Kuralların çiğnenmesi ve kurtarma paketleri çare olacak mı?

Bankacılık sektörünün içerisine düştüğü girdabın oluşmasında ABD liderliğindeki Batı emperyalist bloğunun Doğu ve Güney yarımkürenin yükselen bloğuyla yoğunlaşan stratejik çatışmasının ciddi bir etkisi vardır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 22 Mart 2023
  • 21:45

Silikon Vadisi Bankası’nın (SVB) iflasının ardından İsviçre bankası Credit Suisse (CS) krizinin su yüzüne çıkması mali çevrelerin telaşını arttırdı. Hükümetlerin ve merkez bankalarının endişelenmeye gerek olmadığı yönündeki açıklamaları telaşı yatıştırmaktan çok “yeni bir mali kriz mi?” endişesini artırdı. Australian Financial Review, SVB’nin iflasını takip eden günlerde, “Bu hayatın yazılı olmayan en büyük kurallarından biridir: Eğer birisi size her şeyin yolunda olduğunu ve endişelenecek bir şey olmadığını söylüyorsa, bunun tam tersinin doğru olduğunu varsayabilirsiniz” yorumunu yaptı.

Devlet fonlarıyla piyasaların sıfır faiz para politikalarıyla boğulmasının üzerine Ukrayna Savaşı’nın da eklenmesiyle hızlı bir yükselişe geçen enflasyona, asıl olarak işçilerin ve yoksulların taleplerinin kısıtlanması, işyerlerinin yok edilmesi anlamına gelen mali sermayenin enflasyonla mücadele politikalarının sonucu olarak politika faizlerinin yükseltilmesi, ucuz ve bol para müptelası olan mali çevrelerde sarsıntılara yol açtı. 

Faizleri artırılmasını öngöremeyen SVB, faizlerin yükselmesiyle uzun vadeli getirisi düşük olan devlet tahvillerine önemli meblağlar yatırmasının sonuçlarını iflas ederek ödedi. Bu yılın başından bu yana, sadece ABD bankalarının kayıtlarında, şu anda yüzde 20 ila 30 arasında devalüe edilmiş olan bu tür düşük faizli tahvillerden yaklaşık 600 milyar dolar olduğu söyleniyor. ABD'deki domino etkisini Biden yönetimi, bankadaki tüm yatırımcıların korunmasını da içeren sert önlemlerle geçici olarak durdurabildi.

2008 mali krizinden bu yana İsviçre'nin en büyük ikinci bankası CS’ın borsa değeri, yaklaşık yüzde 90 oranında eriyerek 60 milyar franktan yedi milyarın altına düştü. CS’in acil likidite ihtiyacını karşılamak için devreye giren İsviçre Merkez Bankası 50 milyar franklık destek sunarken, bankanın en büyük hissedarı olan Saudi National Bank’ın ise kurtarma operasyonuna katılmadı.

SVB ile başlayan banka iflasları 2007-2008 mali krizinin sona ermediği, ancak vergi mükelleflerinin parasıyla kurumların geçici olarak istikrara kavuşturulması dışında, sadece kozmetik operasyonların (daha yüksek öz sermaye, daha iyi denetim, tüccarlar ve yönetim için daha sert kurallar, vb.) gerçekleştirildiğini söyleyen analistleri haklı çıkardı. Daha sıkı denetim altında ve daha sorumlu yöneticilerle daha iyi finanse edildiği varsayılan finansal grupların faiz oranlarının artışıyla birlikte cin çarpmışa dönmeleri onların ne kadar 'daha sıkı denetim altında ve daha sorumlu yöneticilerle' sahip oldukları gibi 'dayanıklılıkları' da test edildi. 

“Endişeye mahal yok” diyenler “sistemik risk” gerekçesiyle, ABD Mevduat Sigorta Kurumu’nun (FDIC) sadece 250 bin dolara kadar olan mevduat garantilerini, Silicon Valley Bank ve Signature Bank’ın iflaslarının piyasalarda yaratacağı sarsıntıyı sınırlayabilmek için FDIC ve Federal Reserve (Fed), Biden yönetiminin de desteğiyle, “sistemik risk” gerekçesiyle daha yüksek mevduatları da garanti altına aldılar. Yeni bir mali krizden korkan ABD’nin en büyük bankaları 16 Mart’ta SVB’nin çöküşünün ardından ciddi bir mali baskı altına giren First Republic Bank’a toplamda 30 milyar dolar sağlayarak önemli bir müdahalede bulunmaya karar verdiler. Bu operasyona JP Morgan Chase, Bank of America, Citigroup ve Wells Fargo liderlik etmiş ve her biri 5 milyar dolar katkıda bulundular. Aralarında Goldman Sachs ve Morgan Stanley'nin de bulunduğu diğer bankalar ise daha küçük miktarlarla operasyonda yer aldılar. Ortak bir basın açıklaması yapan 'kurtarıcı' bankalar, korkularının yönlendirdiği eylemlerinin, “ulusal bankacılık sistemine duydukları güveni” yansıttığını söylerlerken gerçekleri tepe teklek ediyorlardı. “Sistem içindeki mali güçlerini ve likiditelerini en çok ihtiyaç duyulan yerlerde” kullanacaklarını belirttiler. “Endişelenmeyin” resmi söylemlerine rağmen büyük bankaların milyar dolarları geriye dönüşü olmayan bir yolda cömertçe harcamaları, “ulusal bankacılık sistemine duydukları güveni” yansıtmaktan çok, “sistemik risk”in açığa çıkandan çok daha büyük olabileceğine işaret ediyor. Madem endişe edilecek bir durum yoksa 'normal' zamanlarda birbirlerinin gözleri oyanların bu cömertlikleri nasıl izah edilebilir? 

Kendi kurallarını çiğniyorlar 

FDIC'nin 250 bin doların üzerindeki mevduatları da garanti altına alma hamlesi, başta Avrupa olmak üzere diğer ülkelerdeki mali düzenleyicilerin tepkisini çekti. Financial Times, Avrupalı mali düzenleyicilerin SVB’ye yönelik özel muamele konusunda “öfkeli” olduklarını ve ABD’li yetkililerin kendilerinin de yazılmasına yardımcı oldukları kural kitabını ihlal ettiklerinden şikayetçi olduklarını yazdı. Financial Times, 15 yıldan fazla bir süre boyunca 'uzun ve sıkıcı toplantılarda' kurtarma paketlerinin sona ermesi için vaaz verdikten sonra, ABD’li yetkililerin 'mutlak beceriksizliği' karşısında şok olduğunu ifade eden bir yöneticinin sözlerine yer verdi. Oysa, soyguncular tayfası kendilerinden küçüklere karşı kim bilir kaç kez uyguladıkları “kurallar ve yasalar onlara uyması gerekenler için vardır” ilkesinin kapitalist dünyanın tek değişmez tunç yasası olduğunu çok iyi biliyorlar.

Harvard Üniversitesi siyaset bilimcilerinden Stephen Walt’ın, “Amerikalılar, kurallara dayalı düzenden ve bunun ne kadar önemli olduğundan bahsetmeyi severler. Ancak bu kurallara tam olarak uymak hesabımıza gelmediğinde, onları çiğnemeyi de severiz" sözleriyle kapitalist dünyaya hakim olan orman kanununu veciz bir şekilde özetliyor. 

Merkez bankaları şaşkın

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Yönetim Konseyi 16 Mart günü yaptığı para politikası toplantısında, önceki hafta yaşanan mali çalkantılara rağmen politika faiz oranlarını 50 baz puan artırma kararı alsa da, önceki oturumlarından farklı olarak geleceğe yönelik faiz politikalarının yönünü belirsiz bıraktı. 

ECB Başkanı Christine Lagarde, bazı konsey üyelerinin gelişmeleri daha iyi değerlendirmek için faiz artırımlarını askıya almak istediğini, ancak büyük çoğunluğun Euro bankacılık sistemine olan güveni artırmak için artırımdan yana olduğunu söyledi. Yönetim Konseyi para politikası kararlarından “faiz oranlarını önemli ölçüde ve istikrarlı bir hızda artırmaya” devam edeceği yönündeki önceki duyurusuna yeni kararında yer vermeyerek, gelecekte faiz artırımlarını askıya alabileceğinin işaretini verdi. 

Devlet fonlarıyla beslenerek semirtilen mali sermaye gruplarının faizlerin yükseltilmesini iflasların nedeni olarak suçlamalarının gölgesinde yapılacak olan ABD Merkez Bankası FED'in para politikası kurulunun bir sonraki toplantısında, para politikası yolculuğunun nereye doğru gideceği sorusu daha sert tartışmalara yol açacak. FED, neden oldukları ve hatta şiddetlendirdikleri finansal çarpıklıkları göz önünde bulundurarak faiz artışlarının ne ölçüde sürdürülmesi gerektiğine karar vermekte zorlanacaktır. Zira enflasyonla mücadele için faizleri yükselterek yoksulluğu attırmaktan başka bir seçenekleri kalmamıştır.

Ukrayna Savaşı taşları yerinden oynatıyor

Bankacılık sektörünün içerisine düştüğü girdabın oluşmasında ABD liderliğindeki Batı emperyalist bloğunun Doğu ve Güney yarımkürenin yükselen bloğuyla yoğunlaşan stratejik çatışmasının ciddi bir etkisi vardır.

Askeri savaşın yanı sıra Rusya’ya karşı sürdürülen ekonomik savaşın sonuçları tek taraflı olmuyor. Rusya gibi dünyanın en önemli hammadde tedarikçisini ABD egemenliğindeki uluslararası finansal piyasalardan dışlamanın ceremesi yüksek enflasyon ve yüksek faizlerle fatura ediliyor.

Çin, Hindistan, Endonezya ve Brezilya gibi devletler, Washington’un Rusya’yı yutması halinde neyle tehdit edilebileceklerini çok iyi biliyorlar. Daha önce ABD’nin yanında yer alan Orta Doğu ülkeleri (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri) bile ABD ile ihtiyatlı bir şekilde aralarına mesafe koymaya başladılar. Washington ve Wall Street'ti endişelendiren Suudiler ve İran arasındaki yakınlaşmadan çok bu yakınlaşmanın bir yakınlaşmayla sınırlı kalmayıp petroldeki dolarizasyona karşı bir tehdit boyutuna varma tehlikesidir. Üstüne üstlük kapitalist dünyanın borçlanma kriterlerine göre ABD yasal olarak kredi hacmini neredeyse tüketmiştir. Ukrayna Savaşı’nın çok yönlü finansmanın da ABD ve AB’nin borç stokunu şişirdiğini fark eden mali sermaye grupları ve finans piyasalarının korkuları bundandır ve buna tepki veriyorlar.