ABD seçimleri ve burjuva demokrasisinin çürümüşlüğü

Seçim kampanyası boyunca ortalığa saçılan pislikler sermayenin egemenliğini gizleyerek ona temsili demokrasi görüntüsü sağlaya burjuva demokrasisi denilen maskaralığı deşifre etti.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 11 Kasım 2016
  • 08:55

ABD 'seçimleri' tamamlandı. Seçim sonuçları araştırma şirketlerinin tahminlerini boşa çıkarttı. Her nesneyi satmaya çalışan ve ondan para kazanmayı ilke edinen finans kapitalin rantçılarını da boşa çıkardı. Vurguncular Clinton’a karşı Trump iddiasına bire beş yatırtmışlardı.

Seçim kampanyası boyunca ortalığa saçılan pislikler sermayenin egemenliğini gizleyerek ona temsili demokrasi görüntüsü sağlaya burjuva demokrasisi denilen maskaralığı deşifre etti. Paranın, hem de ortalama bir ülkenin bütçesine karşılık gelen milyar dolarların su gibi akıtılması bir yanda, belden aşağı vurmalar, sızdırılan e-mailler, ses kayıtları, FBI'ın devreye girmesi, yolsuzluk ve “vatana ihanet” suçlamaları birbirlerini tamamladılar. Burjuva değerlerinin, sermayenin içerisinde yüzdüğü çürümüşlüğünün kanalizasyonlardan çok daha berbat bir şekilde kirlenmiş olduğuna ve etrafa dayanılmaz iğrenç kokular saldığına bu seçimler kampanyasında da tanık olduk.

'İki partili' tek parti sistemi

Bu seçimler kampanyasında da kadınlardan göçmen ve yoksullara, eşcinsellerden siyahilere, Latin Amerika ve Asyalılara kadar uzanan geniş bir kesime yönelik aşağılama ve ırkçı söylemler seçimlerin değişmez konuları oldular. Kimin Suriye’yi daha çok yıkıp-yakarak “barışı” sağlayacaklarına dair söylenenler, hükümette kim olursa olsun kapitalist sistemin temel politikalarının değişmeyeceğinin belgesi oldu. Başka konularda demagojik çıkışlar yapma olanağına sahip olan Clinton-Trump ikilisinin, emperyalist savaş ve barış konularında aynı frekanstan konuşarak, sahiplerinin sesini dillendirmeleri de “durum değişikliği” bekleyenlerin beklentilerini boşa çıkarttı.

Suçlamalar kendi hikayelerine dayanıyordu

Karşılıklı olarak birbirleri hakkında gerçekleri söyleyerek, karşılıklı 'utanmaz', 'arsız', 'dolandırıcı', 'onursuz' ve 'şehvet düşkünü' suçlamaları da finans kapitalin sirk meydanına sürdüğü her iki temsilcisinin de iliklerine kadar kana ve dolandırıcılığa bulaşmış, inandırıcılığı olmayan basit birer kuklalar olduklarının ek bir belgesi oldular.

“Demokrasi” gereği seçim meydanı ve TV ekranlarında aylar boyunca birbirlerine demediklerini bırakmayan bu zavallı kuklalar, seçimlerden sonra büyük bir yüzsüzlükle (onlar 'olgunluk' diyorlar) söylenenleri ve söylediklerini yutup, bütün bu çirkeflikleri “demokrasinin” zaferi olarak kutsayıp sarmaş-dolaş oldular.

Sıra yeni başkanı kutsamakta

Seçimlerden sonra kapitalist dünyanın devlet ve hükümet temsilcileri, “demokrasinin” bir zaferi olarak ABD seçimlerini kutsayarak, yeni “seçilen” başkanlarını kutlayıp, iyi dileklerde bulundular.

Kim kazanırsa kazansın, kapitalist sistemin temel politikalarında bırakalım köklü olmasını, önemli bir değişiklik bile olmaz. Kapitalizmin ve onun sermaye devletlerinin yüzlerce yıllık tarihi bu gerçeğin kanıtlanmasının da tarihi olmuştur. Ekonominin yoğunlaşmış ifadesinden başka bir anlamı olmayan politika, elbette burada söz konusu olan burjuva politikalar her durumda tekelci kapitalizmin ihtiyaçlarını karşılamanın hizmetinde olmuştur. Bireylerin ve burjuva partilerinin yönetme ve manevra alanları her durumda kapitalist sistemin içerinde bulunduğu konjonktürel durum tarafından koşullanmıştır.

İpler sahibinin elinde

Seçim zaferinden sonra ilk konuşmasını yapan Trump’ın, “Kusura bakmayın geciktim, karmaşık iş, çok karmaşık” sözleriyle başlayıp, aşağılamak için hiçbir sıfatı kullanmaktan sakınmadığı Clinton’a ülkeye verdiği büyük hizmetlerden dolayı teşekkür etmesi bu kuklanın iplerinin de kimlerin elinde olduğunu göstermesi bakımından anlamlıdır. Yine, “Irk, din ayrımı yapmadan tüm vatandaşların başkanı olacağını”, “en yetenekli vasıflı insanları bütün dünyada arayıp bulup bir araya getireceğini” vurgulaması da seçim kampanyası dönemi boyunca temel aldığı ırkçı söylemleri yumuşatması için iplerinin çekildiğini gösteriyor.

Türkiye’de ulusalcılar, Avrupa'da faşist partilerde Tump heyecanı

Obama'nın seçildiği dönemi Ortadoğu’da ve dünyada barışın miladı olarak kutlayan ülkemizdeki liberal dalkavuklarının yerini, Trump'ın seçilmesinden sonra, bu defa onun muhtemel bakanları olarak görev alacak olanların “Atatürk hayranlığı”nı övmeleriyle yer değiştirdi. Ulusalcıların değişik tonları Trump etrafında huşu içerisinde dizilmeye başladılar. Bu hızla giderlerse, Trump'u laikliğin bekçisi ilan etmeleri için çok beklemeyeceğiz gibi gözüküyor.

Hollanda'nın faşist Özgürlük Partisi'nin (PVV) lideri Geert Wilders “Amerikan halkı ülkesini geri aldı”, İngiltere’deki faşist UKIP’in eski lideri Nigel Farage, Trump'ın seçim başarısını Brexit referandumuna atıfta bulunarak “2016 iki büyük siyasi devrimin yılı gibi görünüyor” sözleriyle kutsadı. İtalya Başbakanı Matteo Renzi, Donald Trump’ın başkanlığa tekeller tarafından atanmasını kutlarken “Bu yeni siyasi durum diğer unsurlarla birlikte yeni bir siyasi dönem içinde olduğumuzu gösteriyor” dedi.