“Şu andan itibaren yeni bir tarih başlıyor, bir barış çağının tarihi başlangıç noktasındayız” diye yazmıştı Kim Jong-un, Barış Evi’ndeki ziyaretçi defterini imzalarken.
1948 yılında Kuzey ve Güney Kore olarak iki ayrı devlete bölünen Kore yarımadası, son haftalarda yaşanan gelişmelerle dünya gündeminin baş köşesinde yer aldı. Yıllardır savaş tamtamları çalan iki devlet, beklenmedik “barış” adımları atmış oldular. Kuzey Kore’nin geliştirdiği ve ABD’nin birçok yerini vurabilecek kapasiteye eriştiğini iddia ettiği nükleer füzelerin fırlatılması, nükleer denemelerin sıklaşması ve bunlar karşısında ABD’nin giderek ağırlaşan yaptırımlarda bulunması, Trump’ın “küçük roket adam” diye aşağıladığı Kim’i öldürme ve Kuzey Kore’yi haritadan silme tehdidini fırsat buldukça yinelemesi vb. gelişmeler bir nükleer savaş ihtimalini 2017 yılı boyunca tartışılır hale getirmişti.
Özellikle son aylarda emperyalistlerin ifadesiyle bir “dünya olayı” haline gelen çılgınca adımlar atılıyor, sıcak hareketlilikler yaşanıyordu. Zirve yapan yüksek tansiyonla ve gerilen ilişkilerle savaş çıktı çıkacak dedirten gelişmelerin ardından kamuoyunca şaşkınlıkla izlenen ve inanılmaz gibi görünen gelişmeler peş peşe yaşandı. Daha düne kadar savaş rüzgarlarının estiği ve emperyalist devlerin de taraf olduğu Kore Yarımadası’ndaki sürpriz kabul edilen barış görüşmesinden önce bir dizi diplomatik adım atılmıştı.
İki ülke arasındaki ilk ısınma hareketi 2018 PyeongChang Kış Olimpiyat Oyunları vesilesiyle yaşandı. Güney Kore’nin ev sahibi olduğu bu organizasyona katılan iki devletin sporcuları açılış töreninde “Birleşik Kore” bayrağı altında yürüyerek dünya kamuoyuna “barış ve birlik” mesajları vermişti. Bu gelişmenin ardından, ABD ve Çin tarafından da dünya kamuoyuna olumlu mesajlar pompalanmaya başlandı. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ise ABD ve Güney Kore ile görüşmelerin olumlu devam etmesi durumunda tüm nükleer tesislerini kapatabileceğini ve nükleer programına son verebileceğini açıklıyordu. Bu gelişmeleri ABD’nin diplomatik atağı izledi. ABD Başkan Donald Trump, Dışişleri Bakanı olarak atadığı CIA direktörü Mike Pompeo’yu Trump-Kim görüşmesini sağlamak için gizlice Kuzey Kore’ye gönderdi. Trump, şimdi Kim Yong-un ile yüz yüze görüşmeye hazırlanıyor.
Tüm bu gelişmeleri taçlandıran ve tarihsel önemde bir adım olarak sunulan olay, 27 Nisan 2018 tarihinde Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve Güney Kore lideri Moon Jae-in görüşmesi oldu. 1953’ten bu yana ilk kez bir Kuzey Kore lideri Güney Kore’ye gitti. Dikilen barış ağaçları eşliğinde ortak deklarasyon yayımlayan iki lider, “Buraya barış ve refah ekiyoruz” ifadesiyle dünya kamuoyunun karşısına çıktılar.
“İki lider 80 milyonluk Kore halkının ve tüm dünyanın önünde Kore Yarımadası’nda bundan böyle savaş olmayacağını ve yeni bir barış devrinin açıldığını resmen ilan eder” sözlerinin yer aldığı deklarasyonun imzalanmasından sonra, iki lider ortak basın toplantısı yaptı. Güney Kore lideri Moon, toplantıda, “Kore Yarımadası’nda artık savaş olmayacak. Yeni bir barış dönemi başladı” diyerek, asla geri dönmeyeceklerini ileri sürdü. Moon, “Bu Kore Yarımadası’nın tamamen nükleer silahlardan arındırılmasının başlangıcı olacak” açıklamasıyla iyimserliğini ve umudunu dile getirdi. Kuzey Kore Lideri Kim ise, “Önümüzde öfkeli insanların ve tepkilerin çıkaracağı engeller olabilir fakat acısız zafer olmaz. Tek soy, tek kültür ve tek millet ayrılamaz. Biz aslında kardeşiz. Umarım bir araya gelip yeni bir geleceği başlatabiliriz” açıklamasında bulundu.
11 yıl sonra ilk kez iki ülke sınırında yer alan Panmunjom Ateşkes Köyü’nde bir araya gelen liderler, Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması ve mevcut ateşkesin kalıcı barış anlaşmasına dönüştürülmesinde anlaşan bir deklarasyon da imzaladılar.
Bu gelişmeler hemen tüm dünyada memnuniyet yarattı. Bölgedeki sorunun dolaysız muhatapları olan ABD, Çin ve Rusya gibi büyük emperyalist devler de bu gelişmeleri ve imzalanan deklarasyonu memnuniyetle karşıladılar.
Trump, Twitter’da yayınladığı mesajında “Füze fırlatmalar ve nükleer denemelerin yapıldığı öfkeli bir yılın ardından Kuzey Kore ile Güney Kore arasında şu sıra tarihi bir görüşme gerçekleşiyor. İyi şeyler oluyor, ama zaman gösterecek” demiş ve “Kore Savaşı sona eriyor, ABD ve harika halkımız Kore’de yaşananlardan dolayı gurur duymalı” açıklamasında bulunmuştu. Çin de tarihsel adım olarak nitelendirdiği zirveden olumlu sonuçlar alınmasını dileyerek, zirvenin Kore Yarımadası’nın uzun dönemli istikrarı için yeni bir dönüm noktası olması temennisinde bulundu. Tüm sıkıntılara rağmen kardeşliğin ve dostluğun varlığını sürdürdüğünü belirtti. Rusya ise, Moskova’nın iki ülke arasında fiili işbirliği kurulması için katkı sunmaya hazır olduğunu duyurdu. Görüşme sonucunda kabul edilen deklarasyonda yer verilen anlaşmaları olumlu bulduklarını kaydeden Moskova, “Demiryolu, elektrik enerjisi, gaz ve diğer alanlarda üçlü işbirliğinin geliştirilmesi yoluyla Kuzey Kore ve Güney Kore arasında fiili işbirliği kurulmasını sağlamaya hazırız” ifadelerini kullandı.
Ortak deklarasyon
Tarihsel kabul edilen bu görüşmeden “tarihsel önemde” kararların alındığı iddiası ileri sürüldü. Alınan bu kararlar arasında Kuzey Kore’nin nükleer silah programını askıya alması, iki ülke arasındaki savaşı tamamen sonlandıran bir barış anlaşmasının yapılması ve savaş nedeniyle ayrılan ailelerin birleştirilmesi gibi konular öne çıkıyor. Deklarasyonda ayrıca “tarafların silahlanmayı azaltması, düşmanca eylemlerin kesilmesi, iki ülke arasındaki sınırın barış bölgesine çevrilmesi ve ABD ile Çin gibi ateşkesin tarafı olan diğer ülkelerle Kore Yarımadası’nda nihai barış anlaşmasının imzalanması” için çok taraflı müzakerelerin takip edilmesi yer aldı.
Deklarasyona göre, her iki Kore de kara, deniz ve hava dahil her alanda birbirine yönelik düşmanca eylemleri durdurucak. Kore Savaşı sonrası birbirinden ayrılan aile bireyleri için 15 Ağustos’ta yeniden bir araya gelme organizasyonu yapılacak. Sınırda ortak irtibat ofisi açılacak. Aktif işbirliği, ziyaretler ve her alanda iletişim teşvik edilecek. Özel tarihlerde ortak etkinlikler düzenlenecek. 1 Mayıs itibarıyla iki ülke arasındaki askerden arındırılmış bölge (DMZ) bir “barış bölgesi”ne çevrilecek. Uluslararası spor organizasyonlarına, 2018 Asya Oyunları’nda olduğu gibi, birlikte katılınacak. Sınırdaki propaganda hoparlörleri sökülecek ve propaganda broşürleri artık dağıtılmayacak. Taraflar askeri konuları çözmek amacıyla düzenli olarak savunma bakanlıkları düzeyinde toplantılar gerçekleştirecek. Generaller düzeyinde askeri görüşmeler yapılacak.
Taraflar, savaşı sonlandırma ve kalıcı ve sağlam bir barış sağlama amacıyla ABD’nin katılımıyla üçlü ya da ABD ve Çin’in katılımıyla dörtlü görüşmeleri aktif şekilde takip etmekte de mutabık kaldı. İki Kore nükleersiz bir Kore Yarımadası yaratma ortak amacını gerçekleştirmek için yarımadanın nükleer silahlardan tamamen arındırılmasını onayladı.
Savaşlar çağında barış mı?
Tüm bu gelişmelerin, Trump’un ifadesiyle “bir dünya sorununu çözmek” ya da “barış ve refah” sağlamakla alakalı bir değişimi ifade ettiği iddia edilmektedir. Oysa bunun temelsiz bir iddia olduğunu görmek için dünyadaki tabloya kabaca bakmak yeterlidir. Trump yönetimi, ABD emperyalizminin çıkarlarını geliştirmek ve Asya-Pasifik’teki konumunu, rakibi olan Rusya ve Çin karşısında güçlendirmek derdindedir. Adı geçen öteki emperyalist güçler de aynı amaç peşindedir. Söz konusu olan şey, Rusya ve Çin ile sınırı olan Kore Yarımadası üzerinde Kuzeydoğu Asya’da emperyalist egemenlik uğruna rekabetin giderek sertleşiyor olmasıdır. Zira ABD’nin yükselen bir küresel güç olarak Çin’i kendi küresel egemenliği önündeki başlıca engel olarak gördüğü bilinmekte ve bölgede, Çin’in etkisini ortadan kaldırmak, değilse de geriletip sınırlamak için çok yönlü adımlar atılmaktadır. Zaman zaman “Çin ile savaşmamız kaçınılmazdır” diyen ve geçtiğimiz aylarda, ticaret savaşı tehditlerini savuran ABD’nin “bir dünya sorununu çözmek” ya da “barışı” sağlamak gibi bir sorunu elbette ki yoktur.
Emperyalist rekabetin iyice kızıştığı ve emperyalist savaş olasılığının giderek büyüdüğü bir bölge olan Asya-Pasifik kritik önemde bir emperyalist kapışma alanıdır. Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan’dan sonra Kuzey Kore’nin de nükleer silahlara sahip olması, Japonya’nın da bunun için çırpınması, K. Kore’nin olur olmaz füzeler fırlatıp nükleer denemeler yapması vb. vakalar bölgede yaklaşmakta olan kıyamet günlerinin habercisi olarak sunuluyordu. Dünya nüfusunun yarısından fazlasını ve dünya ekonomisinin de yüzde 60’ını oluşturmasının yanı sıra kapitalist ekonomi için yaşamsal önemde olan çok zengin kaynaklar da barındıran bu bölge, emperyalist dünya güçlerinin hegemonya kavgası bakımından vazgeçilmez önemdedir. Devasa bir dünya gücü haline gelen Çin, yalnızca bölgeyi hegemonyası altına alacak adımlar atmakla kalmamakta, Afrika ve Ortadoğu’daki nüfuz mücadelesinde de etkin olmaya çalışmaktadır. Bu durumun emperyalist kapışmayı ve paylaşım kavgasını kızıştırdığı biliniyor. Zira Çin’in yükselen küresel bir güç olmasını ulusal güvenlik sorunu olarak gören ABD, Pasifik’teki vurucu gücünü daha da büyütme yönünde adımlar atıyor.
Kore yarımadası küresel devlerin, Çin, ABD, Rusya ve Japonya’nın karşı karşıya geldiği bir emperyalist paylaşım bölgesidir. Bu bölgedeki gelişmelerin barışa mı yoksa sonuçları hesaplanamaz yıkıcı bir çatışmaya mı evrileceği ileriki dönemde daha iyi görülecektir. Gerisinde çok yönlü çıkar ve amaçlar barındıran bu diplomatik hamlelerin barışın canlanmasına yol açma olasılığı çok zayıftır. Söz konusu olan barış girişimlerinden ziyade küresel emperyalist güçlerin birbirlerine karşı hamleleridir. Zira Kore Yarımadası’nın küresel devler olan, Çin, ABD, Rusya ve Japonya’nın karşı karşıya geldiği bir emperyalist paylaşım bölgesi olduğu unutulmamalıdır. Unutulmaması gereken öteki temel gerçek ise “savaşlar çağı” içinde olduğumuzdur.
“Kapitalizmin tekelci aşaması olan emperyalizm, kapitalizmin bütün çelişmelerini öylesine keskinleştirir ki ‘barış’ ancak yeni savaşlar için bir soluk alma dönemi olarak kalır.”
“Savaş kapitalizmden ayrı tutulamaz. Bu nedenle savaşın ‘yok edilmesi’ ancak kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla; yani, sömürücü burjuva sınıfının devrilmesiyle, proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin inşası ve sınıfların ortadan kaldırılması yoluyla mümkündür. ‘Gerçekçi’ olduğu ne kadar iddia edilirse edilsin, bütün diğer teori ve öneriler, sömürü ve savaşı devam ettirmek için ortaya atılmış bir aldatmacadan başka bir şey değildir.” (Komünist Enternasyonal 6. Kongresi)