Avrupa Birliği Komisyonu, iltica prosedürlerini AB’nin dış sınırlarında mümkün hale getirecek düzenlemeye gidiyor. Almanya’daki elliden fazla yardım kuruluşu ise, Alman federal hükümetinin Avrupa Birliği’nde insancıl bir mülteci ve iltica politikasını savunmasını istiyor. Pro Asyl ve Misereor’un da yer aldığı ittifak, Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser’ı planlanan AB mülteci paketinin büyük bir kısmına ilişkin son onayını geri çekmeye çağırdı. Söz konusu ittifak, AB Komisyonu’nun planının “hukukun üstünlüğünün temellerini” sarstığını ve federal hükümetin onayının “koalisyon anlaşmasının ana vaatleriyle bariz bir çelişki içinde” olduğunu açıkladı.
AB Komisyonu’nun planı doğrudan AB’nin dış sınırında, muhtemelen geçiş bölgelerinde veya diğer kapalı tesislerde sığınma prosedürlerini gerçekleştirmeyi öngörüyor. Bu, ortalama sığınma tanıma oranı %20’nin altında olan ülkelerden gelen mültecileri kapsıyor. Federal hükümet bu sınırın %15’e düşürülmesini amaçlıyor.
Mülteci örgütleri, AB’nin dış sınırlarında yürürlüğe konulacak prosedürlerden sonra, başvurular incelenirken standartların uygulanamayacağını ve sonuç olarak adil bir sürecin işlemesinin mümkün olamayacağını belirtiyorlar. Bu uygulamalarla AB’nin dış sınırlarındaki insani suiistimallerin artacağından ve mültecilerin korumasız kalacağından endişe ediliyor. Almanya’nın sözde “güvenli üçüncü ülkeler” için standartları düşürme önerisini onaylaması da eleştiriliyor. AB’ye böyle bir devlet aracılığıyla giren hiç kimse, genellikle sığınma hakkı alamamaktadır.
AB Komisyonu ayrıca Dublin sistemine bağlı kalmak istiyor. Dublin III Tüzüğü yapılan uluslararası koruma başvurusunu incelemekten hangi üye devletin sorumlu olduğunu belirlemek için kullanılan kriterleri ve prosedürleri tanımlıyor. Güdülen amaç, üye devletlerin topraklarında yapılan her sığınma başvurusunun maddi hukuk açısından yalnızca bir devlet tarafından incelenmesidir. Böylelikle, Avrupa içindeki ikincil göçün kontrol edilmesi veya sınırlanması hedefleniyor. Tüzük, AB’ye üye tüm devletlerin yanı sıra Norveç, İzlanda, Lihtenştayn ve İsviçre’de geçerli.
Sığınma paketinin Alman federal hükümetince kabul edilmesi temel sığınma hakkının ciddi şekilde kısıtlanması anlamına gelmektedir. Mülteci örgütleri, “Almanya’nın görevi bu paketi reddedip AB’ye gelen insanları dayanışma içinde kabul etmek ve koruma sağlamak olmalıdır” diyorlar.