Zirvelerin ardı arkası kesilmiyor. Biri bitiyor diğeri başlıyor. En irileri ve orta boyluları ile dünya zenginleri, 13 Kasım’daki Paris katliamından bir gün sonra Antalya’da bir araya gelmişti. Toplam iki gün süren ve adına G-20 zirvesi denen bu zirvede de her zirvede yaptıkları gibi büyük emperyalist devletlerin başkanları ve silah ve petrol tekelleri temsilcileri tam bir ikiyüzlülükten ibaret hamasi nutuklar attılar. Dünyayı aralarında nasıl bölüşeceklerini planladılar. Yeni sosyal yıkım programlarının kapsamını belirleyip, bunu nasıl uygulayacaklarını ve haliyle, olası tepkilere karşı ne gibi önlemler alacaklarını kararlaştırdılar. Ve nihayet, Paris katliamını çok elverişli bir fırsat olarak kullanıp, demokratik hak ve özgürlüklerin kırıntılarını da budamak üzere harekete geçtiler. Kısacası, sahneye konan mizansenlerden ve bunun oluşturduğu sahte görüntülerden arındırıldığında yaptıkları yeni bir ikiyüzlülükten ve aldatmacadan başka bir şey değildi. Temel amaçları asla sömürüye bir sınır getirmek ve geçici de olsa işçi ve emekçileri bir süreliğine rahatlatmak, bir gelir adaleti sağlamak, dünya çapında habire derinleşen yoksulluğa bir çare bulmak değildi. Sonuç olarak bu zirveden de dünya işçileri ve emekçilerinin yararına tek bir karar çıkmadı.
Şimdi yeni bir zirveye hazırlanılıyor. Sıra Paris’teki Dünya İklim Zirvesi'nde. Bu kez de ‘’çevre dostu’’ kılığında ve insanlık için büyük bir tehdit ve tehlike haline gelen iklim değişikliliği sorununa sözde çare bulmak, bu çerçevede önlemler geliştirmek amacıyla toplanıyorlar.
Görüntüler aldatıcıdır. Sahnenin ön planında konuşulanların tümü de aldatıcı bir mizansenin tek tek parçalarıdır. Tüm zirvelerin esas işleri sahnenin arka planında, kulislerde konuşulur. Devlet, hükümet ve tekel sahiplerinin toplantı yaptığı karanlık odalarda, gruplar halinde ya da ikili görüşmelerde kararlaştırılır. Asıl planlama da ha keza bu karanlık ofislerde yapılır. Bu zirvede de böyle olacaktır.
Emperyalist burjuvazinin ve savaş tekellerinin temsilcileri Dünya İklim Zirvesi’ni de, daha fazla sömürmenin, ekonomik, sosyal, siyasal, demokratik ve askeri alanda daha kapsamlı ve acımasız saldırıların, çılgınca bir yarışa dönüşen silahlanmanın, yeni bir paylaşım savaşına hazırlığın ve bunların tümünün toplamının sonucu olan daha büyük yıkımların fırsatına çevireceklerdir.
Aynı bahaneler, benzer sahneler, benzer icraatlar
Ekolojik sorunlar, bunun bir parçası olarak iklim değişikliği sorunu son derece ciddi, derin ve toplumsal karşılığı olan bir sorundur. Bundan dolayıdır ki, her zaman ve her yerde toplumsal, siyasal tepkilere yol açmaktadır.
Hatırlanırsa, ABD’de bir insanlık dramına dönüşen kasırga sırasında günlerce süren büyük gösteriler oldu. Göstericilerle ABD polisi arasında sert çatışmalar, göstericilere dönük acımasız saldırılar ve gözaltılar yaşandı. Benzer görüntüler geçmişte ve yakın dönemde büyük bir hava kirliliği ve çevre tahribatına neden olan Atom Reaktörlerine dönük gösteriler sırasında Almanya’da yaşandı. Bu vesileyle Almanya’da son yılların en yaygın ve en kitlesel gösterileri oldu. Çevre dostu organizasyonların başını çektiği, ilerici ve devrimci güçlerin destekleyip katılım gösterdiği günlerce süren bu gösteriler, ancak Merkel’in ağzıyla kimi santrallerin kapatılacağı, kısmi ve geçici kimi iyileştirmeler yapılacağı sözü verilerek durdurulabildi.
Bu aynı şeyler şimdi Fransa’da en çok da Paris’te tekrarlanıyor. En son saldırılar ise Paris’in Dünya İklim Zirvesi’ne karşı gösteriler sırasında yaşandı. Bu gösteriler de yine polis marifetiyle engellenmeye çalışıldı. Yine çatışma, yine gözaltı. OHAL uygulamaları devem ediyor. Dünya İklim Zirvesi tüm bu saldırılara rağmen giderek sertleşecek olan protesto gösterileri ile devam edecek. Bu da kesindir ve Paris’teki İklim Zirvesi de ayrıntılardan arındırıldığında emperyalist dünyanın insanlığın, doğanın ve gezegenimizin geleceğine dair sorunları çözmeye muktedir olmadığının, bu sorunların bir fırsata çevrildiğinin, daha vurucu bir ifade ile paraya tahvil edildiğinin yeni bir kanıtı olacaktır.
İklim değişikliği, çevre sorunu ve kapitalizm
Tüm sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalizm de insanlığa ve doğaya ait hiçbir sorunu çözememiştir, çözmeye de muktedir değildir. Bu sorunları çözmek bir yana onları çoğaltıp daha bir ağırlaştırmıştır. Zira, kapitalizm bu sorunların çözüm gücü değil, tam tersine kaynağıdır. İnsanlığın ve doğanın geleceğini ilgilendiren iklim değişikliği sorununun kaynağı da ha keza kapitalizmdir. İnsanlıkla doğa birbirinden ayrılamaz, her daim ilişki içindedir ve seyrinden ve sonuçlarından bağımsız olarak bu hep öyle olacaktır.
Şöyle ki, insanoğlu muhakkak ki doğayla ilişkiye girecektir. Doğadaki madenlerle, zenginliklerle elbette ki ilgilenecektir. Amaca uygun olmak koşulu ile bunları üretecek ve işleyecektir. Ne var ki, kapitalizm bunu başaramaz. Başaramaz zira, kapitalizm kâra dayalı bir sistemdir. İnsanı ve doğayı merkeze koymaz ve insanın ihtiyacından hareket etmez. İnsanın yaşamını kolaylaştıran, onu yaşatan hiçbir şey onu ilgilendirmez. Tek ilkesi sömürüdür ve kârdır. Açgözlülüğü ve bitmek tükenmek bilmeyen kâr hırsı ile doğadaki her şeyi ve herkesi sınırsızca ve bir o denli de hoyratça sömürür, yıkar ve tüketir.
Kapitalizm planlı bir sistem değildir, tam tersine plansız ve anarşik bir sistemdir. Aynı zamanda da dengesizdir. Amansız bir rekabet içinde olmak onun bir başka karakteristik özelliğidir. Büyük kapitalist devletler ve tekeller rekabet içinde ve el birliği ile insanlığı da doğayı da, doğadaki zenginlikleri de tüketirler, kaynakları adeta kuruturlar.
Dengesiz ve kârdan başka ilke tanımayan bu sistem bir yandan insanlığı yaşatan ve doğayı yaşanabilir kılacak olan her şeyi kuruturken, diğer yandan doğanın dengesini de bozmakta, sürekli biçimde atık madde üretmekte ve çevrenin kirlenmesine yol açmaktadır. Kapitalizm doğadaki enerji kaynaklarını da hoyratça kullanmaktadır. Zira sanayide enerji çok gerekli ve yaşamsaldır. Ama, kâra dayalı bu sistemin dengesizliği burada da hükmünü icra eder. Doğa dengesini yitirir, çevre kirliliği başını alır gider, iklim değişikliği bir başka sorun halinde büyüyüp, doğanın dengesini bozan ve insanlığın geleceğini karartan bir soruna dönüşür.
Hiç kuşkusuz tüm bunlar karşılıksız kalmaz. Her yerde kapitalizmin bu yıkıcı icraatlarına karşı mücadeleler yükselir. Kimi zaman uzun, inatçı ve sert gösteriler sahneye çıkar. Bu mücadeleler bazen kapitalistleri geçici de olsa geriletir.
Kapitalizmin insanlığa, doğaya ve iklime verdiği zararlar, bunlar üzerinde yarattığı tahribatlar saymakla bitmez. Zira sınırları yoktur. Sözgelimi, kapitalizmin bir başka ve çok önemli icraatı da ekilebilir topraklarda yarattığı yıkımdır. Toprakları kısırlaştırır, verim oranını her gün biraz daha düşürür. Gerektiğinde tohumla da oynar. Bu durum yağmur ve su sorunu ile birleşir, insanlığı dolaysız biçimde etkileyen bir kuraklık ve kıtlık sorunu ile yüz yüze getirir. Günümüzde çok ciddi bir soruna dönüşen gıda krizi ve açlık sorunu bunun ürünüdür, bunun ifadesidir. Burada da tarım tekelleleri uğursuz rollerini oynarlar.
Kapitalizmde çözüm yoktur, çözüm sosyalizmdedir
Dünyamız kapitalizmin tüm hoyratça ve sınırsızca sömürüsüne, talan ve yağmasına ve yıkımına rağmen hala ham halde işlenecek devasa yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahiptir. İşlenecek madenler de var, üretilecek enerji de. Dahası ileri düzeyde gelişmiş bir teknik ve bilimsel gelişme var. Muazzam bir deneyim birikmiş bulunuyor.
Ne var ki hala dünyamızda insanlığa, doğaya ve iklime dair çözüm bekleyen çok ciddi sorunlar da bulunuyor. Enerji, gıda ve su krizleri yaşanıyor. İnsanlığın da, doğanın da, gezegenimizin de geleceğini ilgilendiren, aşırı sıcaklık, soğuk hava dalgaları, aşırı yağışlar ve bunların neden olduğu sel felaketleri, biri diğerinden korkunç sonuçlar üreten fırtınalar ve tayfunlar, kuraklıklar, kıtlıklar, tarımsal ürün yetersizliği, susuzlukların yol açtığı hastalıklar ve ölümler gibi bitmek tükenmek bilmeyen sorunlar yaşanıyor. Hepsi de birbirine bağlı, birbirini üretiyor, tetikliyor. Hepsinin kaynağı da aynıdır, kapitalizm. Tümünün sorumlusu da petrol, doğalgaz, silah ve savaş tekelleridir. Ve tüm bu sorunlar bir bütün oluşturmaktadır. Birbirine bağlı biçimde sürekli olarak, her yıl binlerce, yüz binlerce ve milyonlarca insanın ölümüne yol açıyorlar.
Ve nihayet tüm bunlar aynı zamanda iklim değişikliğinin de sebebidir. Hiç kuşkusuz bu sorun da toplumsal ve sınıfsal bir yan taşımaktadır. Toplumsal ve siyasal tüm sorunlarda olduğu gibi bu sorunun da öncelikli muhatabı işçi sınıfıdır, komünistlerdir, toplumsal devrim partileridir. Bir diğer ifade ile devrimci sınıf partileridir. Toplumsal sorunlar toplumsal devrimlerle kalıcı biçimde çözüme kavuşturulabilir. Tam da bu nedenledir ki, bu sorun da “yeşilci” ve çevreci akımlara bırakılamaz, hiçbir gerekçe ile onlara havale edilemez. Günümüzde birçok yerde orta sınıf eksenli, sınıfsal kimlik yerine etnik, dinsel, cinsel kimlikleri esas alan, ekolojik sorunları neredeyse her şeyin önüne çıkartan ve tüm sorunların çözümünün bu siyaset temelinde yürütülecek mücadele ile elde edileceğini vaaz eden partiler ve akımlar da sahne almış bulunuyorlar. Elbette ki, orta sınıfın ufku ile sınırlanmış, çözümü düzen içinde arayan, buna uygun programa, mücadele yol ve araçlarına sahip olan bu parti ve hareketler sorunu köklü, kalıcı ve kesin biçimde çözemezler. Ancak geçici ve sallantılı, her an resmen veya fiilen geri alınabilecek çözümler bulabilirler ki, bunun adı ise sorunları süründürmektir. Bu çözümlerin ve bu çözümleri savunanların akıbeti ortadadır. Bir zamanlar popüler ve güçlü konumu ile Almanya’da ve dünyada etki yaratan Yeşiller Partisi deneyimi bilinmektedir. Bu parti zaman içinde çok temelli değişimler yaşayarak, günümüzde bir sosyal yıkım ve savaş hükümetine dönüşmüştür. Üstüne üstlük en iddialı olduğu ve onu güç haline getiren ekolojik sorunlarda da karşı safa geçmiştir. Örneğin mega kent projesi olarak sunulan ve kimi büyük tekellerin damgasını taşıyan, doğayı ve çevreyi tahrip edip yağmalayan Stuttgart’taki S-21 projesinin altında bu partinin de imzası bulunuyor.
Sonuç olarak, kapitalizm iflas etmiştir. Kapitalizm yalnızca öldürür ve yıkım yaratır. Onun dünyasında yaşanmaz. İnsanı ve doğayı merkeze koyan, insanlığın ihtiyaçlarından yola çıkan, insan yaşamını kolaylaştıran, her şeyin olduğu gibi bu alandaki ihtiyaçların da en ucuza mal edilmesini başaran, planlı, doğayla amaca uygun bir ilişkiye giren, onunla uyum içinde olan, insan ve doğanın sağlığına dikkat eden, insanlığın yaşanılabilir bir doğa ve dünya özlemini karşılayacak tek sistem sosyalizmdir.
Tam da bu nedenle küresel ısınmadan, iklim değişikliği sorununa insanlığı ilgilendiren tüm sorunlar çok net biçimde işçi sınıfının omuzlarındadır. İnsanlığın, doğanın ve gezegenimizin sorunları her zamankinden de çok üst üste gelmiştir.
Bir kez daha, yaşamak için sosyalizm!