“Bütün kazanımlarına ve çoğalan avantajlarına rağmen bölgenin toplamında Kürt sorununun akıbeti henüz belirsizliğini korumaktadır. Bunun gerisinde bölgenin yeni altüst oluşlara gebe olması gerçeği ile birlikte bölge gericiliğinin halihazırdaki gücü vardır. Belirsizliklerle dolu bu istikrarsızlık ortamında Kürt halkı kendi gücüne dayandığı ve bölge halklarıyla devrimci kader birliği çizgisinden kopmadığı ölçüde süreçten en iyi kazanımlarla çıkmayı başarabilecektir. Emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar umduğu ve daha da kötüsü buna alet olduğu ölçüde ise bölge halklarıyla birlikte bunun acısını çekmek akıbetiyle yüzyüze kalacaktır.” (TKİP IV. Kongresi Bildirisi, Ekim 2012)
Trump yönetiminin işgal güçlerini Suriye’den çekme kararı gerçekleşirse, Kürt halkı ve hareketi için, ABD ile işbirliğinin yaratacağı sorunlar ve bunlar için ödenecek bedeller, en azından bundan sonrası için kısmen sınırlanabilecektir.
İşgalci Amerikan ordusunu Suriye’den çekme kararı, komünistlerin sık sık uyardığı üzere, ezilen halkların emperyalistlere güvenerek, onlara dayanarak özgürleşemeyeceği gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Düne kadar “Kürtlerin hamisi” havalarında olan Trump, görevin kalan kısmını, bölge politikasını Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmaya odaklamış Ankara’daki işbirlikçilerine devrettiğini pişkinlikle ilan etmiştir.
***
Çekilme kararının ardındaki sebeplere dair çok sayıda değerlendirme ve spekülasyon mevcuttur. Üzerinde en çok durulan, Trump’ın siyonist İsrail’e ne vaat ettiğidir. Zira İsrail’i rahatlatmak için, İran güçleri çekilene kadar ABD askerlerinin Suriye’de kalacağını vaat eden Trump, aksi bir tercihte bulunmuş görünüyor. Ancak bu karar, ABD emperyalizminin İsrail’e sağladığı özel himayeye son verdiği anlamına gelmiyor.
Yansıyan haberler, ABD askerlerinin bazı bölgelerden çekilmeye başladığını teyit ediyor. Bu kadar iddialı açıklamaların ardından Trump’ın bu kararı boşa düşüren bir tutum alması kolay değil. Başka kirli hesapları olsa da, İsrail’e farklı güvenceler vermiş olsa da, Fırat’ın doğusundaki ABD askerlerinin çekilme süreci başlamıştır. Bölgede etkin olan ve düne kadar ABD askerlerinin çekilmemesi gerektiğini savunan Demokratik Suriye Güçleri (DSG), Demokratik Suriye Meclisi (DSM), PYD gibi güçlerin liderleri tarafından yapılan açıklamalar da buna işaret ediyor. Bu güçlerin farklı merkezlerle iletişime geçmeleri, Trump’ın çekilme kararını uygulama konusunda ciddi olduğu izlenimini güçlendiriyor.
***
Çekilme kararı, PYD başta olmak üzere DSG bileşenlerini sıkıntıya sokmuş görünüyor. Bu anlaşılır bir durum. Zira bu güçler ABD’nin varlığını, saray-AKP iktidarının saldırganlığına karşı bir “güvence” sayıyorlardı. Çekilme kararıyla birden “ortada kalmış” gibi oldular. Nitekim hızla Şam, Moskova, Paris hattında görüşmelere başladılar.
Türk ordusu sınıra yığınak yaparken, AKP güdümündeki cihatçı tetikçiler saldırı için emir beklediklerine dair videolar yayınladılar, IŞİD’e bağlı ölüm makinelerinin de hareketlendiğine dair haberler yayınlandı. Böylesi bir ortamda bölgedeki parti ve örgüt liderlerinin harekete geçmeleri anlaşılır. Salih Müslim gibi liderler “direneceğiz, kendimizi savunacağız” deseler de, Suriye’nin özgünlüğü ve Fırat’ın doğusunun konumu, etkili güçlerden biriyle anlaşmayı zorunlu kılıyor.
***
ABD dışında Fırat’ın doğusuna şu veya bu şekilde müdahil olan, Fransa ve Almanya gibi emperyalist ülkeler ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Amerikan uşağı rejimler var. Türk devleti de Barzani hareketi veya bölgedeki bazı Arap aşiretlerinin reisleri üzerinden Fırat’ın doğusuna müdahale etmeye çalışıyor.
ABD’nin çekildiği koşullarda bu güçlerin etkisi sınırlanacaktır. Esas güç olarak geriye Suriye yönetimi ile Rusya, İran gibi müttefikleri kalacaktır. Kürt hareketi dahil herkes bunun farkında. Sorun PYD, DSG, DSM gibi önde gelen güçlerin Esad yönetimiyle, elbette Rusya’nın da onaylayacağı bir anlaşmaya varıp varmayacakları noktasında düğümleniyor. Zira verili koşullarda ne Fransa ABD’nin rolünü oynayabilir, ne de Trump’ın dediği gibi, Amerikan askerlerinin yaratacağı boşluğu AKP-saray rejiminin ordusu doldurabilir.
***
Görünen o ki, Kürt hareketi de Esad yönetimi de anlaşmadan yanadır. Zira böyle bir anlaşma sağlanamazsa, Fırat’ın doğrusunun yıkıcı bir savaş alanına dönüşme riski yüksektir. Bu ne PYD, DSG, DSM bileşenlerinin ne Esad yönetiminin istediği bir şeydir. Elbette görüşmelerde belli pazarlıklar yapılacak, Esad yönetimi daha az taviz verme, Kürt hareketi ise belli kazanımları koruma kaygısıyla hareket edecektir.
Eğer farklı güçler tarafından engellenmezse, verili koşullarda Kürt hareketi ile Esad yönetiminin anlaşması, hem savaşın yayılmasını engellemek, hem Kürt halkının kazanımlarının en azından bir kısmını koruyabilmesi, hem de bölgede yaşayan diğer halkların ödeyeceği faturanın daha da kabarmaması için en uygun seçenek görünüyor. Halihazırda yansıyan haberler, bu yönde bazı somut adımlar atıldığına işaret ediyor.
***
Vurgulamak gerekiyor ki, böyle bir anlaşma Kürt, Arap ya da diğer halklardan emekçilere özgürlük vaat etmiyor. En azından belli bir süre, emperyalist bir güç olarak Rusya’nın, bölgesel bir güç olarak İran’ın, yayılmacı bir güç olarak “saray-AKP Türkiyesi”nin Suriye’deki gelişmeler üzerinde şu veya bu şekilde etkileri olacaktır.
Yine de böyle bir anlaşma, ABD askerleri çekildikten sonra, AKP-saray rejiminin yayılmacı heveslerini dizginlemenin, IŞİD belasından kurtulmanın ve esas düğüm alanı olan İdlib’den cihatçı çetelerle onları himaye eden Türk ordusunu çıkarmanın imkanına dönüşebilir.
Tüm bunların gerçekleşmesi yazık ki kolay değil. Kirli hesapları olan, karanlık planları bulunan güçler, süreci şu veya bu şekilde baltalamaya çalışacaklardır. Bu zorluk alanlarına rağmen, DSG ile Suriye ordusunun anlaştığı, Fırat’ın doğusunun kontrol altına alabildiği koşullarda, Suriye’de “siyasal çözüm” yönünde önemli bir adım atılmış olacaktır.