Olimpiyatlar: Emek ile sermaye karşı karşıya!

Olimpiyatlarda karşı karşıya gelen emek ile sermayedir aslında. Neresinden bakarsak bakalım görünen tek bir şey vardır. Bu çatışmanın dönemsel kazanını dışta tutarsak, nihai kazananı emek olacaktır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 22 Ağustos 2016
  • 14:43

Olimpiyatlar, düzenlendikleri dönemin egemen politikasını yansıtırlar. Sermayenin birçok şeyi gerçekleştirmede kullandığı önemli araçlardan biridir. Tüm ülkelerin kendini sergilediği olimpiyatlar sayesinde reklamlarını yaparlar, yatırımcı ve turist çekmeye çalışırlar. Aynı zamanda buralar burjuvazi için yeni kâr olanakları sunmaktadır. Spor malzemeleri satışından, yiyecek-içecek ihtiyacına, olimpiyat oyunlarının altyapısının sağlanması amacıyla milyar dolarlar harcanmaktadır. Atina 2004 olimpiyatlarında 1.6 milyar dolar olarak hesaplanan giderler, 10 katına çıkarak 16 milyar dolara erişmiştir. Kanada'da yapılan olimpiyatlarda da benzer sonuçlar vardır. Emperyalistler için bir borçlandırma yöntemi olarak da olimpiyatlar kullanılır.

Kapitalizmde spor, egemen sınıfın çıkarlarından bağımsız olamaz. Olimpiyatlar Antik Yunan'da doğmuştur. Antik Yunan'da, Roma'da siyasi çıkarların sergilendiği alanlar spor adı altında at yarışlarıdır. Coubertin 1894 yılında ilk Olimpik Kongre’yi toplamıştı. Kongrenin kararıyla ilk modern Olimpiyatlar, 1896 yılında oyunların doğduğu ve adını aldığı yerde, Yunanistan’da gerçekleşti. Modern Olimpiyatlar elitist, amatör ve sadece erkeklerin katılabildiği; Avrupa’nın erkek zenginleri ve diğer elitleri tarafından düzenlenen bir yarışma olarak ortaya çıktı. O dönemde amatör kelimesi, sınıf ayrımcılığı yaparak bazı sınıfları dışlamak amacıyla kullanan bir kelimeydi.

Egemen sınıflar çıkarlarını korumak ve arttırmak için her yolu kullanırlar. Olimpiyatlar tarihi açısından birçok örneği bulunmaktadır. 1936 yılında Almanya'da gerçekleşen olimpiyatlarda Hitler "ari ırk yaratma" propagandası yükseltti. Propaganda filminde sarışın, mavi gözlü "ari ırkı" temsil eden insanlar, Atina'dan Almanya'ya uzanan meşaleyi taşıyorlardı. "Ari ırkın" tarihsel olarak uzanışını simgeleyen filmle, olimpiyatları izleyen insanlara ırkçılık alkışlatılıyordu. Veya varolan emperyalist paylaşım savaşlarının kaderi o ülkelerin olimpiyatlara katılıp katılmayacağını belirliyordu. Avusturya, Bulgaristan, Macaristan ve Türkiye 1920’deki olimpiyatlara, Almanya ise 1920 ve 1924’te düzenlenen olimpiyatlara dahil edilmedi.

Mexico City’de olimpiyatlar öncesi yankılanan slogan: “Olimpiyat değil devrim istiyoruz.” 1968 Olimpiyatları öncesi Mexico City’de toplumsal muhalefet hızla yükseliyordu. Hükümet ise olimpiyatları bu atmosferi dağıtmanın bir aracı olarak görüyordu. Protestoların yükseldiği bir süreçte, 2 Ekim 1968’de “Olimpiyat değil devrim istiyoruz” sloganlarıyla işgal eylemi başlatıldı. İşgale karşı saldırıda devlet yüzlerce insanı öldürdü. Tlatelolco katliamı, 1968 Olimpiyatları'ndan yalnızca 10 gün önceydi. Madalya kazanan ABD’li siyah atletler Tommie Smith ve John Carlos, podyumda siyah eldivenleriyle yumruklarını havaya kaldırarak protesto ettiler.

Olimpiyatlar, kentler, Rio

Kentlerin bir tarihi var. Bu tarih, bize hep inşa etmeyi ve inşa edenlerin kovulmasını anlatıyor. Kentleri inşa edenler hiçbir zaman oralarda yaşayamadılar. Hep kovuldular, kapitalizmin makul işleyişi bu ya üretenler ürettiklerine hiçbir zaman sahip olamadılar. Kapitalizmin en büyük sermayesini harcadığı olimpiyatların yapıldığı ülkeler, kentler önemlidir. Gösterişini ve ihtişamını sürükleyeceği yerleri özenle seçer dünya sermayesi. Bu aynı zamanda emekçiler için talan edeceği mekanın seçimidir de. Kapitalistler olimpiyatların kitleselliğini kullanarak, dünyanın her yerinde yıkılmamış ve elden geçirilmemiş bir kent bırakmıyor. Sanayi bölgelerinin kent merkezlerinin dışına taşınması, kent merkezlerinin tekrar yapılandırılması, buralarda oturan emekçilerin kovulması, emekçilere ait yerlere el konulması yani "dönüşüm" adı altında yıkımın dayatılması olimpiyatlar eliyle daha kolay gerçekleşiyor.

Yıkımlara karşı direnen emekçilere uygulanacak şiddetin meşru bir kılıfa sokulması da olimpiyatlar maskesi ile mümkün olabiliyor. Olimpiyatların geçtikleri her şehri yerle bir etmeleri tesadüfi bir olay değildir. Güney Afrika, Cape Town, Durban, Londra, Yunanistan ve şimdi de Rio. Emekçilere “Bütün dünyanın gözü üzerimizde olacak. Sizin kentin ortasındaki perişan ve yoksul haliniz yüzünden dünyaya rezil olamayız” denildi. Emekçiler mahallerinden sürgün edilirken, demir tellerle çevrili kamplarda yaşamaya zorlandığı bir sürecide geride bıraktı.

2016 Olimpiyatları bu sene Rio'da gerçekleştirildi. "Tanrı Kent" benzetmesini bir filmden alıyor. Devletin tüm kirli işlerini döndürdüğü, uyuşturucunun, fuhuşun kol gezdirildiği, gece hayatının tüm şatafatı ile sürdürüldüğü bir kent çıkıyor karşımıza. Tabi bir de öncesi var. Krizin ağır bir şeklide faturasının ödetilmek istendiği bir ülke Brezilya. Polis şiddetinin giderek arttırıldığı ülkede 2009-2015 arasında polis 2 bin 500 kişiyi öldürmüştür. Şimdide olimpiyatlar bahanesiyle polise bağlı “Pasifizasyon ekipleri” oluşturuldu. Bu ekipler, Dünya Kupası ve Olimpiyatlar sebebiyle kentsel dönüşüme tabi tutulacak mahallelerde görevlendirildiler. Olimpiyat karşıtı gösterilerde gördüğümüz bu ekipler Brezilya burjuvazisine uzun süre hizmet edeceklerdir.

Siz Rio'yu sayın ki Armutlu, Kurtköy, Gazi... Olimpiyatlar öncesi ve sonrası Rio Mare'de yoksulluğun, alt yapısız, kanalizasyonsuz mahallelerin, açlığın, sefaletin önüne bir duvar çekerler. Rio salsası ile ünlüdür. Rezillik ve gösterişin kol kola girdiği bir dansla açılışını yaptı olimpiyatlar. 16 gün boyunca sürdü. Bu süre boyunca patronların kemer sıkma politikalarına karşı Brezilyalılar genel grev yaptılar. Ülkedeki açlık sınırının durumu orta yerde duruyor. Olimpiyatlara gösterilen tepkiyi azaltmak için yemek şirketlerinin açıklaması bulunuyor. Olimpiyatlarda kullanılan yemek artıkları ile 5 bin öğün yemek verileceğini anlatıyorlar. İki yüzlü dalkavukların iyilik timsali olarak açıkladıkları durum bile aradaki uçurum farkını gösteriyor. Emperyalistlerin kârları uğruna harcadıkları bir para var. Dünyanın zenginliğinin tüm insanlığa yetebileceğine dair bir kanıt.

Bir de hiç değinemediğimiz yükselen ırkçı sözler var. Olimpiyatlardaki sporcuların tümüne yakını siyahi ve az gelişmiş ülkelerden. Ancak yarıştıkları ülke başka oluyor. Sömürgeleştirmenin bir yansıması aslında yaşanan durum. Bu yıl "mülteci takımı" katılmış olimpiyatlara, durumun kendisi bile olimpiyatların sadece olimpiyat olmadığını gösteriyor. Dünya çapında tırmandırılan milliyetçilik ve ırkçılığın yansımalarını gün geçtikçe daha fazla görüyoruz. Irkçılığa ve ikiyüzlülüğe bir örnek olimpiyatlara ev sahipliği yapan Brezilya'dan. 2012 Londra Olimpiyatları'nda Brezilya adına Rafaela Silva, kural dışı bir tekmeyle yarış dışı kalmış, Silva’nın madalyayı kaybetmesinin ardından Brezilya’da siyahi olması nedeniyle “macaca-maymun” denilerek hakaretler edilmişti. Silva bu olimpiyatlarda madalya kazanması sonrası “Londra hayvanat bahçesine kapatılması gereken maymun bugün evinde şampiyon oldu” açıklamasında bulunuldu.

İşçi olimpiyatları, Spartaküs Ligi

Burjuvazinin olimpiyatlarına karşılık işçi olimpiyatları da tarihte yapılmış. 1920 yılında İşçi Sporu Enternasyonali kuruluyor. Prag’daki Çekoslovak İşçi Olimpiyatları sırasında, Spor Enternasyoneli’nin 2. kongresi gerçekleşiyor. İlk İşçi Kış Olimpiyatları ve sonrasında ilk İşçi Olimpiyatı, 1925’te Almanya’da düzenleniyor. 2. İşçi Olimpiyatı, 1931’de Avusturya’da gerçekleşiyor. Bunları, 1934’te Çekoslavakya’daki, 1937’de Belçika’daki olimpiyatlar izliyor. Sonra araya 2. Paylaşım Savaşı giriyor ve İşçi Sporu Federasyonu, zamanla sönümleniyor.

Bir diğer işçi olimpiyatı kuruluşu olan Kızıl Spor Spartakiyatı, 1921’de Prag’da düzenliyor. Bu ad, Almanya’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht tarafından kurulan devrimci örgüt ‘Spartaküs Ligi’ anısına veriliyor. Yine aynı yıl, 1921’de, Kızıl Spor Enternasyoneli’nin kuruluş kongresi, Moskova’da gerçekleştiriliyor. Örgüt, 1923-1927 arasında, ‘Proleter Sporu’; 1930-1933 arasında ise ‘Uluslararası İşçi Sporu’ adlı birer dergi çıkartıyor. 1928’de, Kış Spartakiatı, Oslo’da; Yaz Spartakiatı ise, Moskova’da düzenleniyor. Moskova Spartakiyatı’nda, 12-14 ülkeden 600 yabancı sporcuyla birlikte, Sovyet sporcuları, 21 spor dalında yarışıyor. 1931’de, Berlin’de düzenlenecek olan Spartakiat, yasaklanıyor ve Moskova’ya kaydırılıyor. Kızıl Spor Enternasyoneli de, yıllar içinde çok sayıda konferans düzenliyor. Ancak bu örgüt de, 2. Paylaşım Savaşı nedeniyle dağılıyor. (Yararlanılan kaynak: Evrensel'de "Eski-olimpiyatlar belki yeniden olur" makalesi, Krüger, A. ve Riordan, J. The story of worker sport. ABD: Human Kinesics.)

Fiziksel bir eylem olması ötesinde sosyal ve kültürel bir eylemdir spor. Kolektif ve toplumsal bir anlamı ve niteliği vardır. İnsanın doğaya karşı mücadelesinin bir ürünüdür. Vücuda verdiği biçimsel katkının ötesinde zor karşısında dayanıklılık, duygu ve düşünceleri kontrol altına alan bir irade oluşturmasının en önemli aracıdır. Bundan kaynaklı olarak komünistlerin programında "kitle sporunu teşvik" üzerine bir madde vardır.

Olimpiyatlarda karşı karşıya gelen emek ile sermayedir aslında. Neresinden bakarsak bakalım görünen tek bir şey vardır. Bu çatışmanın dönemsel kazanını dışta tutarsak, nihai kazananı emek olacaktır. Ancak sosyalizmde spor ve olimpiyatlar geliştirici ve toplum yararına olacaktır.

G. Umut