Reklam şirketi işleten Gergana, "İnsanlar öfkeleniyor, çabuk harekete geçilmesini istiyoruz ama dinlemediklerini hissediyoruz. 'Sizi duyuyoruz' diyorlar ama tek duydukları ıslıklarımız ve davullarımız. Sözlerimizi dinlemiyorlar" diyor.
Kalabalıkların haykırdığı sözler gayet açık ve net; üç hece öne çıkıyor: Ostavka! (İstifa!)
Bulgar başkentinin her yerinde, belediyeye ait çöp tenekelerinde, Sofya Üniversitesi'nin kurucularının heykellerinde bu yazılı. Sokaklar bu kelimeyle inliyor.
Her geçen gün protestocular yeni sürprizler hazırlıyor: Pazar günü hava saldırısı sirenleri duyuldu, Pazartesi yağmur dansında kalabalıklar pankarları şemsiye gibi gökyüzüne tutup geleneksel şekilde uğuldadı.
İçişleri Bakanı Tsvetlin Yovchev, protestocuların ana talebinin karşılanmayacağını söyledi bana: "Hükümetin olası istifası krizin derinleşmesine ve ülkenin sarmal döngüye kapılmasına yol açar.
Diğer yandan, devletle sokak arasındaki bu açıklığın devam edemeyeceğini kabul ediyor: "Eğer protestonun uzun süre böyle sürmesini beklersek ve bu insanlar sorunlarının çözümü için gerçek mekanizmalar bulamazlarsa, bu radikalleşmeye doğru ilk adım olur."
Şiddet korkusu
Hükümeti öfkelendiren şeylerden biri, görüşmek veya suçlamak için bir protestocu lideri bulamamaları. Sosyal medyada beyin fırtınaları yaratıp belirli eylemler yapan, hükümetle alay eden, kendilerine sempatiyle yaklaşan yabancı elçilere teşekkür eden veya sadece protestocu arkadaşlarını eğlendiren çok sayıda grup türedi.
Liberal Stratejiler Merkezi'nden Daniel Smilov, bu hükümetin ayakta kalma şansının az olmasını üç nedene bağlıyor: "Protestoların uzun vadeli olması, protestocuların tek bir sade talep etrafında birleşmesi ve protestocuların ülke genelinde sevilmesi."
Son kamuoyu yoklamalarına göre, nüfusun % 58'inin hükümetin istifasını istediği belirtiliyor; protestoları düzenleyenler ise bu tahmindeki oranın çok düşük olduğunu iddia ediyor.
Hem hükümet, hem de protestocular sokakların radikalleşmesinden korkuyor.
İçişleri Bakanı, "En önemli grubu, bu politik sistemde temsil edilmemelerini ve adaletsizliği protesto etmek için kendiliğinden protestoya başlayanlar oluşturuyor" diyor ve hemen ekliyor: "Bu kişileri çok iyi dinlemeli ve protesto haklarını desteklemeliyiz."
Fakat şiddet arayışında olan başka bir grup olduğunu iddia ediyor bakan.
Parlamentonun önünde, 19. yüzyıl devrimcisi Vasil Levski'nin doğum günü olan Perşembe günü parlamento önünde düzenlenen bir etkinlik şu sloganla duyuruldu: "Halkın sabrı, geri dönülemez noktaya ulaştı."
Kendini "Dinazor çöreği" diye tanıtan bir kadının eklediği yorum şöyleydi: "Gelmek için elimden geleni yapacağım; oraya gelip onları fena pataklamak için."
Tichomir Gergov ise şöyle diyordu: "Beyzbol sopamla geliyorum."
Hükümetin bir planı yok
Bir önceki hükümet geçen Şubat ayında, ısınma masraflarıyla ilgili olarak başlayıp tüm yönetici seçkinlere karşı tepki dalgasına dönüşen protestolarla düşmüştü.
O zamanki ve şimdiki protestolar arasında birçok farklılık ve benzerlik var.
Şubat ayında sokağa çıkanlar daha yoksul ve umutsuzlardı. Şimdikilerse daha iyi durumda ve kendinden emin olanlar.
Şimdi daha çok mizah var. Altı kişinin ölümüne yol açan kendini yakma eylemleri sona erdi. Kış ve yaz aylarındaki protestoların ortak yanı ise politikacıların ve patronların ellerinin birbirinin cebinde olmasına duyulan tiksinti.
Bu gerginliğe son verilebilmesi için birkaç senaryodan söz ediliyor.
Kırılgan zemindeki hükümeti destekleyen parlamento partileri arasında çatlaklar beliriyor.
Fransız ve Alman elçiler ortak açıklama yaparak hükümeti eleştirdi. Cumhurbaşkanı da güvenini yitirdiğini söyledi. Amerikan, İngiliz ve diğer ülkelerden elçiler perde arkasında faaliyette. Brüksel'de ve Avrupa Sosyalist Partisi'nde, sosyalistlerin desteklediği hükümetin en sağcı parti Ataka'nın oylarıyla iş başına gelmesinden kaynaklanan huzursuzluk var.
Seçim barajı meselesi
Protestocular, "sosyalistlerin, liberallerin ve köktenci milliyetçilerin koalisyonu" diyerek hükümetle dalga geçiyor.
Hepsinden önemlisi, ulusa bir plan sunmaktan aciz olan hükümet güçsüz gözüküyor.
İçişleri Bakanı dürüstlükle, "Bu aşamada hiçbir belli plan yok" diye kabul ediyor durumu.
Hükümet, yeni seçimlerin parlamentoda benzer bir çıkmaz yaratacağını savunuyor.
Yorumcular ise bunun pek de doğru olmadığı görüşünde. Seçim barajının düşürülmesiyle parlamentoya daha çok partinin girmesinin hem temsiliyeti artıracağını hem de daha fazla koalisyon seçeneği sağlayacağını söylüyorlar.
Ayrıca, protestocuların deyişiyle ülkeyi yöneten "mafyanın", yani zengin işadamlarının siyasetten uzaklaştırılmasını öngören bir ahlak yasası, iktidardakilerle halk arasındaki uçurumu daraltabilir.
BBC Türkçe / 18.07.13