Soma maden cinayeti, Türkiye’de iş koşullarından güvenliğine, 21. yüzyılın köleliği taşeron sisteminden iş-siyaset arasındaki akıl almaz ilişkilere, katmer katmer dokunan vahşi kapitalizm ağını yavaş yavaş ortaya çıkarıyor...
Bu facia, aynı zamanda insanlığımız, onurumuz, basın özgürlüğümüz ve adalet inancımızdan neleri kaybettiğimizi de gösterdi...
Örnek; sedyeyi kirletmemek için çizmesini çıkarmak isteyen işçi... Soma’da konuştuğum bir madenci, olayın medyada bu kadar büyütülmesine öylesine içerlemişti ki...
“Siz onun psikolojisini merak etmeyin... Ocakta kardeşini, çocuğunu bekleyeni merak etmeyin. Kardeşim yerin altındayken çizmenin peşine düşün! Merak etmeyin, biz devletin hiçbir şeyini kirletmedik. Medya işini yapsın, geride kalan insanları araştırsın. Onların sırtından nasıl para kazanıldığını sorumluları yazsın.”
Diyorlar ki “Soma’da insanlar medyaya konuşmak istemiyor... Korkuyor...”
Nedeni, sadece işlerinden, ekmeklerinden olma korkusu değil! Basının gerçeklerini gösterebileceğine inançları yok.
Basına güven yok
O acıyla kıvranırken bile bana çalıştığım kurumu sorup “Yandaş mısın” diye sordu ya insanlar, kahroldum. “Ben bunları söyledim ama siz şimdi yazmazsınız” diye acı acı gülümsemelerine şahit oldum.
“Basın” toplantısında birbirini beklemeden, sorularını bağırarak soran... Kendi egoları yüzünden şirket yöneticilerinin kritik sorulara kaçamak yanıt vermesine olanak sağlayan meslektaşlarıma da...
Ve bir kez daha, mesleğimden de ülkemden de hicap duydum.
Nasıl bir halüsinasyon içinde yaşıyoruz ki iki yıl önce Soma Madencilik’in CEO’su gazeteciye “Yaşam odamız böyle de şahane” diye sütunlarca yazı yazdırabiliyor ...
Bir “ünlü” medya figürü, korumalarıyla madene gelebiliyor... Ne o, madenciler yiyecek mi sizi?
Facianın dördüncü günü basının karşısına çıkan patron, kendi deneyimi ve şirketinin tarihini anlatarak “PR girişi” yapma cüretini gösterebiliyor...
Öte yandan meslektaş değil, ancak sallabaş diyebileceğim birtakım isim ve yayınlar, hükümete halel gelmesin diye ne yapacağını şaşırıyor...
Sorumlu bakanın sakalının tellerine, gözünden akan bir damla yaşa kurban olanları mı istersiniz?
Yüzlerce insana mezar olan yerde selfie çekeni mi?
Onlar da mezara girsin!
Alanda günlerce çalışan yabancı yayınları hedef göstermeleri mi? (Biliyor musunuz ki “kaza” olduğunda yerliden çok yabancı kuruluş oradaydı)
Toplu cinayeti mukadderata bağlama utanmazlığını gösterenlere mi?
E o zaman sen de emniyet kemeri takma, günde üç paket sigara iç, karşıdan geçerken sağa sola bakma. Ne de olsa “kader”inde varsa, yaşarsın...
Öyle utanıyorum ki sergilenen bu maskaralıklardan... Kulağımda bir annenin feryadı çınlıyor:
“Benim çocuğum diri diri mezara girdi. Onlar da girsinler!”
Keşke böyle olmasaydı. Keşke yüzlerce can göz göre göre ölüme yollanmasaydı. Ve keşke, bir şeylerin değişeceğine, adaletin tecelli edeceğine bir nebze olsun inansaydık.
Ramazan Doğru doydu, biz açız!
- Soma madenine ayak bastığım ilk günden itibaren, kiminle konuşsam hep aynı isimleri duydum: Ramazan-Melike Doğru. Başlıktaki cümle de bir işçiye ait.
- Soma Madencilik A.Ş.’nin genel müdürü Ramazan Doğru, “şimdilik” tutuklandı. Şirketin idari işler müdürü ve AKP Belediye Meclisi üyesi olan karısı nerede, bilen yok.
- Yerel seçimde AKP’ye “bağış” topladığı, işçileri İK müdürü aracılığıyla mitinge götürdüğü iddia edilen Doğru çifti, şimdiden sallabaş medyada aklanmaya çalışılıyor.
Milliyet / 21.05.14