Güney Kore’nin gündemini bir süredir yolsuzluk soruşturmaları meşgul ediyor. Eski Devlet Başkanı Park Geun-hye yolsuzluk yaptığı ve görevi kötüye kullandığı gerekçesiyle 10 Mart’ta görevinden azledilmişti. Ülke tarihinde azledilen ilk devlet başkanı olan Park hakkında rüşvet, görevi kötüye kullanma, baskı ve hükümet sırlarının sızdırılması suçlarıyla 30 Mart’ta tutuklama emri çıkarılmıştı. Yürütülen soruşturmanın özü itibariyle Park, aralarında Samsung ve LG gibi dünya devi olan sermaye kuruluşlarından çeşitli paravan vakıflar aracılığıyla rüşvet almakla suçlanıyor. Bu soruşturmayla ilişkili olarak Samsung’un Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda varisi olan Lee Jae-yong da eski devlet başkanı olan Park’a 40 milyon dolar rüşvet vermekle suçlanarak 5 yıllık hapse çarptırıldı.
Güney Kore’de yaşanan bu olay bilinen bir gerçeği bir kez daha dünya kamuoyunun gündemine soktu. Bu gerçek sermayedarlar ve devlet yöneticileri arasındaki yolsuzluk ilişkisidir. Sermaye düzeni içerisinde devlet bürokrasisi, sermayedarlar için satın alınabilen metalar gibidir. İhaleler, kara para aklamalar, vergi kaçırmalar, izinler, göz yummalar, kaçakçılık vs. bütün bunlar ve daha fazlası için sermayedarlar devletin bürokratik kademeleriyle rüşvet ilişkisi içerisindedir.
Türkiye’de yolsuzluk denildiğinde akıllara ilk gelen 17-25 Aralık’tır. Bilindiği gibi bugün “FETÖ/PDY terör örgütü” ilan edilen Fethullahçı çete ile AKP 2002 yılında koalisyonla hükümet olmuştu. Bu ikili, Erdoğan tarafından milat olarak adlandırılan 17-25 Aralık 2013’e kadar her türlü kirli icraatı birlikte planlayarak hayata geçirmişti. Devlet yönetiminde bulunmanın nimetlerini paylaşamayan bu iki gerici çete arasında bir süre sonra anlaşmazlıklar ortaya çıkmış, ilk önce dershaneler üzerinden gündeme gelen bu karşı karşıya geliş daha sonra irili ufaklı bir dizi restleşmeyle sürmüştü. 17-25 Aralık ise Fethullahçı çetenin eski ortağı AKP’nin bütün kirli çamaşırlarını açığa çıkartarak onu yıpratma girişiminin bir parçasıydı. Bu girişim kuşkusuz ki Fethullahçı çetenin bir adımıydı. Ve amacı AKP’yi hizaya çekmekti. Ancak bu girişimde konusu geçen ve ortalığa dökülen bütün yolsuzluklar gerçekti. Fethullahçı çetenin de AKP’den hiçbir farkı yoktur. Zamanında birlikte hayata geçirdikleri pislikleri ortaklık bozulunca AKP’yi yıpratmanın bir aracına dönüştürmeye çalışmıştır.
17-25 Aralık’la beraber Türkiye düzen güçleri arasında bir çatışmaya tanıklık etti. Devlet içinde belirli kademeleri tutmuş olan AKP ve Fethullahçı çete birbirine girdi. Bakanların evleri basıldı. AKP ile rüşvet ve kara para aklama ilişkisi içindeki Ali Ağaoğlu ve Reza Zarrab gözaltına alındı. Halk Bankası Genel Müdürü gözaltına alındı. Bankanın kendisi mali soruşturmaya tabi tutuldu. 9 gün süren bu zaman dilimi içerisinde tam bir çarpışma yaşanmış, devlet içinde AKP’li ve Fethullahçı çete yandaşları arasında taraflaşmalar netleşmişti. Çoğu kez polisler savcıların emirlerini yerine getirmiyor, kim hangi tarafı tutuyorsa sürecin onun lehine gelişmesi için yardımcı oluyordu. Soruşturmalar yürütülürken 9 günlük süreç içerisinde Erdoğan dahil bakanların ve hükümetten kimi isimlerin telefonları da dinlemeye alınmıştı. Ortaya çıkan bu telefon tapelerinde Erdoğan ve AKP’lilerin süreci kontrol altına alma ve ellerindeki kara paraları “sıfırlama” telaşı kayıtlara düştü. Ayakkabı kutularından çıkan milyonlarca lira ve günlerce sıfırlanamayan milyonlarca liralık kara para yolsuzluğun boyutunu gözler önüne seriyordu.
25 Aralığın sonunda görevden almalar ve düzenlemelerle yargı kontrol altına alındı. AKP, olaylarda ismi gün yüzüne çıkan İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı istifa ettirerek yolsuzluğun üstünü örtmeye çalıştı. Şimdilerde ise 17-25 Aralık AKP ve medyası tarafından bir kumpas olarak servis edilmekte, ortaya çıkan pislikler ise görmezden gelinmektedir. 17-25 Aralık düzen içi bir çatışmanın sonucu olarak gündeme gelmiştir. Ancak ortaya çıkan olgular yolsuzluğun kanıtlarıdır.
Sermaye düzeni kirli işbirlikleri, yolsuzluklar, talanlar üzerine kuruludur. Çoğu kez düzen içi çatışmalar sonucu ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk skandalları buz dağının yalnızca görülebilen kısmıdır. Düzen, milyonlarca işçi-emekçinin sırtından geçinmekte, onun yarattığı zenginliklerin başına akbabalar gibi üşüşmektedir. Milyonlarca işçi-emekçi sefalet koşullarında yaşarken sırtımızda taşıdığımız burjuvazi ve asalak devlet bürokrasisi zenginliklerine zenginlik katmaktadır.