Sudan’da diktatör yıkıldı, cuntaya karşı mücadele devam ediyor

El Beşir cuntasına karşı heterojen güçlerin birliği işlevselken, sonraki aşamada bu birliğin parçalanması kaçınılmazdır. Çatışmanın ileriki aşamasında, işçi sınıfının tarihsel rolünü oynayabilmesi için, komünist öncüyle devrimci örgütsel birliğini inşa etmesi gerekiyor

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 14 Nisan 2019
  • 13:53

Sudanlıların “üçüncü devrim” diye tanımladıkları halk isyanı 30 yıldır işbaşında olan dinci/faşist diktatör Ömer el Beşir’i devirdi. Darbeyle el Beşir’i deviren generaller, diktatörü feda edip diktatörlüğü kurtarmaya çalışıyor. Düne kadar el Beşir’in suç ortağı olanlar, giriştikleri darbe ile halkın yanında görünüp halk isyanını pasifize etme telaşındalar.

Darbecilerin halk isyanını pasifize etme planları olsa da, bu karşı-devrimci girişimin başarıya ulaşması kolay değil. Zira el Beşir’i tarihin çöplüğüne atan halk isyanıdır. İsyan edenler, generallerin rejimin suç ortakları olduğunu biliyorlar. 1989’da askeri darbe ile iktidara el koyan el Beşir rejiminin temel dayanağının generaller olduğu milyonlarca Sudanlının malumudur. Nitekim baskıya, zorbalığa, işkenceye, cinayetlere rağmen aylardır direnen kitleler, tereddüt etmeden “cuntaya karşı mücadeleye devam” dediler.

Kitlelerin devrimci dinamizmi

Müslüman Kardeşler hareketinin Sudan’daki versiyonu kabul edilen el Beşir’le dikta rejiminin esas dayanağı ‘ordu, istihbarat, emniyet’ üçgeniydi. Halk isyanının patlak vermesinden sonra bunlara “sivil silahlı çeteler” de eklendi. El Beşir’in ideolojik dayanağı ise dinci gericiliktir. Devrik diktatöre en yakın kişinin AKP-saray rejiminin başı olması, bu konuda fikir veriyor.

Bir kabus gibi ülkenin üstüne çöken bu rejim, Sudan’ın başına açmadık felaket bırakmadı. Ülkeyi parçaladı, iç savaşları kışkırttı, kitlesel katliamlar yaptı, gırtlağına kadar yolsuzluk ve rüşvet batağına saplandı, emekçileri koyu bir sefaletin içine itti, buna karşı gelişen kitle hareketini ve ilerici-devrimci güçleri ise acımasızca ezdi. Acımasızlık ve kural tanımazlığıyla anılan bu dinci rejim yakın zamana kadar güçlü ve kendinden emin görünüyordu. Oysa geçen Aralık ayında başlayan kitle hareketinin halk isyanına sıçramasıyla çatırdamaya başladı. Yıkılmaz zannedilen diktatörü bizzat kendi suç ortakları devirmek zorunda kaldı. Bu ise meşru/militan kitle direnişinin en azgın diktatörleri bile yıkmaya muktedir olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Dikta rejim de gitmeli

Darbeyi duyuran el Beşir’in Savunma Bakanı Avad Muhammed Ahmed Bin Avf üç aylık sıkıyönetim, bir ay sürecek gece sokağa çıkma yasağı, anayasanın rafa kaldırılması ve bazı kurumların lağvedildiğini ilan etti. Çiçeği burnunda cunta şefi, kendinden emin görünse de, üçüncü gün geri çekilmek zorunda kaldı. Zira kitleler el Beşir’in devrilmesini kutlasa da, ilk andan itibaren cuntaya karşı net bir tutum aldılar.

“Özgürlük ve Değişim Güçleri” adı altına birleşen muhalefet, el Beşir’le birlikte dikta rejiminin devrilmesini istediklerini, bu amaçlarına ulaşana kadar mücadeleye devam edeceklerini ilan ettiler. Güçler adına yapılan açıklamada “bütün talepler yerine getirilinceye kadar Sudan ordusunun Genel Komutanlığı karargahının önünde oturmaya devam edeceğiz” denildi. Bu kararlılık cuntacıları geri adım atmaya zorladı.

Tehdit tutmadı taviz veriyorlar

Yönetime el koyan generallerin üst perdeden yaptıkları açıklama büyük bir tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine “klasik darbe” açıklaması geri çekildi. Basına açıklama yapan cuntanın sözcüsü darbe yapmak gibi bir amaçlarının olmadığını, halkın çağrısına uyarak el Beşir’i devirdiklerini, ülkenin geleceğine siyasetçilerin karar vereceğini söylemek mecburiyetinde kaldı.

Eylemlere devam eden halka karşı şiddet kullanmak istese de, cunta şefleri ordunun parçalanmasından da çekiniyorlar. Zira üst kademeler cuntaya umut bağlarken, alt kademe subay ve eratın önemli bir kesiminin halktan yana olduğuna dair güçlü veriler yansıyor. Şimdilik kaba şiddete başvurmaktan kaçınmanın bir nedeni halkın direnme kararlığı ise, diğeri de ordu içinde farklı iki eğilimin bulunmasıdır. Bu ise cunta şeflerini muhalefeti muhatap almaya ve tavizler vermeye zorluyor.

Muhalif parti ve güçlerle görüşen cunta temsilcileri, birçok talebi yerine getireceklerini beyan ettiler. Emniyet ve istihbarat şefi istifa ettirildi. Özgürlükleri kısıtlayan tüm yasaları kaldırma sözü verildi. Sıkıyönetim ilanı geri çekildi. Yolsuzluk yapanların, masum insanların öldürülmesinde yer alanların yargılanacağı ve siyasi tutukluların serbest bırakılacağı vaat edildi.

Muhalefet güçleriyle isyan eden halkı yok sayan tutumu terk etmek zorunda kalan cuntanın taviz vermesi, kitlelerin direnme kararlılığından duyduğu korkunun boyutu hakkında fikir veriyor. Sıkıyönetimi de sokağa çıkma yasağını da boşa düşüren halk kitlelerinin, “cuntadan çektiğimiz yeter, sadece el Beşir değil, rejimi de yıkılmalı!” ısrarı geri adım attırdı.

Halk isyanın gücü ve sınırları

Eylemlere devam eden siyasi partiler/hareketler, meslek örgütleri, gençler, kadınlar ve diğer emekçiler Genelkurmay önündeki direnişe son vermek için taleplerinin karşılanması istiyor. Bunun için üç talep öne süren Özgürlük ve Değişim güçleri, yönetimin kendilerinin de dahil olacağı yetkili bir sivil hükümete devredilmesi, halkı temsil etmeyen el Beşir rejiminin daha önce almış olduğu keyfi kararlarının ortadan kaldırılması ve halka karşı suç işleyen rejim güçlerinin yönetim dışında bırakılmasını istiyorlar.

Direnen emekçiler, cunta ile el Beşir’in suç ortaklığının yok sayılmasına izin vermiyor. Bununla birlikte, Sudan ordusunun “halkın ordusu” olduğunu savunan muhalifler de var. Bu kesimler, ‘halktan yana olan ordu güçleri’nin, kurulacak “sivil geçiş hükümeti”ne yardımcı olmasını, tabir uygunsa “güvenliğini sağlamalarını” talep ediyorlar.

Ordunun halktan yana olduğu var sayılan kesiminden medet umulması, direnişin sınırları hakkında fikir veriyor. Bu açmaz, Sudan’da işçi sınıfıyla emekçilerin konumu ve kitle hareketinin verili koşullardaki niteliğinden kaynaklanıyor. Yansıyanlardan, hareketin en ileri temsilcisi olan Sudan Komünist Partisi’nin (SKP) etki alanının sınırlı olduğu anlaşılıyor. Muhalefetin bir parçası olan SKP dahil, bütün muhalif güçlerin talepleri halen düzen içidir. Bu durum ordunun en azından bir kesiminden medet umulmasını kaçınılmaz kılıyor.

Sudan egemen sınıfları da, bölgesel güçler de, emperyalistler de halk hareketinin bu zayıflığının farkındalar. Bu durumu, belli tavizler karşılığında halk isyanını sonlandırma politikasını öne çıkartıyor. Şiddetle halkı dize getirmenin zorluğu ve yaratacağı açmazlar, en azından verili koşullarda taviz vermeyi daha uygun seçenek haline getiriyor. Rejimin şiddete yönelmesi halen ihtimal dahilinde olsa da, göründüğü kadarıyla şimdilik taviz verme eğilimi ağır basıyor.

Olası dış müdahalelerin yaratabileceği sorunları saklı tutarak söylersek, bu eğilimin ağır basması ve belli kazanımlarla halk isyanının sonlandırılması, kitle hareketinin geleceği açısından pozitif bir miras bırakacaktır. Buna rağmen işçi ve emekçilerin maruz kaldığı devasa sorunların bu sistemde çözüme kavuşturulması olası değil. Bu ise sınıf çatışmalarının devamını zorunlu kılıyor. El Beşir cuntasına karşı heterojen güçlerin birliği işlevselken, sonraki aşamada bu birliğin parçalanması kaçınılmazdır. Çatışmanın ileriki aşamasında, işçi sınıfının tarihsel rolünü oynayabilmesi için, komünist öncüyle devrimci örgütsel birliğini inşa etmesi gerekiyor.