Köln’de AfD’ye rahat yok! Irkçılığa ve faşizme karşı omuz omuza!

22 Nisan’da Köln’de yapılacak AfD kongresi kendinden menkul, olağan bir kongre değil. Irkçı-faşist karakteri, uğursuz gündemi, kendilerine ve devletlerine biçtikleri rolü, çağrıları, diğer ülkelerden ülküdaşları ile ortaklaşa organize ettikleri zirveleri, hep bir ağızdan yükselttikleri sloganları ile kendisinden öte anlamlar taşıyor. Gelinen yerde bu kongreye, demek oluyor ki ırkçılığa ve faşizme geçit vermemek çok daha yaşamsal önem kazanmıştır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 11 Nisan 2017
  • 20:27

Almanya İçin Alternatif Partisi 22-23 Nisan’da Köln’de…

 

Almanya’da göçmenlere ama özellikle İslam kökenli olanlara ve savaş mağduru mültecilere düşmanlığı ile gündemden hiç düşmeyen Almanya İçin Alternatif (AfD) adlı ırkçı-faşist parti 22-23 Nisan 2017 tarihlerinde Köln Heumarkt Maritim Hotel’de genel kongresini yapacak.

Geçmişten beri ırkçılık ve yabancı düşmanlığı konusundaki hassasiyeti ile tanınan Köln kenti, bu haberin duyulması ile birlikte bir kez daha yoğun, yaygın ve çok yönlü bir hareketlilik içine girdi. İlerici, anti-faşist ve devrimci parti ve örgütler başta olmak üzere Köln’deki SPD, FDP, Yeşiller, Sol Parti, MLPD gibi yerli partiler, IGM ve Ver.di gibi ilerici sendikalar, Köln Belediyesi, ilerici aydın ve sanatçılar ve yerlisi-göçmeni ile Kölnlü emekçiler, “Kentimiz çok yönlü, toleranslı bir dünya kentidir. Ayrımcılığın, dışlamanın ve yabancı düşmanlığının toplandığı bir havuz olan bir partinin sahnesi olmayacaktır” şiarı ile sokaklara çıktılar.

Söz konusu bu güçler günlerdir bu içerikte bildiriler dağıtıyor, çağrılar yapıyor, standlar açıyorlar. Kentin en işlek cadde ve meydanlarında bu içerikte çağrıların olduğu afişler yer alıyor. Özellikle gençlik örgütleri oldukça canlı ve çok yönlü çalışmalar yapıyor. En kalabalık yerlerde etkili ajitatif konuşmalar gerçekleştiriliyor. Müzik gurupları sokaklarda verdikleri dinletiler aracılığıyla etkili protesto ve teşhir faaliyeti yürütüyor. Kölnlü aydın ve sanatçılar yoğun biçimde salonunu bu ırkçı-faşist partiye tahsis eden otel sorumlularına protesto mektupları yağdırıyor, salonlarını bu partiye kapatması talebinde bulunuyorlar.

Bu tür çabalar sadece Köln’le sınırlı olmayıp, tüm bir NRW eyaletinde de sürdürülüyor.

Maritim Hotel üzerinde büyük bir baskı var. Ne var ki başka yerlerde de AfD adlı bu azılı ırkçı parti ile özel(!) bir ilişki içinde görünen Maritim Hotel sorumluları onları konuk etmekten vazgeçmiyor. Haliyle AfD karşıtı protestolar Maritim Hotel’i de kapsayarak gelişiyor.

Köln 22 Nisan’da büyük bir eyleme sahne olacak

Hatırlanacağı gibi Köln 2008 yılında yine Pro-Köln ve Pro-NRW gibi ırkçıların uluslararası nitelik taşıyan anti-İslam konferansı sırasında da çok renkli, çok yönlü ve oldukça yoğun ve yaygın bir çalışmaya sahne olmuştu. Sonuçta Köln ve çevresindeki ilerici, anti-faşist ve devrimci güçlerin aktif rol oynadığı, Köln ve yakın kentlerden akıp gelen emekçilerin yoğun katılım sağladığı, toplam 50 bin kişilik büyük protesto eylemi gerçekleşmişti. Köln gün boyu ırkçılık karşıtı sloganlarla çınlamış, protesto gösterileri ile sarsılmıştı. Köln’deki birahaneler dahi bu insanlık düşmanlarına kapatıldı. “Nazilere Köln birası yok!” şiarı ile her yerden kovuldular. Sonuçta o gün ırkçılara ve faşizme geçit verilmedi. Köln’e sızmaya çalışan bir avuç ırkçı ise yaka paça Köln dışına atıldı. Irkçı kongre de bu büyük blokaj eylemi ile engellendi, yaptırılmadı.

Bugün de benzer bir atmosfer var. Bilindiği gibi Almanya bugünlerde bir seçim süreci yaşıyor. Mayıs ayında NRW eyalet seçimleri yapılacak. Bu nedenle bugünlerde, seçimlere girecek olan tüm partilerin günlerdir yürüttüğü yoğun çalışmalar nedeniyle zaten doğal bir hareketlilik yaşanıyor. İçtenliğinden bağımsız olarak hepsi de ırkçılık ve yabancı düşmanlığı karşıtı propagandalar yapıyorlar. Haliyle, AfD’nin uğursuz kongresini engellemekle taçlandırılacak ırkçı-faşist çalışma için 2008 yılındakinden daha elverişli bir zemin var. Köln’ün bir kez daha on binlerin katılacağı bir büyük protesto ve blokaj eylemine sahne olacağı muhtemeldir.

Tüm sorun bu elverişli zeminin ilerici, devrimci ve anti-faşist güçlerce ey iyi ve en yaratıcı biçimde değerlendirmesine kalıyor.

Irkçılığa ve faşizme geçit vermemenin güncel önemi

Sadece Almanya’da değil, tüm Avrupa’da ırkçılık bir devlet politikası halinde kol geziyor. Her yerde burjuva demokrasisinden siyasal gericiliğe ciddi düzeyde bir geçiş var. Her yerde polis devleti uygulamaları yoğunlaşıyor. Avrupa’nın tüm devletleri adım adım birer polis devletine dönüşmeye doğru seyrediyor. Silah tekelleri yine öne çıkmıştır. Ha bire silah üretiliyor ve satılıyor. Militarist politikalar yine en revaçta politikalardır. İç güvenlik yalanı ile en görkemli burjuva devrimine sahne olan Fransa dahi OHAL ile yönetilir bir ülke haline gelmiş bulunuyor. İşçi ve emekçilerin kan ve can bedeli elde ettiği tarihsel kazanımlardan eser bırakılmamıştır. Avrupa devletlerinin orduları giderek iç savaş ordularına dönüşme sürecindedir. Göçmenler ve mültecilerle ilgili tüm yasalar iyiden iyiye gericileştirilmiştir. Göçmenleri kitlesel halde sınır dışı etmek üzere hazırlıklar yapılıyor. Hitler canisi artık açıktan övülmeye başlanmıştır. Faşist propaganda, eylem ve örgütlenmenin önü açılmış olup, ‘demokrasi ve özgürlükler’ aşağılık yalanı ile meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Irkçı-faşistler korunuyor, kollanıyor, arada bir açılan göstermelik davalar düşürülüyor, kanlı icraatlarının üzeri kapatılıyor.

Bu atmosfer içinde ırkçı-faşist partiler her yerde yükselişte, peş peşe seçim zaferleri kazanıyorlar. Ve dahası, bu başarılarını uğursuzluk yüklü mesajlarla birbirileri ile paylaşıyorlar. Aralarındaki dayanışmayı arttırıyor, somut girişimlerle daha organize hale getiriyorlar. Bir faşist enternasyonalin ilk adımlarını atıyorlar yani. Tüm bunlardan hareketle diyebiliriz ki, Avrupa, bir kez daha, adeta Hitler’in, Mussolini’nin adım adım iktidara geldiği 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesi dönemi yaşıyor. Daha şimdiden faşizm tehlikesi büyük bir tehlike haline gelmiştir. Engellenemezse eğer, olayların akış yönü ne yazık ki faşizme doğrudur. Faşist organizasyonların ve faşist enternasyonale gidiş adımlarının ana sahnesinin yine Almanya olması ise gerçekten de çok manidardır.

Bilindiği gibi, ırkçı-faşist güçler ilk önce 2012 yılında Danimarka’da bir araya geldiler. Toplam 10 ülkeden, on azılı ırkçı partinin bu toplantısı uğursuz rollerini oynamak üzere bir tür hazırlık ve enternasyonal dayanışma çağrısıydı. İlk startı burada verilen bu çağrı yakın zamanda bu kez Almanya’da yankısını buldu. Almanya Trump’ın seçim zaferinin hemen ardından, Ocak ayı içinde ırkçı-faşist AfD’nin çağrısı ile, Koblenz kentinde gerçekleştirilen bir uluslararası ırkçı-faşist zirveye sahne oldu. Yine bilinen gündemler ele alındı.

Özetle; “Büyük göç hareketleri yüzünden Avrupa medeniyeti tehdit altındadır. Sığınmacı akımı durdurulamıyor. Bu böyle sürer de engellenemezse eğer, zaten iyice bozulan Avrupa’nın demografik yapısı hepten bozulacaktır. Avrupa’nın kimliğini korumak için harekete geçme zamanıdır. Dönem lehimizedir. Dünya değişiyor. Dünyayı kendi istediğimiz yönde değiştirmeliyiz. Bunun için her yola başvurmak mubahtır” mealinde konuşmalar yapıldı bu zirvede.

22 Nisan’da Köln’de yapılacak AfD’nin 6. Kongresi’nin gündemi de aynı temaları içerecektir. AfD de gündem taslağında, “Almanya ABD’nin en önemli müttefikidir. Ancak Almanya, dış politikasını kendi çıkarlarına göre ayarlamalıdır. NATO’dan vazgeçmemeli, ancak NATO içindeki rolünü arttırmalıdır. Bunun için de Alman ordusunda yeni reformlar yapılmalıdır. Ki, olası bir savaşta, daha ileri bir yoğunlukta savaşma kapasitesi kazanabilsin. Berlin’deki ‘terör’ saldırısı da kanıtlamıştır ki göçmenler, esas olarak da İslam kökenli olanları ve mülteciler bu olayların birinci dereceden kaynağıdır, her şiddet olayının muhatabıdırlar. İşsizlik belası da bunlardan kaynaklanıyor. Öyleyse, yürürlükteki yabancılar yasası bu durum gözetilerek yeniden düzenlenmelidir. Kitlesel sınırdışıların önü açılmalıdır. Vatandaşlıktan çıkartılmalar kolaylaştırılmalı, bu konuda yabancılar polisine özel yetkiler verilmelidir. Bu amaçla da bir reform paketi çıkartılmalıdır. Kamu binaları ve meydanlara daha fazla kamera yerleştirilmelidir. Avrupa; Afrika ve Ortadoğu’dan gelecek olan İslami göçmenlere tamamıyla kapatılmalıdır. Mülteciler için aile birleşmesine de aynı uygulama yapılmalıdır” vb. şeklinde çok daha somut talepler ileri sürülüyor.

Tüm bunlar açıktan ve pervasızca faşizme ve yeni bir emperyalist savaşa çağrı niteliği taşımaktadır. Ancak daha da dikkate değer olan, Almanya’ya yeniden öncü rol biçmeleridir. AfD açıkça aç gözlü Alman silah tekelerini ve devletini yeni bir savaş suçu işlemeye teşvik ediyor.

AfD’ye ve Maritim Hotel’e rahat yok!

Yukarıda özetle dile getirilen gelişmelerden de anlaşılacağı gibi 22 Nisan’da Köln’de yapılacak AfD kongresi kendinden menkul, olağan bir kongre değil. Irkçı-faşist karakteri, uğursuz gündemi, kendilerine ve devletlerine biçtikleri rolü, çağrıları, diğer ülkelerden ülküdaşları ile ortaklaşa organize ettikleri zirveleri, hep bir ağızdan yükselttikleri sloganları ile kendisinden öte anlamlar taşıyor. Gelinen yerde bu kongreye, demek oluyor ki ırkçılığa ve faşizme geçit vermemek çok daha yaşamsal önem kazanmıştır. Bu çerçevede ilerici, devrimci ve anti-faşist güçler daha özel ve daha tanımlı görev ve sorumluluklarla karşı karşıyadırlar. Halihazırda yalnız da değiller. Zira birbirinden farklı güçler ve kesimler de benzer çabalar içindedirler. Hedefine AfD kongresini engellemeyi, eş deyişle ırkçı-faşistlere Köln’ü dar edip, geçit vermemeyi koyan tüm çevrelere de yön veren yaratıcı bir çalışmanın içine girilmelidir.

Sınıf devrimcileri tüm güçleri ile 22 Nisan’da Köln’de ve Maritim Otel’inin önünde olacaklardır. Irkçı-faşist AfD ve ülküdaşlarını Köln’e sokmamak için kurulacak tüm barikatlardaki yerlerini alacaklardır. Şimdiden ve her yerde “Irkçılığa ve faşizme karşı omuz omuza” şiarını yükseltecek ve tüm imkanlarını, anti-kapitalist bir perspektifle, ırkçılığa ve faşizme karşı birleşik devrimci bir seferberliği büyütmek için kullanacaklardır.