Önce yandaş medya ve trollerin hesabından paylaşıldı görüntüler. Hepsinin dili de aynıydı:
“İran sınırından Türkiye'ye giriş yapan terör örgütü mensubu Aziz Oruç isimli terörist, HDP Doğubayazıt İlçe Başkanı Abdullah Ekelek tarafından güvenli bir yere götürüldüğü sırada yakalandı”, “İran’dan Türkiye’ye giriş yapan PKK’lı terörist Aziz Oruç, Ağrı yolu üzerinde HDP Doğubayazıt İlçe Başkanı Abdullah Ekelek ile gözaltına alındı. İşte CHP ve İP’in stratejik ortağı, HDP.”
İçişleri Bakanlığı’nın açıklaması da farklı değildi. O da Aziz Oruç’u “terörist” ilan etti.
Elbette iktidarın gözünde kendisini desteklemeyen gazetecilerin çok kolay “terörist” ilan edildiğini biliyoruz. Üstüne Aziz Oruç, Kürt bir gazeteci olunca, hele de yanında HDP’li bir isim olunca yandaşlar ve İçişleri Bakanlığı için bulunmaz bir ‘terörist’ oluverdi.
Ailesi, arkadaşları, meslektaşları günlerdir Aziz Oruç’un ‘gazeteci’ olduğunu kimi tanıklığıyla, kimi onun bir haber takibi sırasında çekilmiş elinde mikrofon ya da fotoğraf makinası olduğu bir fotoğrafıyla anlatmaya çalışıyor.
Yedi yıldır zor koşullarda gazetecilik yapan isimlerden biri Aziz Oruç. 2011’de Denizli Pamukkale Üniversitesi’nde okurken katıldığı miting ve basın açıklamaları nedeniyle gözaltına alınıp tutuklandı, tahliye olduktan sonra devam eden davası nedeniyle ceza aldı. Dosyası Yargıtay’a gitti. Aziz Oruç tüm bu süreç boyunca Türkiye’de gazetecilik yaptı. Yaptığı haberler ve yazıları nedeniyle hakkında dava açıldı. Yaşadığı baskılar nedeniyle artık Türkiye’de gazetecilik yapmamaya karar verdi ve iki yıl önce Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı Süleymaniye’ye gitti. Orada habercilik yapmaya devam etti. Tabii ki Aziz Oruç ‘yaygın’ medyada çalışmadığı için belki ülkenin batısında yaşayanlar adını çok fazla duymamıştır, çünkü pek çok meslektaşı gibi onun haberleri de sadece Kürt medyasında yer alabiliyordu.
Evli ve iki küçük çocuğu var Aziz Oruç’un. Hülya Oruç, eşinin neden gitmek istediğini çok tanıdık cümlelerle anlatıyor:
“Türkiye’de baskılardan ötürü iki yıl önce Süleymaniye’ye gitmişti. Orada yaşıyordu. Avrupa’ya gitmeye çalışıyordu, iki çocuğum için, bizim için. Çünkü Türkiye’deki baskılardan, gözaltılardan yılmıştı artık.”
Nitekim 8 Aralık’ta Süleymaniye’den İran’a geçen Oruç oradan da Ermenistan’a gitti. Ancak Ermenistan sınır kapısında gözaltına alındı. Bundan sonrasını onun anlatımından dinleyelim:
“Ermenistan polisi, sınır kapısında pasaportumun sahte olduğunu ileri sürerek beni gözaltına aldı. Beni birkaç saat bir odaya kapattılar. Tehdit edilip fiziki şiddet uyguladılar. Ben gazeteci olduğumu, Türkiye’de hapis cezam olduğu için Avrupa’ya geçiş yapmak istediğimi söyledim. Orada, beni bir odada tutanlara Ermenistan’a sığınma talebimi ilettim ancak tüm taleplerim tehditle birlikte geri çevrildi. Beni kelepçeleyip ‘Seni İran’a teslim edeceğiz, orada seni idam etsinler’ diye tehdit ettiler. Ardından beni İran’a göndererek oradaki istihbarata teslim ettiler. İran istihbaratı beni teslim alıp gözaltına aldı. İki gün gözaltı süresinden sonra beni mahkemeye çıkardılar. Bir milyon 800 bin İran tümeni para cezası vererek sınır dışı etme kararı aldılar.
Beni bir gece tel örgülerle çevrili Türkiye-İran sınırına bıraktılar. Benim tel örgüleri aşıp Türkiye’ye kaçak bir şekilde girmemi istediler. Tüm itirazlarıma rağmen beni zorla tellerden Türkiye sınırına attılar. Defalarca beni attıkları Türkiye topraklarından tekrar İran’a geçip resmi yollardan Türkiye’ye giriş yapmak istesem de buna izin vermediler. Orada sınır tellerinden geçerken yaralandım. Burada ölüme terk edildim. Ardından Doğubeyazıt’a geldim. İran ve Ermenistan benim uluslararası sığınma hakkımı kabul etmeyerek suç işledi.”
Evet, İran yetkilileri Aziz Oruç’u resmen ölüme terk ettiler. Üzerinde montu, ayağında ayakkabısı bile yoktu. Sınırdan tellerden atılmıştı, yaralanmıştı ve soğuktan donmak üzereydi.
Ailesine ulaştı, ailesi de Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir’e ulaştı. Taşdemir, HDP ilçe eşbaşkanını aradı Aziz Oruç’a yardım etmesi için.
Gerçek bu olmasına rağmen, iktidar medyası arsızca Aziz Oruç’u ve ona yardım eden HDP Doğubayazıt İlçe Başkanı Abdullah Ekelek’i ‘terörist’ göstermeye devam ediyor. Yetkililer ise Aziz Oruç’u ölüme terk eden İran’dan hesap sormak yerine Aziz Oruç’u gözaltına alıp, mahkemeye çıkarıyor.
2016 yılında bir grup gazeteci olarak Diyarbakır’da bölgedeki gazetecilerle dayanışma amacıyla yaptığımız Haber Nöbeti sırasında Aziz Oruç, birlikte nöbet tuttuğu Tuğba Tekerek’e “benim silahım bu fotoğraf makinesi” demişti.
Gazetecilerin kaleminden, fotoğraf makinasından, kamerasından çok korkuyorlar. Hele de inatla mesleğini yapmaya çalışanlardan daha çok korkuyorlar. Özellikle de Kürt illerinde.
O dayanışma nöbeti sırasında bir gazetecinin yaşadığı olay da bunu çok net anlatıyordu:
Özel tim çekim yapan gazeteciyi durdurmuştu. “Gel bakalım böyle” deyip bir duvarın dibine çekmişti. “Tedirgin görünüyorsun” dedi gazeteciye. “Nasıl tedirgin olmayayım” dedi gazeteci “Üstün cephanelik gibi. Her tarafında el bombası, elinde de kocaman bir silah var.” Polis sert sert baktı, gözlerini gazetecinin elindeki kameraya dikti ve “Senin kameran benim silahımdan daha tehlikeli” dedi.
Bir haftadır gözaltında Aziz Oruç. Bugün mahkemeye çıkması bekleniyor. Ve hepimizi dayanışmaya çağırıyor.
Bir kişi daha eksilmeyelim diye Aziz Oruç’un sesi olalım bugün.
Artı Gerçek / 18.12.19