"Bir şeyin olmadığını bildiren haberler her zaman ilgimi çekmiştir, çünkü bildiğimiz gibi, bilinen bilinenler vardır; yani bildiğimizi bildiğimiz şeyler. Bizler 'bilinen bilinmeyenler' olduğunu da biliriz; yani bilmediğimiz bazı şeyler olduğunu biliriz. Fakat bir de bilinmeyen bilinmeyenler vardır -bilmediğimizi bilmediklerimiz. Ve eğer ülkemiz ve diğer özgür ülkelerin tarihlerine bakacak olursanız, zorluk taşıyanlar bu son kategoridekilerdir."
ABD'nin eski savunma bakanı Donald Rumsfeld'in 12 Şubat 2002'de savunma bakanlığı brifinginde Irak'ın 'kitle imha silahları' ve 'terörist gruplarla ilişkilerine' dair kanıtlar sorulunca sarf ettiği bu cümleler, 'bilinmeyen bilinmeyenler' (unknown unknowns) kısaltmasıyla tarihe mal oldu.
Bu ifadelerin, 21. yüzyılda 'zeitgeist'i tanımlar hale gelen 'post-truth' (gerçek ötesi) mefhumunun, 2016'da Oxford Sözlüğü'ne girmesinden çok öncesinde ikonlaşmış olması gerekirdi. Ne ki, Irak'ın yalanlarla işgal ve talanına dair büyük Amerikan manipülasyonuna işaret eden ciddi sonuçları yerine, alay konusu edilip unutturuldu.
Koronavirüs'ün bilinmeyenleri...
Rumsfeld gitti, mantığı 20 yıl sonra yeniden devrede. Bu kez hedef ABD'nin en büyük rakibi Çin. Küresel Kovid-19 pandemisi ile geçen 1.5 yılın sonunda koronavirüsün kökeni üzerinden 'bilinmeyen bilinmeyenler' yeniden pişiriliyor.
Batı basınında Amerikan istihbaratının isimsiz yetkililerine dayandırılarak haberler sökun ediyor. Temel anlatı şöyle: 'Virüsün Çin'in Vuhan'daki laboratuvarından sızdığına dair kanıt yok. Fakat şeffaflık olmadan bu sızıntıyı dışlayamayız da...'
Aslında bunları eski ABD Başkanı Donald Trump geçen sene söylemişti. 'Çinli virüs', 'Vuhan virüsü' deyip durdu. ABD'yi BM'ye bağlı Dünya Sağlık Örgütü'nden (DSÖ) bile çıkarttı. Tabii kendisi muteber bulunmadığı gibi 'yol yordam' da bilmiyordu. Şimdi 'yol yordam' bilen Biden yönetimi var. Biden ABD'yi DSÖ'ye geri döndürüp yeniden 'itibarlı güç' kılmak için kolları sıvamışken, işler 'yol yordama uygun' icra ediliyor.
ABD, Avustralya, Almanya, Japonya, Britanya, Rusya, Hollanda, Katar ve Vietnam'dan uzmanlarından oluşan bilim heyeti bu yıl başlarında Çin'e giderek soruşturma yürüttü. Dış ülkeden gelenleri 'karantinaya' sokmakta mahir Batı ülkeleri uzmanlar araştırmaları öncesinde 'karantinaya' alınınca kazan kaldırdılar. Heyet Vuhan Viroloji laboratuvarı, meşhur canlı hayvan pazarı dahil olmak üzere çalışmalarını tamamladı. Şubat ayında raporlarını açıkladı. Komplo teorilerini dışladılar ve kanıtların, virüsün yarasalarda yahut pangolinlerde ortaya çıktığı, evrimleşerek aracılık rolü oynayan taşıyıcı bir hayvandan bulaştığına işaret ettiğini belirttiler. Tedarik zincirini araştırırken izinin sürülmesi gereken hayvanlarla ilgili olası ipuçlarına ulaştıklarını aktardılar. Laboratuvar sızıntısına dair daha fazla araştırmaya gerek olmadığını belirttiler. Vuhan'da Aralık 2019'dan önce virüsün var olduğuna dair kanıt olmadığını da...
DSÖ Genel Direktörü Ghebreyesus bu komplolarla uğraşmak yerine pandemiye odaklanmak istiyordu. Ne ki, en başta Biden yönetimi ve az sayıda bilim insanı rapora tepki gösterince, 'virüsün kökenine dair tüm hipotezlerin masada olduğunu' açıklamak zorunda bırakıldı.
Laboratuvardan kaçış teorisine dönüş
İki ay sonra 23 Mayıs'ta Wall Street Journal'de 'bilinen bilinmeyenler' ortaya atılıvermişti. Gazete, isimsiz ABD istihbarat yetkililerine dayanarak SARS-CoV-2'nin 'laboratuvardan kaçış' teorisini devreye soktu. İddiaya göre Vuhan Viroloji Enstitüsü'nden üç uzman Kasım 2019'da mevsimsel gribe benzer şikayetle hastaneye yatmıştı.
ABD ana akımı seferber oldu, ABD yönetiminin yeni kanıtlar bulduğu şüphesini tetikleyen yazılar birbirini izledi. 25 Mayıs'ta ABD Sağlık Bakanı Xavier Beccrra, BM Dünya Sağlık Asamblesi'nde şeffaf soruşturma talep ediyordu.
Ve 'baskı altındaki' Biden 26 Mayıs'ta açıklamayı yaptı. Zaten çoktan harekete geçmişti! Martta Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ı, istihbarat toplumunun Kovid-19'un kökenlerine dair analizi güncelleyerek raporlaması ile görevlendirmişti. WSJ'ye sızdırılanlara atfedilecek şekilde "ABD istihbarat topluluğu iki olası senaryo üzerinde birleşiyor ancak kesin sonuca ulaşabilmiş değiller" dedi. 90 gün içinde rapor istediğini belirtti.
ABD'nin yardımına Britanya istihbaratı da koşmuş vaziyette. Britanya medyası da hareketlendi, istihbarat virüsün Çin'in Vuhan laboratuvarından sızdığına inanıyordu. MI6'nın eski şefi Richard Dearlov, kanıtların 'muhtemelen' Çin tarafından yok edildiğini öne sürdü. Hangi kanıta dayandığının ne önemi vardı! Hem geçen sene iddialar Trump'ın tuhaflığı yüzünden güme gitmişti!
Böyle bir kampanyada 'bilim insanı' olmadan olmaz. Onlar da Çinli bilim insanlarını 'tersine mühendislikle' virüsü yarasalarda gelişmiş gibi göstermekle ve kanıtları yok etmekle suçladılar. 1 Haziran'da bu kez ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) eski Başkanı Scott Gottlieb, "Aslında bu tür laboratuvar sızıntıları her zaman oluyor. ABD'de bile talihsizlikler yaşadık" deyiverdi. Bu arada ABD sosyal medya platformu Facebook, daha önce 'komplo' diyerek sildiği paylaşımları bu kez silmeyeceğini açıkladı. Facebook'un yasaklısı Trump'ın hemen atlayıp, "Şimdi herkes benim Çinli virüs derken ne kadar haklı olduğumu kabul ediyor" demesi mevzuyu tamamlayan ironi.
Çinlilerin işi zor
Çinliler bir çığ gibi büyüyen bu 'istihbarat' yığınını karşılamaya çalışıyorlar. Koronavirüsle ilgili Vuhan'dan önce İtalya ve İspanya'da da virüse raslandığına dair bilim insanlarının bildirimleri araştırılır mı bilmem. Pekin bir yandan çaresizce Amerikalıları 'bilime davet ediyor'. Diğer yandan da 2019'da Kuzey Virginia eyaletini kasıp kavuran gizemli solunum yolları hastalığı ve Wisconsin eyaletinde e-sigara kaynaklı hastalığın salgına dönüşmesiyle ilgili izahat isteyerek hamle yapmaya çalışıyor. ABD'nin daha önce kapatılmış Fort Detrick'teki kötü şöhretli askeri laboratuvarının soruşturulması gerektiğini söylüyor.
Doğrusu daha önce 'internetten zararlı dezenformasyon olarak sansürlenmesi gereken delice komplolar' tutumundan 'akılcı kanıtların var olduğu ciddi ve makul olasılığa' hızla geçiş yapmış Amerikan medyası karşısında işleri bir hayli zor.
WSJ haberinin muhabirinin yeni mantar bulutu mu?
Peki ABD'de bu dalgalanmayı başlatan WSJ haberini yazmış muhabir kim dersiniz? 8 Eylül 2002'de Saddam'ın nükleer silah elde etmeye çalıştığına dair yalan makalenin Judith Miller ile birlikte eş yazarı Michael R. Gordon. Irak işgaline giden süreçte meşhur 'mantar bulutu' o hikayeden üretilmişti. Tabii Irak'ta kitle imha silahları bulunamayınca NYT 2004'te 'yanlış bilgi' tuzağına düştüklerini duyurmak zorunda kalmıştı. İmalatın kaynağı eski başkan yardımcısı Dick Cheney'in ofisiydi.
Miller'ı itibarsızlaştıran olay Gordon'a hiç dokunmadı. O 'saygın' bir Pentagon muhabiri olmayan devam etti. Hatta en son Nisan 2014'te Maidan darbesi sırasında Donbass'ta 'muvazzaf Rus askerleri' bulunduğu iddiasıyla bir makale daha yazdı. Dört gün sonra NYT 'kamu editörü', Gordon'ın haberindeki iddiaları geri çekmek zorunda kaldı.
Biden'in muteberlik halleri
Trump 'Çinli virüs' dediğinde beğenmeyenler, geçen hafta Çin lideri Şi Cinping ile uzun yolculuklarına dayanarak "Çin 15 yıl içinde ABD'ye sahip olabilir" buyuran Biden'ı muteber görüyor. Biden'a göre Amerika 'tanrının verdiği hakları korumak için var olan devletin' varlığı sayesinde 'eşsiz' ve 'yenilmezmiş'.
Hakikaten öyle mi yoksa? Devletiyle medyasıyla Çin'e karşı ABD'nin avantajı 'bilinen bilinmeyenler' mantığını işlemekteki mahareti. Kapitalist alemin insanlarına ÇKP gibi 'şeytanlaştırılacak' bir sunum da varken, tek yapılması gereken şüpheleri canlı tutmak.
Kıssadan hisse... İnsanlığın başına ne bela geliyorsa, hafızasızlıktan. Tersinden 'dünya hafızası olanların acı içinde yaşadığı yer' desek belki yeridir.
BirGün / 07.06.21