Sudan’da halk hareketi 3. ayında

Görünen o ki, biri 1964’te öteki 1985’te iki defa diktatörleri deviren Sudan halkı, kokuşmuş el Beşir rejimini de layık olduğu yere, tarihin çöplüğüne atacaktır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 11 Mart 2019
  • 09:00

Sudan’da bağımsızlığın kazanıldığı 1956 yılından bu yana yaşanan en yaygın en uzun soluklu halk hareketi devam ediyor. 8 Mart’ta gerçekleştirilen kitlesel eylemlerin arından 10 Mart Pazar günü de gösteriler gerçekleştirildi. Korku duvarlarını yıkan halk kitleleri sıkıyönetime rağmen sokakları terk etmiyor. Günden güne sıkışan El Beşir’in dinci/dikta rejimi, onlarca kişiyi katlettikten sonra bazı tavizler verip kitleleri yatıştırmaya çalışıyor. Ancak hiçbir manevra sonuç vermiyor. Her şeye rağmen ne “sopa” ne “havuç” kitlelerin isyanını durdurabiliyor.  

Dinci/zorba rejim isyanı durduramıyor

30 yıldan beri bir kabus gibi Sudan’ın üstüne çöken Ömer el Beşir rejimi daha önce gelişen kitle eylemlerini kanla bastırarak ömrünü uzatabiliyordu. Bu defa da eylemlerin ilk gününde kanlı dişlerini gösteren dinci dikta rejimi 60’ı aşkın eylemciyi katletmiş, yüzlercesini yaralamış, binlercesini tutuklamıştır. Tutuklular keyfi baskı ve işkencelerle sindirilmek istenmiş, eyleme katılanlar bu vahşi icraatlarla tehdit edilerek, eylemler pasifize edilmeye, kitleler sindirilmeye çalışılmıştır.

Tüm bu zorbalıklar, isyan hareketini körüklemiştir. Baskılar işe yaramayınca bazı tavizler vermek zorunda kalan El Beşir rejimi, kitlelerin öfkesini yatıştırmaya muvaffak olamıyor. Zira işsizlik, yoksulluk, baskılar, zorbalık, küstahlık öyle bir noktaya ulaşmış ki, bir defa isyan eden halk kitleleri, özellikle de gençler ve kadınlar, dinci dikta rejimi yıkana kadar isyana devam edeceklerini yükselttikleri şiarlarla dile getiriyor. Bu kararlı isyanı bastırmak için rejimin elinde kalan tek araç ordu. El Beşir, halen orduyu halka karşı kullanabilecek güçten yoksun görünüyor.

Toplumun geniş kesimleri isyanda!

Ülkenin iki parçaya ayrılmasına neden olan, bölgesel savaşları kışkırtan, halkları birbirine kırdıran, ekonomiyi batıran, tarımsal üretimi çökerten El Beşir rejimi, izlediği politikalarla 30 yıldan beri Sudan’ı felaketten felakete sürüklüyor. Darfur’da soykırım suçu işlemekten aranan el Beşir, sadece işçileri, emekçileri, yoksul köylüleri değil, toplumun diğer kesimlerinin de nefretini kazanmış durumda.

Geçen yılın Aralık ayında yoksullar, işsizler, gençler, kadınlar tarafından fitili ateşlenen kitle eylemleri kısa sürede ülkenin dört bir yanına yayıldı. İsyan başkent Hartum’un yanı sıra ülkenin belli başlı bütün kentlerine sıçradı. Hem kitlesel, hem militan biçimde devam eden eylemlere toplumun farklı kesimleri de katıldı. Sudan Profesyoneller Birliği çatısı altında örgütlenen öğretmenler,  tabipler, mühendisler, avukatlar, gazeteciler ve diğer meslek örgütleri mensupları da eylemlere katılmaya başladı.

Sudan Profesyoneller Birliği, Ulusal Mutabakat Güçleri, demokratik kitle örgütleri ve diğer muhalif güçler Özgürlük ve Değişim Deklarasyonu Güçleri (ÖDDG) adı altında Ocak ayında ortak hareket etmeye başladı. ÖDDG’nin isyanın önderliğini üstlenmesi toplumun farklı kesimlerini ortak talepler uğruna mücadelede birleştirdi. Hareket kent merkezli olsa da, kırlara da uzandı. Yoksul köylülük de kitle hareketine katılarak dinci/dikta rejimine karşı biriken öfkesini eylem alanlarına taşıyor.

İsyanın esnek de olsa bir önderliğe kavuşması hem gücünü hem özgüvenini arttırdı. Talepler sadece ekonomik/demokratik değil, sosyal/siyasal bir niteliğe de büründü. Halk hareketini “devrim” diye niteleyenler olsa da, toplumsal bir devrimden söz etmek mümkün değil. El Beşir’in dinci/dikta rejimini devirmek elbette büyük önem taşıyor. Ancak diktatörün devrilmesi, yerine daha az yıpranmış birinin gelmesi, geçici bir hükümetin kurulması, dört yıl sonra ise seçimlerin yapılması gibi her yönüyle düzen içi talepler formüle eden bir hareketin henüz toplumsal devrimden uzak olduğu aşikar.

Gençler ve kadınlar ön safta

Toplumun geniş kesimlerinin katılımı olsa da isyanda gençlerin ve kadınların önemli bir rol oynamaları, harekete büyük bir dinamik katıyor. Hem kararlılık hem ısrar hem militanlık açısından hareketi besleyen bu dinamikler, toplumun diğer kesimleri için de ilham kaynağı oluyor.

Sıkıyönetime, cinayetlere, hak gasplarına, zorbalığa karşı gençler sokakları terk etmiyor. Zorbalığa, zulme karşı direnen kadınlar hapse atılıyor. 8 Mart’ta sokak gösterileri yapılırken, tutuklu bulunan kadınlar ise aynı gün açlık grevine başladı. Kitle eylemlerinin devam etmesi ve kadınların kararlı duruşu el Beşir’e geri adım attırmış görünüyor. Örneğin dikta rejimin başı 8 Mart günü istihbarat şefine talimat vererek tutuklu kadınların serbest bırakılmasını istedi.

Dinci zorbalık devam ederken bazı konularda geri adım atan el Beşir’in halk kitleleri nezdindeki iğrenç imajını düzeltmesi mümkün değil. Özellikle halk hareketinin fiilen başını çeken kadınlarla gençler bu kokuşmuş rejimi yıkma iddiasını bir an bile geri çekilmiyorlar. 

Politik talepler ön planda

Başladığında “ekmek isyanı” diye tanımlanan halk hareketinin talepleri esas olarak ekonomik/sosyal içerikteydi. Hemen her kitle hareketinde olduğu gibi talepler kısa sürede politik bir muhteva kazanmaya başladı. Bu ise kokuşmuş dinci rejimi yıkma şiarında somut bir hal aldı.

Barışçıl gösteriler, grevler, direnişler örgütleyen Özgürlük ve Değişim Deklarasyonu Güçleri’nin (ÖDDG) heterojen bir yapısı var. Solunda Sudan Komünist Partisi (SKP) ile bazı ilerici güçler yer alırken, sağ tarafında el Beşir’e muhalif İslamcılar var. El Beşir rejimini yıkma konusunda mutabık olan ya da öğle görünen ÖDDG bileşenleri halk hareketini “devrim” diye niteleseler de devrimci bir programdan yoksun görünüyorlar. Formüle ettikleri esas talepler; el Beşir’in derhal yönetimden el çektirilmesi, muhalif güçlerin katılımıyla geçici bir hükümetin kurulması, dört yıl sonra seçimlerin yapılması ve yeni “seçilmiş” bir hükümetin kurulması. Sıkıyönetimin sonlandırılması, zorba rejimin baskıcı yasalarının kaldırılması…

Görüldüğü üzere bu talepler devrimden çok sistemin reformdan geçirilmesine tekabül ediyor. Elbette kitlelerin devrimci dinamizmi bu sınırları zorlayabilir. Zira formüle edilen temel talepler arasında işçilerin, emekçilerin, kadınların, işsiz gençliğin, kent/kır yoksullarının isyan etmesine neden olan toplumsal sorunlara çözüm bile önerilemiyor.

Taleplerin politik bir muhteva kazanmasına rağmen, muhalif güçlerin heterojen yapısı, toplumsal sorunları ikinci plana düşürmüş görünüyor. Bu koşullarda dinci dikta rejim yıkılabilirse -ki bu olasılığı güçlendiren veriler var- emekçilerin sınıfsal talepleri geri plana itilmek istenecektir. Toplumsal sorunların çözümünü dayatmak ise, ancak ilerici devrimci güçlerin işçiler, emekçiler, kadınlar ve gençlerle ortak talepler ekseninde birleşebildiklerinde mümkün olacaktır. Yine de vurgulamak gerekiyor ki, Sudan’daki halk isyanı şu haliyle bile emekçiler ve ezilenler mücadelesinde onurlu yerini almıştır.

Görünen o ki, biri 1964’te öteki 1985’te iki defa diktatörleri deviren Sudan halkı, kokuşmuş el Beşir rejimini de layık olduğu yere, tarihin çöplüğüne atacaktır.