Cizre'den, Silopi'den, Nusaybin'den, Sur'dan her gün yeni ölüm haberlerinin geldiği günlerdi. Annelerin çocuklarının ölü bedenini soğutucuda tutmak zorunda kaldığı, çocukların annelerinin ölü bedenini günlerce sokaktan alamadığı günlerdi…
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’ydu. Bütün insan hakları ihlallerini, hukuk dışılıkları bir kenara bırakmış ve cehenneme çevrilmiş Sur için “Diyarbakır Sur’u öyle inşa edeceğiz ki aynen Toledo gibi mimari dokusuyla herkesin görmek istediği yer haline gelecek“ demişti.
Elbette bu sözleri o büyük acıları yaşayanların, duyanların kulaklarından hiç gitmedi. Sadece bu da değil, “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak ya da beyaz toroslar dolaşacak“ sözü de unutulmadı.
Ve o günlerin üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Davutoğlu, bir darbeyle Başbakanlıktan indirildi. Ardından AKP’den kovulmak üzereyken istifa etti ve dün eski partisine karşı kurulan partisinin toplantısında konuştu.
Özgürlüklerden söz etti, demokrasiden, insan onurundan, hukuktan, şeffaflıktan, adaletten, dürüstlükten, ahlaktan, eşitlikten söz etti. Ve tabii parti olarak hedeflerini anlattı. Peki Kürt sorunu konusunda ne dedi?
Davutoğlu’nun partisinin yani Gelecek Partisi’nin programında Kürt sorununa ayrılan başlıkta şöyle deniyordu:
“Kürt meselesi esas olarak ülkemizdeki demokratik hakların eksikliğinden ve bu eksikliğin istismar edilmesinden kaynaklanmıştır. Sorunu yaratan Kürt vatandaşlarımızın varlığı değil, geçen yüzyılda yaşanan parçalanmaların devlet aklına yüklediği korkular, bu korkulardan kaynaklanan kısıtlamalar ve bu kısıtlamaları istismar eden ayrılıkçı evrelerin terör faaliyetleridir. Dolayısıyla çözüm kimliklere dayalı her türlü ayrımcılığın engellenmesi ile Kürtlerin demokratik vatandaşlık anlayışı temelinde bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşları oldukları inancının pekiştirilmesiyle sağlanabilir.“
Kürsüde yaptığı konuşmada ise “Kürt“ kelimesini ağzına almadı Davutoğlu “farklı etnik kökenlerden gelen“ dedi, “farklı dilleri konuşan“, “farklı inançlara mensup“ dedi.
“Demokratik bir yönetimin esasını temel hak ve özgürlüklerin bütün vatandaşlar tarafından eşit ve özgür bir biçimde kullanılabilmesi oluşturmaktadır“ diye devam etti. Ve nihayetinde Kürtleri de kapsayan vaadini açıkladı:
“Siyasi yöntem ilkemiz kapsayıcılıktar. İnsan onuru ile taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kimliği taşıyan herkes mutlak anlamda eşittir.
Etnik, dini ve mezhebi kimlik ayrımlarına dayalı yaklaşımlara karşı toplumun her kesimini ve her bireyini kapsayan bir siyasi anlayışın sözcüsüyüz.
Farklılıkların güven ve huzur ortamında bir arada yaşamasının teminatı olan kapsayıcılık ilkesi bağlamında çoğunlukçuluğa karşı çoğulcu bir yaklaşımı hayata geçireceğiz. Bütün kültürel kimliklerin kültürel miraslarını koruma ve kültürlerini geliştirme haklarını temel bir insan hakkı olarak görüyor ve devletçe desteklenmesini savunuyoruz.
Bu bağlamda tüm demokratik ve kalkınmış ülkelerde olduğu gibi, ana dilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesi ve kullanımı, vatandaşlarımızın bu vatana duydukları aidiyet bilincini güçlendirecek, toplumsal barış ve dayanışmamızı tahkim edecektir.
Bunu ayrıca uzun tarihi süreçlerde Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’daki akraba topluluklar ile aramıza girmiş kültürel bariyerleri aşmamızı sağlayacak stratejik bir unsur olarak değerlendiriyoruz.
Farklı toplum kesimlerini ilgilendiren bu hassas süreçlerin her tür istismarı ortadan kaldıracak şekilde katılımcı bir ortak akılla yürütülmesi büyük önem taşımaktadır.”
Davutoğlu’nun bu sözleri Kürtlerde karşılık bulur mu? Hiç sanmıyorum. Zaten ‘Anadilde eğitim‘ de demiyor, “Anadilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesi“ diyebiliyor. Ama zaten Davutoğlu’nun hedeflediği kitlenin de Sur’daki, Cizre’deki, Nusaybin’deki Kürtler olmadığını biliyoruz.
Bir şey daha biliyoruz ki Davutoğlu, her ne kadar “Gelecek Partisi“ ile geçmişini geride bırakmak istese de en azından Sur onu hiç unutmayacak.
Artı Gerçek / 14.12.2019