Türkiye'de medya sahipliğinin haritası - Elif Akgül

Ekonomist-gazeteci Mustafa Sönmez Türkiye’de medya sahipliğinin haritasını çıkardı,13 yıllık AKP iktidarında dönüşen medya sahipliğini anlattı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 29 Ekim 2015
  • 08:06

Bünyesinde Kanaltürk, Bugün televizyonlarını da barındıran Koza İpek Holding’e kayyum atandığı, polisin İpek Medya’ya kapıyı sökerek girdiği, gazetecilerin gözaltına alınıp, yayınların kesildiği bugünde ekonomist-gazeteci Mustafa Sönmez ile Türkiye’de medya sahipliğini konuştuk.

Türkiye’de medya sahipliğinin haritasını çıkaran, Sönmez, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı boyunca medya sahipliğinin dönüşümünü, bu durumun medya sektörü üzerindeki etkisini anlattı.

Sönmez’in aktarımları özetle şu şekilde:

Türkiye’de medya sahipliğinin tarihçesi

Türkiye’de medya sahipliği her dönem böyle değildi. Özellikle 2002 sonrası Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde medya kabuk değiştirdi. Medya sahipliğinin içine doğrudan politik aktörler dahil oldu. Daha önce politik aktörler medyada bu kadar aktif değildi. AKP’nin öncüsü olan Refah Partisi’nin Milli Görüş’ün Milli Gazetesi vardı. Gülen cemaati en başından beri medya sahipliği çevresinde örgütlendi. Medyanın önemini kavrayıp bir rejim oluşturma hevesi olanlar medya sahipliğine daha fazla önem verdi.

TMSF yoluyla şekillendirme

Sabah ve Uzan grubu ile bir takım televizyonlar 2001 krizinde hortumladıkları bankaların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) geçti. TMSF bunları satışa çıkardığında Recep Tayyip Erdoğan devreye girdi. Sabah ve ATV doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın damadının olduğu Çalık’a zimmetlendi.

Çukurova Grubu’nun elinde olan Akşam, SHOW TV, Digitürk de Erdoğan’ın işaret ettiği isimlere verildi. Akşam, Ethem Sancak’a, Digitürk, bir Katar grubuna ve SHOW TV’de Erdoğan’a biat etmiş olan Ciner’e satıldı.

Cemaat de AKP ile bozuşmadan önce Kanaltürk’ü Tuncay Özkan’dan satın aldı. Bugün Gazetesi’ni çıkardı, Bugün TV’yi kurdu.

Medya sektörü

Medya hiçbir zaman ekonomik bir sektör, yani iş insanının para kazanacağı bir sektör olamadı. Medya sahipleri dışsal ekonomiden yararlanıp çıkar elde etmek için bu güç odağını elinde bulunduruyordu. Aydın Doğan da medya para kazandırdığı için değil, başka sektörlerde etkili olma imkanı sunduğu için medya sektörüne ilgi gösterdi.

Medyanın kitleleri manipüle etme gücü olduğu için Cemaat ve AKP de zararı göze alarak bu sektöre ilgi gösterdi. Şu an AKP’ye yakın iş insanlarının zimmetinde hiçbir medya kar edemez, ama bu zararlarını başka alanlarda kazandıklarıyla telafi ederler.

AKP-sermaye ilişkisi

Türkiye’de dört küme medya var.

* AKP ile organik ilişkisi olan sermayedarlar. Akşam, Yeni Şafak, Star, Yeni Akit. "Havuz medyası" olarak adlandırılan Sabah ve ATV de burada. Haatta TRT ve Anadolu Ajansı da bu kümede sayılabilir. 

* Cemaat ile organik ilişkisi olan kayyum öncesi İpek ve Zaman grubu.

* AKP’yle organik olmasa da biat etmiş olanlar. Bunlar Ciner, NTV ile Şahenk, Milliyet ve Vatan ile Demirören grubu var.

* AKP’ye biat etmemekte direnen Doğan Grubu. Yalpalasa da biat etmemekte direniyor.

Ve Sözcü, Cumhuriyet, BirGün, Aydınlık, Evrensel, Hayat TV, İMC TV, Özgür Gündem/DİHA gibi siyasi gruplarla ilişkin olan-olmayan ama belli bir politik duruşu olanlar.

"Havuz" medyası

Tapelerden anlıyoruz ki Sabah ve TV daha önce Çalık’a zimmetlenmişti. Daha sonra bilmediğimiz bir nedenle Çalık ayrılmak istedi. Sabah ve ATV’nin finansmanı konuşunda yeni imkanlar konuşulurken, tapelerdeki talimatlardan anladık ki Erdoğan “Bir havuz kurun, hepiniz para atın ve çark dönsün” demiş.

"Havuz medyası"nın ilk örneğini Özal döneminde görmüştük. Özal, Asil Nadir’den kendisine karşı ciddi gördüğü bir grubu satın almasını istedi. O dönem “üç G” diye adlandırılan Girişim grubu, Günaydın ve Güneş Grubu Asil Nadir’e satıldı. Böylece Özal’ın dediği oldu. Ama bu durum uzun sürmedi. Kısa süre sonra Nadir, ekonomik anlamda darda kaldı. Bu grupların kimisi battı, kimisi de başkaları tarafından satın alındı.

Medya sektörü ve ifade özgürlüğü

Medyanın çoğunluğunun hükümete biat ettiği bu tabloda çalışanlar da bir nefer olma ya da bu grupların içinde var olamama ikileminde bırakılıyor.

Kimse “İstediğim gibi yazıyorum, çiziyorum” diyemez. En fazla, otosansüre başvurarak bu angaje medyanın içinde kalabilirler. Onun dışındakilerse bir nefer haline gelmiş durumdalar.

Gazeteler, doğrudan Saray’ın politikalarını yazan, aynı manşet ve açıklamalarla çıkan bir halde. Burada gazetecilik ve medya özgürlüğü, bağımsızlığından söz edemiyoruz.

Bu durum sadece gazetecileri değil, okurları da etkiliyor. İnsanlar haber, bilgi, ya da bağımsız, çeşitli yoruma ulaşamıyor. Haber almak isteyen izleyici bundan mahrum bırakılıp, “bir şey”e inandırılmaya çalışılıyor.

13 yılda dönüşen medya sahipliği

AKP’nin serüveni neyse medyadaki yansıması da aynı. AKP iktidara geldiğinde Doğan Grubu “bekle gör” politikasını izledi. AKP’ye karşı tavır almadı.

Sabah ve ATV zaten TMSF’deydi ama henüz satılmamıştı ve hala kısmen de olsa Ciner tarafından yönetiliyordu. Bunların hepsi AKP ile iyi geçinme politikasını benimsedi.

2007’ye kadar AKP de “sivilleşme”, “demokratikleşme” stratejisini uyguluyordu. Bugün kandırıldıklarını ifade eden “Yetmez ama Evet”çi demokrat kesim de bulundukları medyalardan omuz verdi.

Dolayısıyla 2007’ye kadar herhangi bir didişme yaşlanmadan, TMSF elindeki medyanın sahiplendirilmesiyle zaman geçirildi. 2007’den sonraysa rejim, tüm potansiyel düşmanlarını yok edip tek başına kalma hamlelerini başlattı. Ergenekon, Balyoz, Oda TV ve KCK operasyonlarıyla bu hamleleri yürüttü.

Bir kısım da bu süreçte AKP’nin arkasında durdu. AKP artık “Kalfalıktan ustalığa geçtim” dediği ve diktatörlük hedefine yöneldiği zaman bu maskesi düştü. Bilhassa 2013’deki Gezi direnişi, Haziran isyanı bu maskeyi alaşağı etti. Bir kısım medya uyandı ve biat etmemeye başladı. Cemaat ile yarılma da bu dönemde başladı.

AKP içinse medya her zaman “kitlelerden rıza alma”, rejimi kurarken onay alma, seçmen kitlesini genişletme ve canlı kalkan olarak kullanma aracıydı. Önce adım adım zorlamadan biat ettirmeye çalışırken daha sonra bu stratejisinden vazgeçti. Sonradan, beklemekten vazgeçerek doğrudan, organik sahiplikle biatı sağladı. Bugün artık cemaatin o cılız muhalefetine bile tahammül edemiyor.

Bianet / 20.10.15

İLİŞKİLİ HABERLER