Ankara’daki işbirlikçilerle bazı gerilimleri olsa da, Amerikalı yetkililer Türkiye’nin önemini sık sık hatırlatıyorlar. Asker ya da sivil, emperyalist ABD rejimi adına konuşanlar her fırsatta Türkiye’nin NATO üyeliğine vurgu yaparak, kendileri için taşıdığı “önemi” dile getiriyorlar.
Bu hatırlatmalar boşuna yapılmıyor elbet. Suriye politikasını PYD/YPG güçlerine dayanarak yürütmeye çalışan ABD, saraydaki işbirlikçilerinin tepkisini hafifletmeye çalışıyor. Perde arkasında gerçekleşen pazarlıklara ek olarak, basın önünde yapılan açıklamalarda da bunu gözeten Trump yönetimi, “bize biraz süre tanıyın, işlerimiz bitince PYD’ye verdiğimiz desteği çekeceğiz. Müsterih olun” mesajını saraydaki işbirlikçilerine iletiyor.
***
Washington’daki efendilerinden gelen bu açıklamalar, “muteber işbirlikçi” olmak için can atan AKP şeflerini kısmen de olsa rahatlatıyor. Ancak Kürt halkına düşmanlık ve bu halkın kazanımlarını ortadan kaldırma histerisi, dinci-faşist AKP-MHP koalisyonunu rahat bırakmıyor. Bu dinci-ırkçı koalisyonun -Kürtlerle ilişkiler dışında- ABD ile sorunu yoktur. Yine de bu “pürüz” ortadan kaldırılmadan, aralarındaki gerilimin ortadan kaldırılması kolay görünmüyor.
PKK liderleri için ödül koyan ABD, Ankara’daki işbirlikçileri teskin etmek için yeni adımlar da atıyor. Cumhuriyet’te yer alan bir haberde Amerikalı bir yetkilinin şu sözleri aktarıldı; “Cumhuriyet muhabirinin de aralarında bulunduğu bir grup gazeteciye açıklamalar yapan ABD’li üst düzey bir yetkili, uzun süre yaşanan krizin ardından Pastör Brunson’ın serbest bırakılmasından bu yana Türkiye-ABD ilişkilerinin yumuşama evresine girdiğini belirtti.”
ABD’nin bu ve benzer açıklamalarla AKP şeflerini teskin etmeye çalıştığı açık. Ancak “efendi-uşak” temeline dayalı ilişkileri her iki tarafın sürdürmekten yana olduğu da bir sır değil. Görünen o ki efendi, küçük jestler eşliğinde uşağa bir süre sabretmesini telkin ediyor.
***
Amerikalı yetkilinin açıklamasının önemi, ABD-YPG ilişkileriyle ilgili sözlerde daha da belirginleşiyor.
İsmi açıklanmayan yetkili ABD’nin YPG ile ilişkisini ise şöyle anlatıyor: “YPG ile Suriye’de IŞİD’i yenilgiye uğratma stratejimiz çerçevesinde bir ilişki kurduk. Bu ilişki, IŞİD’i yenilgiye uğratma amacıyla kurulmuş geçici, taktiksel ve eylem odaklı bir ilişki. YPG ile olan ilişkimizle, Türkiye ile olan ilişkimiz arasında fark var. Türkiye bizim NATO müttefikimiz, on yıllardır süren ortaklığımız var. NATO anlaşması uyarınca gerektiğinde bizim evlatlarımız sizin ülkeniz için, sizin evlatlarınız bizim ülkemiz için can verir. ABD’nin YPG ile kurduğu ilişki ile Türkiye ile olan ilişkileri karşılaştırılamaz bile.”
“IŞİD’e karşı savaş” safsatası bir yana bırakılırsa, Amerikalı yetkilinin ABD-YPG ilişkilerine gerçekçi bir tanımlama getirdiğini kabul etmek gerek. Bu bağlamda açıklamanın hayırlı olduğu söylenebilir. ABD emperyalizminin Suriye’ye Kürt halkının hakları veya talepleri için gelmediği, ancak bu kadar net bir şekilde ifade edilebilir.
Ezilen halkların sorun, talep ya da kazanımlarının emperyalistleri ilgilendirmediği elbette bir sır değildi. Yine de bu gerçeğin Amerikalı bir yetkili tarafından bir grup gazeteciye anlatılması önem taşıyor. Zira Kürt hareketinde halen ABD’den medet uman çevreler olabiliyor.
Amerikalı yetkilinin açıklamaları, ezilen halkların emperyalistlere bel bağlayarak özgürleşebilecekleri beklentisinin ham hayalden başka bir şey olamayacağını bir kez daha kanıtlamıştır.
Ortadoğu’da her sorun bölgeseldir. Dolayısıyla çözümler de bölgeseldir. Bundan dolayı ezilen halkların özgürlüğe kavuşabilmesi için bölgenin diğer halkları, emekçiler ve ilerici devrimci güçlerle birleşik direnişin örülmesi hayati bir önem taşımaktadır!