Faşizme karşı zafer kazanıldığında, emperyalist savaş aygıtı NATO henüz kurulmamıştı. Bu zafer, Sovyetler Birliği ile komünistlerin destansı direnişleriyle kazanılmıştır. Bu kazanım insan soyunun barbarlık karşısındaki en büyük zaferlerinden biridir.
Hal böyleyken kapitalist sistemin bir takım kurumları Nazi ordularının Kızıl orduya teslim oldukları tarih olan 8 Mayıs’ı “Zafer Günü” diye kutluyorlar. (Sovyetler Birliği ise 9 Mayıs’ta zaferi kutluyordu) Bu noktada kaba bir riyakarlık var. Zira ABD-İngiliz emperyalist ittifakı, Kızıl ordu Berlin’e doğru yürüyüşe başlayana kadar, Nazilere karşı cephe açmadılar. Çünkü onlar faşizmin Sovyetler Birliği’ni ezmesini beklediler. Oysa tam tersi oldu. Faşist orduları kovalayan Kızıl ordu rotayı Berlin’e çevirdi.
İşte ABD-İngiliz kuvvetleri ancak bu aşamada Normandiya çıkartmasını başlattılar. Esas kaygıları ise faşizmin ezilmesinden çok Kızıl ordunun Avrupa’nın derinliklerine doğru ilerlemesinin önüne geçmekti. Yani faşizme karşı savaşta kendilerine biçtikleri büyük rollerin çoğu uydurmadır. Buna rağmen her yıl 8 Mayıs’ta “Zafer Günü” kutlamaları yapıyorlar.
Bu yıl dikkat çeken gelişme, emperyalist savaş aygıtı NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de “Zafer Günü” kutlaması bağlamında bir mesaj yayınlamasıdır. Mesajda "Avrupa'da silahlar susalı 75 yıl oldu. NATO, İkinci Dünya Savaşı'nın harabelerinden kuruldu… Bugün 30 dost ve müttefikiz. Hatırlıyoruz ve birlikte daha güçlüyüz" ifadeleri kullanıldı. Faşizme karşı zaferden söz edemeyen Stoltenberg, NATO’nun gücüyle iftihar ediyor.
NATO şefinin riyakarlığı, sarf ettiği sözlerden çok “Zafer Günü” için mesaj yayınlama pervasızlığında belirginleşiyor. Çünkü NATO, tam da faşizme karşı zaferi kazananları düşman bellemiştir. Hem Sovyetler Birliği’ne hem komünist partilere karşı kullandığı yöntemler, NATO’yu faşizmin mirasçısı saymak için yeterlidir. Yani NATO, faşizmi ezenleri “baş düşman” ilan etmiş, kurulduğu günden bu yana dünyanın en saldırgan paktı olmuştur. Faşizm nasıl ki, halklar için büyük bir tehlike oluşturduysa, NATO dağıtılmadan halkların özgürleşmesi de mümkün olmayacaktır.