Kapitalist emperyalizm yaşadığı krizleri aşmak, yeni pazarlara açılmak için savaşlara başvuruyor. Bu uğurda dünyayı iki kere küresel savaşın içine sokan emperyalist burjuvazi, bugün de bölgesel hegemonya savaşları ile ezilen halkları bir kez daha yıkıma uğratıyor. Yıllardır Ortadoğu’da etnik ve mezhepsel ayrımları kışkırtarak halkları birbirine düşüren ve bu toprakları kan gölüne çeviren emperyalistler yeri geldiğinde doğrudan müdahalelerde bulunarak yüz binlerce insanı katlediyor, milyonlarcasını göçe sürüklüyor. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, 2017 yılında 68.5 milyon insan emperyalistlerin yarattığı savaş ve yıkım nedeniyle topraklarından göçmek zorunda kaldı. Kirli savaşın yaşanmaz hale getirdiği coğrafyalarından, daha iyi bir yaşam umuduyla yollara düşen göçmenler ise ya Akdeniz’in sularında, ya da Ortadoğu’nun çöllerinde yaşamını yitiriyor. Sadece 2017 yılında yaklaşık 3 bin göçmen Akdeniz’de boğularak hayatını kaybetti. Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya geçmeye çalışan göçmenlerin yolları üzerinde bulunan Sahra Çölü de bir mülteci mezarlığına dönmüş durumda. Her yıl yüzlerce göçmen Sahra Çölü’nde susuzluktan can veriyor.
Göçmen sorununu yaratan batılı emperyalistler ise yarattıkları bu yıkımı ülkelerinde ırkçılığı güçlendirmek için kullanıyor. Artık emperyalist merkezleri de tehdit eden kriz olgusunu, kışkırttıkları yabancı düşmanlığı ile örtbas etmeye çalışıyorlar. Yaşanan sorunun kaynağı kendileri değilmiş gibi Avrupa’daki ve ABD’deki her siyasi parti, seçim süreçlerinde adeta göçmen düşmanı politikalarını yarıştırıyorlar. Dış politika ve göçmen sorunu noktasında oldukça saldırgan olan Donald Trump da, bu konudaki vaatlerini hayata geçirmeye başladı. 2017 yılı başında 7 müslüman ülkenin vatandaşlarının ABD’ye girmesini yasaklama çabası tartışmalara neden olurken, 2018 yılı başında yasadışı yollardan ülkeye giren mültecilerin el ve ayaklarının zincirlenerek sınırdışı edilmesi tepkilere neden oldu. Şimdi de “Sıfır Tolerans” adını verdikleri uygulama ile yasadışı yollardan ülkeye giren göçmenlerin çocuklarına el koyuyorlar. Bu kapsamda Mart-Nisan aylarında 6 hafta boyunca devam eden uygulama ile toplam 2 bin 500 çocuğun ailelerinden alınarak Teksas eyaletinde McAllen bölgesindeki tesislere yerleştirildiği belirtiliyor. Bu uygulama da tepki ve eylemliliklerle karşılandı; Kadın Yürüyüşü adlı sivil inisiyatif grubundan yaklaşık bin kadın ABD Kongre binasında sivil itaatsizlik eylemi yaparken, on binlerce kişi ise ABD’nin çeşitli eyaletlerinde bu saldırgan politikaya karşı sokağa çıktı.
Trump şahsında ABD emperyalizmi mültecilere dönük onur kırıcı politikalarını hayata geçirirken Avrupa Birliği de mimarı oldukları mülteci krizine dair ortaya koydukları “çözüm”lerle soruna bakışlarını ortaya koyuyorlar. Son olarak toplanan Avrupa Birliği Zirvesi’nde “çözüm”ün çerçevesini AB sınırlarının korunması, göçmenlere yönelik baskıların arttırılması ve göçmenlerin AB dışında tutulması oluşturdu. AB’ye göçün azaltılması için Afrika ülkelerine ve Türkiye’ye mali desteklerin hayata geçirilmesinde ortaklaşılırken, önceden imzalanan mülteci anlaşmasına göre Türkiye’ye verilecek 3 milyar avroluk desteğin ikinci diliminin aktarılmasına karar verildi. Afrika’ya ise 500 milyon avro mali destek verilmesi bekleniyor. Bu “çözüm” kapsamında mültecilerin AB içindeki seyahatlerinin de kısıtlanması konusunda mutabık kalındığı açıklandı.
Tüm bu uygulamalar kapitalizmin insanlık dışı yüzünü daha fazla açığa vuruyor. Savaşlar, yıkımlar ve göçler arasında “ya barbarlık ya sosyalizm” ikilemi kendini daha fazla dayatıyor.