Syriza ve Podemos: Gelecek için dersler

Syriza ve Podemos Yunanistan ve İspanya’daki devrimci bir program, yön ve hedeften yoksun kendiliğinden ama militan sınıf ve kitle hareketlerinin ürettiği, kan ve can verdiği parti ve örgütlerdir.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 15 Şubat 2015
  • 10:24

Günümüz dünyası son derece yaygın ve zengin sosyal mücadelelere sahne olmaktadır. Bu sosyal mücadeleler, yeni biçim ve yöntemleri de içeren sınıf ve kitle hareketleridir. Sadece geri ve yoksul ülkelerde değil, Yunanistan gibi en zayıf halkadan nispeten güçlü ekonomiye sahip İspanya, İtalya, Fransa, İngiltere ve ABD’ye dek tüm kapitalist metropollerde ortaya çıkan bu hareketler geniş bir alanda cereyan ediyor.

Dönem yeni bir dönemdir ve her yeni dönem kendine özgü bir seyir izler, deneyimler biriktirir, döneme uygun mücadele ve örgüt biçimlerini ortaya çıkartır.

Bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemi olarak tanımladığımız içinde bulunduğumuz dönemin bu toplumsal mücadeleleri her defasında zincirleme olarak birbirini izlemekte, etkilemekte ve adeta bir kaçınılmazlık halinde yayılma eğilimi göstermektedir. Örneğin, Tunus’u Mısır izlemiş ve ardından tüm bir Ortadoğu tam bir yangın yerine dönüşmüştür. ABD’nin batı eyaletlerindeki Wall Street'i İşgal Et eylemcileri, “Burası Orta batı değil, Ortadoğu!” veciz şiarını yükseltmişlerdir. Türkiye’deki Haziran Direnişi ise anında Brezilya ve İspanya’da yankısını bulmuştur.

Bu sınıf ve kitle hareketlerinin tümünün de ortak özelliği acımasızca uygulanan sosyal yıkım ve soygun politikalarına, bu politikaları dayatan IMF, DB, AB ve AMB gibi kurumlara ve elbette ki hareketin cereyan ettiği ülkelerin kapitalist hükümetlerine dönük toplumsal hareketler olmalarıdır.

Gerçek şudur ki, bu hareketlerin hepsinin de hareket noktasının bu ortak sorunlar olması çok doğal olarak onları birbirine yakınlaştırmakta, politik ve duygusal olarak birbirini etkilemelerini koşullamaktadır. Bu aynı şey, bu toplumsal hareketlerin ortaya çıkardığı, beslediği ve etkilediği örgütler için de aynen geçerlidir. Tam da burada bilinmesi ve akılda tutulması gereken bir diğer hususa değinmekte yarar var. Tüm bu emekçi sınıf ve kitle hareketlerinin uzun süren bir durgunluğun ve gericiliğin ardından ortaya çıkan yeni dönemin, bir yeni yükseliş döneminin habercisi, ürünü ve ifadesi hareketler olmasıdır. Syriza ve Podemos Yunanistan ve İspanya’daki devrimci bir program, yön ve hedeften yoksun kendiliğinden ama militan sınıf ve kitle hareketlerinin ürettiği, kan ve can verdiği parti ve örgütlerdir. Syriza ve Podemos yeni dönemin yükselen sınıf ve kitle hareketinin ürünüdürler. Reformist ya da sosyal-demokrat olsalar da ortaya çıktıkları dönemden ve dönemin sınıf ve kitle hareketinden kaynaklı dinamizmi ve canlılığından kaynaklı ilerici, daha başka bir ifadeyle sol ve reformist kimlikli hareketlerdir.

İçinde bulunduğumuz dönem, dünya ölçüsünde sınıf mücadelelerinin ezildiği ve doğal olarak siyasal sahnenin arka planına atıldığı, dahası sosyalizmin tarihsel bir yenilgiye uğradığı, boşluğu ise farklı hareketlerin, güçlerin ve oluşumların doldurduğu, tarihin en uzun durgunluk ve gericilik dönemi olarak yaşandı.

Kapitalizmin bütünsel bir bunalım içinde debelendiği, yoksulu ve gelişmişi ile dünya ölçüsünde bu durumun yol açtığı toplumsal çalkantılar ve emekçi halk isyanlarının cereyan ettiği yeni bir döneme girdik. Bu dönemin seyri kendine özgüdür. Özgün deneyimler biriktirmiş, yeni mücadele ve örgüt/parti biçimleri ortaya çıkarmıştır. Hali hazırda devrime hazırlıklı devrimci bir sınıftan, sınıf ve kitle hareketlerinin biriktirdiği paha biçilmez imkanları devrime kanalize edecek olan devrimci bir sınıf partisinden yoksunluğun karakterize ettiği bu ara evrede, her şey adına yeni halk hareketleri ya da yeni toplumsal hareketler denilen hareketlere, bu anlamda Syriza, Pomedos vb. kanalına akmaktadır. Bu oluşumlar içinden çıktıkları, onun sayesinde güç oldukları ve bu nedenle de çok şey borçlu oldukları bu hareketlerle uyumlu yönde seyrettikleri sürece, bu durum devam etmektedir. Nedir ki, bu çok da güvencede bir durum değildir.

Değildir, zira bu ara dönemin de sonuna gelinmektedir. Bu dönem giderek sona erecektir. Bunalımlar ve savaşları üreten zemin tarihin de bilimin de doğrulayıp kanıtladığı gibi, aynı zamanda devrimlerin de sökün ettiği zemindir. Ve insanlık adım adım devrimler dönemine doğru seyrediyor. Hali hazırda patlak veren proleter kitle hareketleri ve emekçi halk isyanları bunun ilk işaretleridir. Zaman devrimlere doğru akmaya başlamıştır ve önümüzdeki dönem devrimcilerin, devrimci sınıf hareketlerinin ve devrimci partilerin yeniden tarihi ileriye taşıyan gerçek özneleri olarak siyasal sahnenin ön planına çıkacağı bir dönem olarak yaşanacaktır. Olayların akış yönü de değişecek, ara evrenin çekim merkezleri olan Syriza gibi şemsiye partilerini atlayarak, kendi gerçek mecrasına akacak, yeni dönemin devrimci partileri çekim alanı haline gelecektir.

Her şey bir yana, tek tek ülkeler ve dünyamız yeni dönemde işçi sınıfı merkezli yeni devrimci yükselişlere sahne olacaktır. Bu dönem geçici olanı aşıp geçecek, kalıcı olanı, devrimci sınıfı ve sınıfın devrimci partisini, hem de yaşamsal bir yakıcılıkla ihtiyaç olarak dayatacaktır.

Öte yandan daha şimdiden neo liberalizm, ideolojik argümanları da dahil her bakımdan çökmüştür. Globalizm masalı bitmiştir. Sıra, “demokratik kapitalizm”, “kapitalist modernite”, “güler yüzlü kapitalizm ve demokratik sosyalizm/gerçek sosyalizm” ve “Hayırsever emperyalizm” masallarına, daha doğru bir söyleyişle zırvalıklarına gelmiştir. Bunlar da çözülüp çökecektir. Her yerde artık kapitalizm sorgulanıyor, suçlanıyor ve aşılmayı bekleyen bir sisteme dönüşüyor.

 

Son söz yerine...

Yukarıda dile getirilenler en çok Türkiye ve Türkiye Kürdistanı için geçerlidir. Zira bu söz konusu siyasal coğrafya, çevresi ile birlikte bir devrim toprağıdır. Ulusal ve toplumsal çalkantılarla sarsılan, yerleşik statükosu delik deşik olan bu coğrafyada çok önemli ilerici ve devrimci dinamikler var. Halihazırda siyasal sahnenin ön planında Kürt ulusal hareketi var ve olayların seyrinde etkin bir rol oynuyor. Fakat bu da geçicidir. Zaman içinde bu durum da aşılacaktır. Aşılacaktır çünkü, eninde sonunda sınıf mücadelesi geri gelecektir. Bir kere, Türkiye hatırı sayılır bir devrimci birikimi olan, güçlü bir işçi sınıfına sahip bir coğrafyadır.

Daha da önemlisi, bugün için fazlasıyla parçalı olan sınıf hareketi yavaş yavaş onu birleşik bir harekete dönüştürecek maddeler biriktiriyor. Türkiye Haziran Direnişi ile toplumsal alanda da yeni bir dönemin önünü açmıştı, şimdi sıra sınıf cephesinde atılacak adıma gelmiştir. Greif bir ilk adımdı, yenileri de gelecektir. Metal işçilerinin homurtuları bunu fısıldıyor.

Zaman devrimcilerden, devrimci sınıftan ve devrimci partilerden yanadır.