelişen sosyal-siyasal mücadeleler üzerinden katıldı. Düzeni cepheden karşısına aldı ve düzene karşı devrim mücadelesini yükseltti.
Bugün de sermaye iktidarı baskıcı, yasakçı ve katliamcı politikalarını sürdürüyor. Gençliği sürekli olarak hedef alıyor. Gençliğin en temel hakkı olan eğitim hakkı gasp edilirken, örgütlenme, söz söyleme hakkı sürekli saldırıya uğruyor. Eylem gerçekleştirenler gözaltına alınıyor, soruşturmalar açılıyor, okullardan uzaklaştırılıyor ve tutuklanıyorlar.
Ancak bizler biliyoruz ki, Denizler’den, Mahirler’den ve İbrahimler’den alınan mücadele geleneği hala sürüyor. ‘60’lı ve ‘70’li yıllarda bu topraklarda baskıya, gericiliğe, emperyalizme karşı yükseltilen mücadele bugün bizlere ışık tutuyor.
K. Sönmez