Varşova zirvesi: İçi boş bir seremoni

Varşova zirvesinin Ortadoğu’daki olayların seyrinde kayda değer bir değişikliğe yol açması beklenmiyor. Körfez şeyhleri ile siyonist şeflerin aynı masada buluşması ise, bilineni ilan etmekten öte bir yenilik taşımıyor. Görünen o ki, ne ABD işbirlikçilerinin istediği himayeyi devam ettirebilecek, ne işbirlikçi rejimler onun adına bölgede şimdikinden daha etkin bir uğursuz rol oynayabilecekler…

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 21 Şubat 2019
  • 17:53

Emperyalist güç odakları arasındaki gerilimin giderek derinleştiğini ortaya koyan olaylara, son günlerin “zirveler zinciri” eklendi. Varşova, Soçi, Münih kentlerinde gerçekleştirilen zirvelerin özgün gündemleri olduğu gibi, kesişme noktaları da vardı. Her üç zirveden yansıyanlar, ABD hegemonyasının gerileme sürecinin devam ettiği, nüfuz alanları kavgasının şiddetlendiği, emperyalist kapitalizmin insan soyuna yönelik tehdidinin büyüdüğünü kanıtladı.

ABD ile işbirlikçilerinin buluşması

ABD emperyalizmi ile Ortadoğu’daki işbirlikçilerinin Polonya’nın başkenti Varşova’da düzenledikleri zirveye, “Ortadoğu’da Barış ve Güvenliğin Geleceğini Desteklemek” adı verildi. “Barış” ya da “güvenlik” gibi konuların emperyalist/siyonist güçler tarafından telaffuz edilmesindeki riyakarlık bir yana bırakılırsa, İran ve müttefiklerine savrulan tehditler, zirvede öne çıkan tema oldu. 

ABD’nin organize ettiği zirve, siyonist İsrail ile Washington’daki hamilerini heyecanlandırmış görünüyor. Bu heyecana kapılan bir diğer taraf ise, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez şeyhleri oldu. “Heyecan” Amerikancı Arap rejimleri ile siyonist rejimin şeflerinin aynı masada buluşup “tuz ekmek” yemelerinden kaynaklanmış görünüyor. 

Anlaşılıyor ki, ABD’nin Suriye’den çekilme kararından rahatsız olan işbirlikçilerin yakarışları böyle bir zirveyi zorunlu kılmıştır. İşbirlikçilerini, daha da önemlisi İsrail’i rahatlatmak isteyen Trump yönetiminin, bu zirve ile kısmen de olsa beklentileri karşıladığı yansıyor.

Zirvenin ardından yapılan açıklamalar Tel Aviv, Washington, Riyad hattında bir cereyan estiği izlenimi veriyor. Ortadoğu’da dengelerin bu eksen aleyhine değiştiğini bilenler için ise, bu “coşku” doğal olarak temelden yoksun sayılıyor. Zira çatışma alanlarında kaybedenlerin, zirvelerle kazandığı görülmüş şey değil. Son yıllarda hem ABD hem suç ortakları Ortadoğu’da hiçbir çatışmayı kazanamadılar. Başardıkları şey yakıp yıkmak, öldürmek, nifak sokmak vb. kirli/kanlı şeylerden ibarettir. Ancak bu kadarı ne Büyük Ortadoğu Projesi’ni başarıya ulaştırdı ne emperyalist/siyonist saldırganlığa karşı direnen odakları zayıflattı ne de ABD’nin bölgeden kademeli de olsa çekilmek zorunda kalmasını önleyebildi.

Esas düşman!

Zirvenin amacı Arap-Fars Sünni-Şii ayrışmasını körüklemek, buna dayanarak “esas düşman İsrail” algısını değiştirip, yerine “esas düşman İran” şiarını yerleştirmekti. Aynı masada “tuz ekmek” yemenin tadını çıkaran siyonist şeflerle şeriatçı şeyhler, “esas düşman İran” diye tempo tuttular. Şimdi ise bu tempoyu medyadaki borazanları sürdürüyor.  

Oysa gerçek hayatta, yani Arap halkları nezdinde durum farklıdır. Her gün Filistinlileri katleden siyonist rejimi ne Trump’ın vaazları ne şeriatçı Körfez şeyhlerinin fetvaları aklayabilir. Arap halkları için gerçek düşman bir sır değil. ABD-İsrail suç ortaklığıyla Filistin halkına reva görülen zulüm ve zorbalıklar kimin düşman olduğunu halklar nezdinde ayan beyan ortaya koyuyor.

Körfez şeyhlerinin İsrail’i “dost” bellediklerine kuşku yok. “Asrın anlaşması” saldırısının hayata geçirilmesi, yani Filistin halkının direnişinin ezilmesi konusunda mutabık olduklarına da kuşku yok. Ancak şeyh/kral/emir takımının bu alçaltıcı tutumları Arap halklarını zerre kadar etkilemiyor. Tersine, bu düşkün takımının Filistin halkına karşı İsrail’in safına geçmesi, tiksintiyle karşılanıyor. Bu halleriyle Amerikancı Körfez şeyhleri olsa olsa siyonizmin suç ortakları ve IŞİD barbarlığının yaratıcı ve hamileri olabilirler.

Kim kimi kurtaracak?

Zirve, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ortak konuşmalarıyla açıldı. İran’a bol miktarda tehditler savuruldu. Şeyh takımının medyadaki bazı borazanları, zirveyi “Ortadoğu’da oyunun kuralları değişti” şeklinde yorumladı. Gazeteci kılıklı bu beslemelere göre savaşlar oyunun kurallarını değiştirmeye yetmedi ama Varşova zirvesi ile bu “tarihi” başarıya ulaşıldı. Oysa zirvede net bir ortak karar bile alınamadı. 

Savaşı kaybedenlerin masa başında zafer kazandıklarına tanık olunmamıştır. ABD bölgedeki güçlerini azaltırken paniğe kapılanlar, kendini darı ambarında gören aç tavuk misali Varşova zirvesinden “zafer” devşirdiler. Oysa ABD işbirlikçilerinin yakarmalarına rağmen Trump yönetimi çekilme kararını değiştirmedi. Trump yönetiminin esas derdi ise, bölgesel çıkarları için işbirlikçilerini kullanabilmektir. Onlar ise, “aman bizi yalnız bırakma” diye yakarıp duruyorlar. Kim kimi kurtaracak henüz belli değil…

Bu atmosferde gerçekleşen Varşova zirvesinin Ortadoğu’daki olayların seyrinde kayda değer bir değişikliğe yol açması beklenmiyor. Körfez şeyhleri ile siyonist şeflerin aynı masada buluşması ise, bilineni ilan etmekten öte bir yenilik taşımıyor. Görünen o ki, ne ABD işbirlikçilerinin istediği himayeyi devam ettirebilecek, ne işbirlikçi rejimler onun adına bölgede şimdikinden daha etkin bir uğursuz rol oynayabilecekler…