Yolun sonu görünüyor

Rezervler eriyor, turizm bitti, ihracat neredeyse durdu. Ucuz kredilerle piyasa liraya boğuldu ancak yatırımlar artmıyor. Dağıtılan krediler ise döviz talebini yükseltiyor. Dış borç ise aynen duruyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 05 Ağustos 2020
  • 14:24

2018 yazında yaşanan ve Rahip Brunson krizi olarak adlandırılan krizin ardından 2 yıl geçti. Ancak ekonomi toparlanmış değil. 2019’un ilk yarısında küçülen ekonomi ikinci yarıda faiz indirimleriyle hareketlendirildi. Böylece geçen yıl ağustos başında bankaların 2,40 trilyon TL’ye kadar düşen toplam kredi hacmi yıl sonunda faiz indirimleri sayesinde 2 trilyon 542 milyar TL’ye kadar yükselmiş oldu.

Yılın ikinci yarısında ekonomi büyüdü ancak bu piyasaya sürülen 142 milyar lira borç ile finanse edildi. 2020’ye ise daha fazla büyüme hedefiyle giren hükümet “düşük faiz politikasına devam” dedi. Mart ayında başlayan koronavirüs salgınına karşı alınan temel tedbir de yeni kredi paketleri oldu.

Geçen yıl 2,4 trilyon TL olan, yıl sonunda 2,54 trilyon TL’ye yükselen toplam kredi hacmi 17 temmuz 2020 itibariyle 3,19 trilyon TL’ye kadar çıkmış durumda. TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 11,7 ama piyasaya krediler yoluyla sürülen para hacmi yüzde 32,9 artırılmış durumda. Fazla para ise yatırımları değil döviz ve altın talebini artırıyor. Yılın ilk çeyreğinde piyasaya sürülen bunca paraya rağmen yatırımlar önceki yıla göre yüzde 1,4 azaldı. Rezervler eriyor, açık pozisyon korkutuyor.

Bu esnada düşük faize karşı döviz kuru piyasaya döviz enjekte ederek baskılanmaya başladı. Bu süre içinde Merkez Bankası’nın rezervleri eridi, kamu bankalarının döviz açık pozisyonu arttı. Bu yıla 81,2 milyar dolarlık brüt döviz rezerviyle giren Merkez Bankası’nın 17 Temmuz 2020 itibariyle brüt döviz rezervi 49,2 milyar dolara inmiş durumda. Üstelik rezervler içinde zorunlu karşılıklar ve swap gibi rezervlerde emaneten bulunan varlıklar çıkıldığında rezerv büyüklüğü eksi 31 milyar dolara kadar geriliyor. Kamu bankalarının döviz açık pozisyonu ise 10 milyar doların üzerinde.

Dış ticaret açığı artıyor

Normal şartlar altında yaz aylarında inşaat, turizm ve ihracat gelirleriyle toparlanan ekonomi salgın nedeniyle bu kaynağından da mahrum. Geçen yılın 34,5 milyar dolarlık turizm geliri en olumlu tahminle yüzde 70 oranında azalacak. İnşaatta mayıs ve haziranda konut faiz indirimleri sayesinde toparlanma olsa da bu ihracata yansımıyor. Salgınla beraber ülkenin ihracatı Ocak-Haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15 oranında azaldı. Ülke ekonomik olarak küçülmesine rağmen dış ticaret açığı ocak-haziran döneminde önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 73 oranında arttı.

Sermaye çıkışı cabası

Tüm bunları ülke halkı gibi yurtdışındaki yatırımcılar da takip ediyor. Ocak-Mayıs döneminde net 9,8 milyar dolarlık yabancı sermaye çıkışı yaşandı. Önceki yılın aynı döneminde 14,6 milyar dolar yabancı sermaye girişi olmuştu. Yabancılar hisselerini satıyor, mevduatlardan çekiliyor ve güvenli limanlara kaçıyor. Hemen hemen her gün Financial Times, Wall Street Journal gibi yayınlarda Merkez Bankası’nın rezervlerinin haberi yayımlanıyor. Toplam rezervlerin yüzde 68’inin emaneten tutulan swaplar olduğu biliniyor. Sonbahara doğru bir finansal kriz söylentisi de bu veriler ışığında yazılmaya başlandı.

Kamu maliyesinde de işler yolunda değil, 2018’in ikinci çeyreğinde 296 milyar lira olan kamu net borcu bu yılın ilk çeyreğinde 782 milyar liraya kadar yükseldi. Albayrak döneminde kamu net borcundaki artış yüzde 164. Salgınla beraber bu sayının 1 trilyon lirayı bulduğu tahmin ediliyor ancak henüz resmi veriler açıklanmış değil.

Borsa kralı Nasrullah Ayan: 94 krizi'ndeki rakamlar çok küçüktü

Bu koşullar altında Londra piyasasından olumsuz haberler de gelmeye başladı. Dün Londra swap piyasalarında TL işlemleri için istenen faiz yüzde 1000’i aştı. TL swap faizi son tam günlük işlemin yapıldığı bayram öncesi 29 Temmuz’da yüzde 6,8 seviyesindeydi.

Bu gelişmenin Türk bankalarının Londra’ya lira vermeyerek kıtlık yaratması böylece lira satışının durdurulması için yapıldığı söylentiler arasında. Konuyu piyasa uzmanı olan ve “Borsa Kralı” lakaplı Nasrullah Ayan ile konuştuk. Ayan’ın analizleri kısa vadede son derece olumsuz. Ekonomi yönetimi ise aynı derecede hatalı. Londra’da swap piyasasında TL faizinin yüzde 1000’i aşmasına ilişkin Nasrullah Ayan’ın yorumları şu şekilde;

“Güya dışarıyı terbiye ediyoruz. Bir gün kalkıyoruz dışarıya swapları açtık diyoruz, öbür gün kalkıyoruz, swapları kapıyoruz. Swap kanalını kapatınca 3 gün sonra faizler yükseliyor, o zaman da ‘dur, o kadar da değil’ diyoruz. Kur başını yukarı kaldırınca yurtdışına lira göndermeyi bir biçimde engelliyoruz. ‘Liraları olmasın ki satamasınlar böylece kuru dengede tutarız’ diyoruz. Türk Lirası olmayınca ellerinde dolar da alamazlar diye düşünüyoruz. Facia olan şu buna bir de inanıyoruz. Hükümetin tek yaptığı piyasalarla oynamak. Tek derdi var, bilançoların bozulmaması için, ekonomi kötüye gidiyor imajı oluşmaması için dövizi baskılamak. Doları sabit tutmanın yolu da bu tip oyunlardan geçiyor. Biz de her gün yeni bir oyun keşfediyoruz.”

Nasrullah Ayan’ın açıklamalarından ekonomik gidişatın sürdürülebilir olmadığı anlaşılıyor. Nereye kadar sürdürülebilir sorusuna ise Ayan şu cevabı veriyor;

“Bu artık tadını kaçırmış durumda. Yabancılar Oxford’da öğrendiklerini bizde uygulayabilirler sanıyor. Ancak bizim ekonominin kurallarıyla bir ilgimizin kalmadığını anlamıyorlar. Her sabah birisi geliyor ‘bugün şu fikrim var’ diyor, o gün o fikir uygulanıyor. O gün kurtuluyor yarına Allah kerim. Örneğin bir sabah uyanıyoruz döviz mevduatlarında zorunlu karşılıkları yüzde 3 artırdık diyoruz. Yani bankalara diyor ki Merkez Bankası, bana 9 milyar dolar getir. Yoksa git dışarıdan borçlan. Bankaların da yüzde 50’si yabancıların elinde olduğu için yabancılar bize oradan para versin diye uğraşıyoruz. Zorla istiyoruz tabii. Ben kısa vadede bir ‘keskin kılıç’ bekliyorum, bir şey yapacaklar ama yorumlarım çok spekülatif olur, burada yorum yapmayayım.”

Ayan, yolun sonuna gelindiğini düşünüyor ve bunun döviz yokluğu ve Merkez’in rezervlerinden kaynaklandığını söylüyor. Ayan’ın rezervler ve döviz yokluğu konusunda yorumları şunlar;

“Yolun sonuna geliyoruz. Bunu hem Merkez’in rezervlerinden hem de piyasadaki döviz yokluğundan anlıyoruz. Bankadaki döviz kuru ayrı, piyasadaki kur ayrı. Arasında yüzde 1,5 kadar fark var. Bu demek oluyor ki, millet fiziki dolar almaya başladı. Bir koyundan bir post çıkarılır. Bizimkiler bir koyundan 7 post çıkardı, 8’inciyi çıkarmaya uğraşıyor. Bu sıkışmayla nereye kadar gidebilir?”

Nasrullah Bey, aynı zamanda 1994 Krizi’nden de sert şekilde etkilenmiş bir iş insanı. 94 ve 2001 krizi’yle bugün yaklaştığı düşünülen krizi kıyaslamasını istediğimizde ise Ayan şu yorumu yapıyor;

“Ben 80 öncesini de yaşadım, 94 krizinde battım. 1,5 yıl önce bu sıkıntılar başladığında 100-150 milyar dolara ihtiyacımız olduğunu hesaplıyordum. Şimdi 200-250 milyardan aşağısı kurtarmaz. 94 kriziyle bugünün büyüklük açısından hiç ilgisi yok. Çünkü 94 krizinde rakamlar çok daha küçüktü. Şimdiki rakamlar 50 katı nereden bakarsan bak. Bir de 94’ten 2000’e kadar iktidarlar bir halt işlerlerdi, sonra bürokratlara bu işi çözün derlerdi. Şimdikiler hata yaptıklarını kabul etmiyorlar.”

İktisatçı yazar Mustafa Sönmez: Cephane tükendi

Mustafa Sönmez’e de sorduk. İki uzman ismin yorumları birbirine paralel. Sönmez ucuz ve bol krediyle iç talep yaratıp ekonominin ısıtıldığını sorunun temelinde bunun yattığını söyledi. Konuya ilişkin Sönmez’in youmları şu şekilde;

“Haziran’dan bu yana ucuz kredi dağıtarak bir iç talep yarattılar. Gerçekten de bu sayede pandemi aylarında düşen kapasiteleri bu krediler harekete geçirdi. İSO’nun PMI verileri yükseliş eğilimine girdi. Bu anlamda ekonomide bir ısınma var. Ama bu ısınma beraberinde ciddi bir döviz talebi de getirdi. Ancak dışarıdan bu talebi karşılayan döviz yok. İhracat yok, turizm gelirler neredeyse yok. Bir yandan da ithalatın devam etmesi gerekiyor. Üstüne bir de döviz rezervleri de eriyor. Bunu da takip ediyorlar dışarıdan. Mevcut rezervlerin swapla doldurulduğunu da görüyorlar. 12 ayda çevrilmesi gereken dış borç yükümlülüğü de belli. Üstüne bir de yabancı sermaye girişi yok tersine bir de çıkış var. Dolayısıyla yatırımcılar da bunu çevirmenin kolay olmayacağını hissediyorlar”.

Yaklaşan bir finansal gerilim olduğunu hatırlattığımız Sönmez bu öngörüye ilişkin şu yorumu yaptı;

“Hadise bir çöküş meselesinden çıktı. Son 2 yıldır kademe kademe gelişen, sonunda da neredeyse kanıksanan bir şey artık kriz. Bu aşamada ne bekleyebiliriz, örneğin döviz kuru fırlaması. Kur kontrolden çıkar, baskılamak için de swap kaynağı bulamazlar veya yetmez. Böyle bir kriz yaşar mıyız bilemiyorum, ancak rezervlerdeki swap oranı yüzde 68’e vardı. Onun için pes edebilirler mi acaba diye de geçiriyorum aklımdan. Yani ‘kuru serbest bırakalım, nereye giderse gitsin, yeni oluşan seviyeye bakalım ve onunla baş etmesini öğrenelim’ gibi bir düşünceleri olabilir. Çünkü bu tabloyu devam ettiremezler, herhalde dışarıdan gözlem yapanlar da bunu görüyorlar. Yani nereye kadar böyle gidebilir ki.”
Türkiye’de kriz algısı döviz kuruyla paralel ilerliyor.

Sönmez bu konuya ilişkin de şunları söylüyor;

“Bu tablonun sürdürülebilir olmadığı ortada. Artık sürdüremedikleri noktada dövizi bırakacaklar. Artık yeni fiyat neresi olur, 7 lira mı olur, 7,5 lira mı olur bilemiyoruz. Ancak dövizin yeni fiyatının ortaya çıkardığı manzarayla baş etmeye çalışacaklar. Hükümetin elinde ne cephanesi var onu da bilemiyoruz. Swap cephanesi son 2 yıla kadar hiç kullanılmamıştı, artık onun da sonu geldi. İhtiyat akçesi vardı, o bitti, faiz düşürme işinin de sonuna gelindi. Bu yüzden yolun sonuna gelindi diyorum”

Kaynak: BirGün