ABD'de Covid-19 salgınında yaşamını yitirenlerin sayısı resmi açıklamaya göre 300 bini geçti. Bu vahşet, genelde halk sağlığını özelde emekçilerin ve yoksulların sağlığını/yaşam haklarını değil, sermayenin çıkarlarını esas alan politikaların kaçınılmaz sonucudur. Sermaye devletlerinin fiilen uyguladığı 'sürü bağışıklığı’ politikası işçilerin ve yoksul insanların kırımına dönüştü. Virüsün yayılmasına karşı etkin tedbirler almak bir yana, virüsün yayılmasını teşvik eden canice politikalar kaçınılmaz olarak virüsün mutasyona uğramasını beraberinde getirdi.
ABD'nin Sağlık ve İnsan Hizmetleri'nde Halkla İlişkiler'den Sorumlu Bakan Yardımcısı olan Michael Caputo’nun danışmanı Paul Elias Alexander'ın ortaya çıkan e-postaları, topluma karşı işledikleri cinayetin sınıfsal tercihlere dayandığını gözler önüne serdi. P. E. Alexander, 4 Temmuz tarihli e-postalarında, işletmelerin ve okulların mümkün olduğunca çok insanı enfekte olması için açık tutulması gerektiğini yazıyor.
Bu e-postalar, ekranlarda pişkince timsah gözyaşı dökenlerin belirlediği ABD hükümet politikasının hayat kurtarmayı değil, Covid-19'un okullar ve işyerleri aracılığıyla yayılmasını teşvik etmeyi esas aldığını gösteriyor.
P. E. Alexander e-postalarının birinde şöyle yazıyor: “Bebekler, çocuklar, ergenler, gençler, genç yetişkinler, hiçbir özel durumu olmayan orta yaşlılar, vb. sıfır ila çok az risk taşıyorlar... Bu yüzden onları sürü bağışıklığını geliştirmek için kullanıyoruz... Onların enfekte olmasını istiyoruz… Aşı bizi tek başına SÜRÜ'ye katmayacak… Enfekte olmuş insanlara ihtiyacımız var.”
“Şimdi duyduğum veriler, ölümlerin yalnızca yüzde 3,5'inin 44 yaşından küçük kişilerde olduğunu gösteriyor,” diyerek, gerçekleri çarpıtan Alexander, bu durumun değişmesinden duyduğu kaygıyı "Tanrı korusun" şeklinde dile getiriyor. Bu pervasız ifadeler, kapitalistler ve onlara hizmet eden devletlerin sermaye için çalışarak artı-değer üretemeyenleri sağlık ve emeklilik kasalarına 'yük' olarak gördüklerini açıkça dile getiriyor. Bu asalak takımına göre çalışamayan, kapitalistler için artı-değer üretemeyen işçi bir ‘yük’ ve hurdaya çıkan makina parçası gibi değiştirilmesi gerekir. Yaşlıların sağlık hizmetleri ve emeklilik için ayrılan kaynaklar pekala piyasaları desteklemek veya savaş makinasının finansmanı için kullanılabilir.
Salgından gençlerin pek etkilenmediklerine dair ileri sürülen savları, Harlan Krumholz ve Rochelle Walensky'nin yaptığı araştırma bulguları yalanlıyor. Times'ın aktardığı araştırmada, “Mart'tan Temmuz sonuna kadar 25-44 yaş grubundaki ABD'li yetişkinler arasında, tarihsel normlara göre beklenenden yaklaşık 12.000 daha fazla ölüm gerçekleşti.” deniyor. Bu sayılar, yaşlılar kadar olmasa da gençlerin de koronadan öldüğünü gösteriyor.
Covid-19 kaynaklı ölümlerin yaklaşık yüzde 40'ı yaşlılar için ‘ölüm evleri’ haline getirilen huzurevlerinde gerçekleşti. Kapitalistlerin bu 'temizlikten' çok memnun oldukları kesindir. Çalışırken ücretlerinden emeklilik ve sağlık fonları için yapılan kesintileri emeklilik aylığı olarak ödemekten ve sağlık masrafları için yapılacak harcama ‘yükünden’ kurtulan insan müsveddesi kapitalistler ve onlara hizmet eden yöneticiler kastı bu durumu memnuniyetle karşıladılar.
Pandemi sırasında fabrika, ticaret merkezleri ve okulları kapatmayan 'İsveç modeli'ni öven Wall Street Journal, Washington Post ve New York Times şarlatanları Beyaz Saray’ın insanlık düşmanı “sürü bağışıklığı” politikasının propagandasını yaparak yaşlıların ölümüne yardımcı oldular.
22 Mart'ta New York Times'ın köşe yazarı Thomas Friedman, hükümetin “çoğumuzun koronavirüsü kapmasına, iyileşmesine ve işe dönmesine izin vermesi” gerektiğini yazarak, "çarenin hastalıktan daha kötü olamayacağını” açıkladı. Dillendirdikleri 'çare' ABD'de 300 binden fazla insanın hayatına mal oldu. Bir diğer ölüm kutsayıcısı ise Washington Post’tur. Bu gazete Mayıs ayındaki bir başyazısında “İsveç, pandemi nedeniyle kapanmanın zorluklarından yorgun düşen veya bunun tamamen gerekli olduğuna hiçbir zaman ikna olmamış birçok kişiye çekici bir model sunuyor” ifadelerine yer vermişti.
Topluma karşı işlenen bir suç ve cinayetten başka bir anlamı olmayan ‘İsveç modeli' kelimenin gerçek anlamıyla ülkeyi ölüm tarlasına dönüştürdü. Hastaneleri dolan İsveç’teki ölüm oranı komşusu Danimarka'dan on kat daha yüksek oldu. Salgına karşı toplumun kapanması için kaynak yok diyen hükümetler, kapitalist tekeller için trilyonlarca dolarlık ‘kurtarma fonları’ oluşturdular. Hükümetler burjuva medyanın da desteğiyle 'İsveç modeli'ni yaygınlaştırarak kapitalist dünyanın başat politikası haline getirdiler. Bu politikaların sonucu olarak 1.7 milyon insan yaşamını yitirdi, 74 milyondan fazla kişi enfekte oldu. Kendi seyrine bırakılan virüs mutasyona uğrayarak "yüzde 70 daha hızlı bulaşan" bir hal aldı.
İzlenen politikalar savaşların, doğal olayların felakete dönüşmesinin, açlık ve yoksulluğun kaynağı olan kapitalist üretim ilişkileri tasfiye edilmeden Covid-19 veya benzer salgın hastalıklara karşı insanlığın başarılı bir mücadele veremeyeceğini kanıtladı.