Türkiye’nin idam tarihi- 6 Necati Vardar, Seyit Konuk ve İbrahim Ethem Coşkun’un idamı
“Her ölen pişman ölmez”
Eğer bir gecede üç işçi idam ediliyorsa ve arkalarından koğuş
Eğer bir gecede üç işçi idam ediliyorsa ve arkalarından koğuş arkadaşları Ozan Öncü "Her ölen pişman ölmez" diye yazıyorsa, bir bakmak lazım 13 Mart 1932 tarihinde neler olduğuna. Eğer bir gecede üç işçi idam ediliyorsa ve içlerinden birisi henüz yüzüne jilet değdirmemiş kadar gençse, hafızalarımızı tazelememizde fayda bulunuyor. Ben ne zaman, TKEP üyesi oldukları ve kimi eylemlere karıştıkları gerekçesiyle 13 Mart 1982'de İzmir’de idam edilen üç işçiyi düşünsem, nedendir bilinmez, Amerika’da 22 Ağustos 1927'de asılarak idam edilen Sacco ile Vanzetti gelir aklıma. Onlar 'harbi' işçilerdi; tıpkı İbrahim Ethem Coşkun, Necati Vardar, Seyit Konuk gibi.
Nazım Sacco ile Vanzettin'in için "Ferdin cesur hamlelerinden uman/ İki saf ve namuslu çocuktu/ Ne milyonların rehberiydi onlar/ Ne de inzibattı bir devrim ordusunun askeri] nevrimin sıra neferiydi onlar/ Devrimin namuslu neferi" diye yazmıştı. Bu dizeler, tek bir farkla bizimkilere uyarlanabilir. İnsana inandılar bu doğru, ama ferdin cesur hamlelerinden değil, örgütlü mücadeleden medet umdular.
Necatı Vardar 1960 yılında Urla'da doğmuştu. Seyit Konuk'tan dört, İbrahim Ethem Coşkun'dan bir yaş küçüktü, Seyit Konuk, yoksul bir ailenin çocuğuydu. Kendini bildiği an, hem tezgah başındaydı, hem de devrimci mücadelenin içinde. Genç yaşta İzmir Tariş üzüm işletmesinde işçi olarak çalışmaya başlamış, sendikal örgütlenmeye girmekten de geri durmamıştı. Tariş direnişinin ön safındaydı, sendikal mücadelenin, sendikal yapının sınırlarını aşması gerektiğine inananlardandı. Necati Vardar tezgâhın başına BMC fabrikasında geçti. TKEP'e bağlı Genç Emekçiler Birliği’nin örgütleyicilerindendi. Hem sendikal mücadelede hem de gençlik mücadelesinde vardı. İbrahim ise önce tekstil iş kolunda, sonra metal işkolunda çalıştı, iki işkolunda da işçilerin örgütlenmesi yolunda çaba harcadı. Bir süre Birleşik Metal-İş Sendikası İzmir Şube Başkanlığı yaptı. İşaret edip, uzaklaşanlardan değildi, işaret ettiği yöne doğru yürüyüşün öncülerindendi. Necatı Urlalı'ydı, Seyit Tokat, İbrahim Gaziantepli.
Üç arkadaş, üç işçi, üç TKEP'li İzmir Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi tarafından TCK'nın 146/1 maddesine muhalefetten yargılanıp, idama mahkûm oldular. 4 Mart 1952'de Danışma Meclisi onayladı idamlarını, Kenan Evren elleri titremeden İmzaladı, ölüm fermanını. 13 Mart'ta Buca Cezaevi’nde çıktılar darağacına. Darağacı kimin için kurulmuştu, anlaşılmadı. Onlar için mi, idama refakat edenler için mi? Ölen kimdi, öldüren kim? Zaten, duruşmalarda belli olmuştu bunun böyle olacağı. 1 Mayıs’taki duruşmada, mahkeme heyetine seslenerek; “Bugün işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Bu şerefli günde yargılanmayı reddediyor, sizleri 1 Mayıs şehitleri için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyoruz” demişti içlerinden birisi.
Üç arkadaş, son söyleyeceklerinin sorulacağı küçük odaya alındıklarında, dışarıda onları çaresiz, korkmuş ve pişman halde görmek için bekleyenler sabırsızdı ama hevesleri kursaklarında kalacaktı. İlk Seyit çıkacaktı slogan atarak odadan. Seyit’in yüzüne okunacaktı karar ama o izin vermeyecekti okunmasına. “Beni asmakla bir yere varamazsınız" diyecekti. Hâkimden susturun emri gelince, askerler çullanacaktı üzerine, Sehpasına kendisi vuracaktı. Sonra diğerleri Seyit’i takip edecekti. Necati ve İbrahim’in ölüme gidişleri de kahredecekti idamcıları. İnfazlar tamamlandıktan sonra çöken sessizliği infaz savcısının hıçkıra hıçkıra ağlaması dağıtacaktı. Cezaevi yönetimi üç arkadaşın ailelerine yazdığı mektuplara bile el koyacaktı.
Ne itibarlarını kaybettiler, ne de gölge düşürdüler
Yıllar sonra, Sacco ile Vanzetti'nin suçsuzluklarının anlaşıldığı, itibarlarının iade edildiği, şeklinde bir haber düştü gazetelere. Biliyorum onların ihtiyacı yoktu böyle bir şeye ama yine de okuyunca farklı duygular kaplıyor insanın içini. Necati Vardar, Seyit Konuk ve İbrahim Ethem Coşkun'un itibarlarının iade edilip edilmediğini merak eden olursa, hemen söyleyeyim. Belki canlarını aldılar ama itibarlarını asla! Onlar ne itibarlarını kaybettiler, ne de gölge düşürdüler.
Kimse alınıp incinmesin; kaybettiğimiz arkadaşlarımıza eşit yaklaşmıyoruz. Ne kadar etkileyici ye yakışıklılara ve ne kadar 'sıradan' değillerse, hayatımızda o oranda yer veriyoruz. Çocuklarımıza isimlerini verirken bile böyle davranıyoruz, açık olalım. Ne kadar çok Mahir var etrafımızda, ne kadar çok Deniz, Ulaş. Saffet hiç yok örneğin, Kadir hiç yok. Cevahir'i koyarız da, Hüseyin’i görmezden geliriz. Varsa bile Saffet Alp'in, Kadir Manga'nın anısına konulan isimler, dikkatimizi çekmez, fazlaca vurgu yapmayız. Kimilerinin isimlerini ezbere biliriz de, İzmir'de 13 Mart günü idam edilen arkadaşlarımızın ismini saymaya kalksak, çoğumuz zorlanırız.
30 yıl sonra mektupları verildi
Necati Vardar, Seyit Konuk ve İbrahim Ethem Coşkun, Mayıs 1980 tarihinde Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP) üyesi olmak ve çeşitli eylemlere katılmak suçlamasıyla tutuklandı. Vardar, Konuk ve Coşkun, İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi’nde yargılanarak idama mahkûm edildi. 13 Mart 1932 tarihinde kaldıkları Buca Cezaevi’nde idam edildiler. Vardar, Konuk ve Coşkun'un idam dosyaları, 30 yıl sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından ailelerine verildi.
Son istekleri
İdam dosyalarında çarpıcı belgeler yer aldı. 13 Mart 1932 tarihinde saat 02.00'de tutulan tutanakta idam esnasında görev yapan İzmir Savcısı Muavini Mehmet Çetin Mergen, İzmir sıkıyönetim 1 Numaralı Askeri Mahkemesi'nde Hâkim Albay Gürsel Akbatur, kapalı cezaevi Müdürü Muammer Oral, Adli Tıp Mütehassısı Dr. Süleyman Atay, Zabıt Katibi Ali Çorak'ın cezaevine geldiği anlatılarak şöyle denildi:
“Hükümlü İbrahim Ethem Coşkun huzura alındı. Dr. Salim Atay hükümlüyü muayene etti. Bir hastalığı olmadığı, şuurunun yerinde olduğu hususlarını belirtti. Hükümlüden kendisine dini telkinde bulunması için din adamı isteyip istemediği sorulduğunda kabul etmedi. Hükümlü “Babama mektup yazacağım” dedi. Müsaade olundu. Sigara istedi, içmesine müsaade olundu. Ve iki sayfa mektup yazdı. Mektup kendisinden alındı.”
20 dakika...
Aynı tutanakta, Coşkun'un son sözleri olarak “Suçsuzum, tarih beni affedecek, kahrolsun faşizm, yaşasın partim. Mektuplar avukatıma verilsin” dediği belirtilerek “Hükümlüye beyaz gömlek giydirilerek üstüne hüküm özeti asıldı. Hükümlü sehpaya götürülürken, yine aynı sloganları attı. Ve hükümlü 20 dakika sehpada asılı kaldı, 13 Mart 1952 günü saat 01.00’de başlayıp saat 02.00’da sona erdiği ve cihatle defin ruhsatı verildi” ifadeleri yer aldı.
“Kıymetli babacığım”
Dosyadaki bir başka belge ise yazılan mektupların ailelerine verilmediğini ortaya çıkardı. Belgede Coşkun'un “Kıymetli babacığım”, Konuk ve Vardar'ın “Kıymetli baba” diye başlayan mektuplarının içerik olarak suç teşkil ettiği anlaşıldığı ifade edilerek şöyle denildi:
“Mektuplar münderecatları itibariyle TCK’nın 142. maddesi (komünizm propagandası yapmak) ve 159 maddelerine muhalif muhteviyat taşıdıkları bilahare tetkikler sonucu anlaşılmış bulunmaktadır. Hükümlülerin infazları sırasında baba ve annelerine verilmek üzere yazdıkları bu mektupları yukarıda belirtildiği üzere suç teşkil eder mahiyette görülmüş, sebeple ilgililere verilmesinde tereddüde düşülmüştür.”
Belgede, cezaevi idaresinin, sakıncalı bulduğu mektupları “sakıncalı görülen yerlerin çizilebileceği” şeklinde hüküm bulunduğu da belirtilerek şöyle devam edildi:
“Sakıncalı kısımlar çizildikten sonra ortada muhteviyat kalmamakta ve tamamen sakıncalı mektupların Disiplin Kurulu kararıyla yok edilip durumun sahiplerine bildirileceği hususu karşısında, bahsi geçen mektuplar hükmün infazından birkaç dakika önce verilmiş olması karşısında o anda mektupları yazanların hükümlü olduklarından bu maddenin işletilebilmesi düşünülmüş ise de yanlış bir işlem yapılmaması için bakanlığa arzına lüzum görülmüştür.”
İdam edilen üç devrimcinin ailesi adına Devrimci 78'liler Federasyonu, dosyalarda yer almayan veda mektupları için Adalet Bakanlığı'na başvurdu.
Gecenin mesaisi 3 bin TL
İdam dosyalarında idam gecesine ilişkin çarpıcı belgeler de yer aldı. En dikkat çeken belge ise idam gecesinde görev yapan savcı, Adli Tıp görevlisi, zabıt kâtibi ve mübaşire “fazla mesai” ödeneğine ilişkin kayıt oldu. Aynı belgede görevlilere ödenen fazla mesai ve gerekçeleri şöyle anlatılıyor:
“13 Mart 1982 günü saat 01.00’da infaz işlemine başlanılmış ve infaz işlemi saat 05.30’da tamamlanmış olmakla yukarıda adı geçenlerin sarf etmiş oldukları mesailerine ilişkin aşağıda gösterilen miktarda mesai almaları tensip kılınmıştır Bu itibarla: C. Savcısı Yardımcısı Metin Mergen için 2 günlük mesaisine karşılık 1000 TL, Adli Tıp mütehassısı Dr. Salim Atay için 2 günlük mesaisine karşılık 1000 TL, Zabıt katibi Ali Çorak için 2 günlük mesaisine karşılık 664 TL, Mübaşir Ziyaaddin Çoban için 2 günlük mesaisi karşılığı 500 TL: Toplam: 3.164 TL”
Konsul Hukuk / 14.03.21