Memet* bir gün bulunduğu hücreden “Duruşman var” diye çıkarıldı. Ama duruşması yoktu. Hücreden çıkınca karşısında Terörle Mücadele ve İstihbarat şubelerinden polisleri gördü. Nereye götürüldüğü ne babasına ne diğer aile üyelerine söylendi, avukatlarına da haber verilmedi.
Memet’in ortadan kaybolmasıyla ailesi ve avukatlarınca hummalı bir “arama süreci” başladı. Bulunduğu hapishaneye geri götürülmeyince başka bir hapishaneye sevk edildiği söylendi. Oraya da gidip baktılar, Memet yok.
“Kayıp” olduğu sırada şubede olduğu, yargılandığı davada hem itirafçı hem de gizli tanık olduğunda anlaşıldı.
Babası, Memet’in sağlık raporlarını mahkemeye sundu, ruhsal durumunun bozuk olduğunu, tanıklığa zorlandığını anlattı. Oğlunun tedavi olmak istediğini, polislerin de bu durumu kullandığını söyledi.
Zaten hâlihazırda bir kişinin hem tanık hem de ayrı bir kimlikle gizli tanık olması mümkün değilken ve Memet’le ilgili doktor raporunda “ağır davranış patolojileri ile seyreden kişilik bozukluğu nedeniyle askerlik yapmaya elverişli olmadığı” yazıyorken, mahkeme bunları dikkate almadı.
Bir tanığın, diğer tanıkların ne ifade verdiğini bile bilmemesi gerekirken, bu davada tanık güvenilirliği gibi en temel kurallar ihlal edildi ve Memet’in hem itirafçı olarak ifadesi dosyada yer aldı hem de başka bir kişiymiş gibi mahlasla verdiği gizli tanık ifadesi geçerli sayıldı. Bu ikinci ifadesindeki bilgileri, “kendisiyle dertleşenlerden aldığını” söylemesine rağmen üstelik.
Şu anda kaç davada “gizli tanıklık” yapıyor, bu “tanıklıklarla” kaç kişi mahkûm edildi, bilmiyoruz.
Memet tek örnek de değil.
2012 yılında, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bir davada, sanık Y.E.T. gizli tanık yapılarak ifadesi ikinci kez alınmıştı. Gerçek, Y.E.T.’nin duruşmadaki açıklamalarıyla ortaya çıktı.
Aynı dönemde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen başka bir davada da T.Y. ve R.Y. isimli şikayetçiler, Gizli Tanık-1 ve Gizli Tanık-2 adıyla tanık olarak ifade vermişti. O ifadelerle hapse girenler hala hapiste.
İki yıl önce de Cizre’de “Vatan” vardı, operasyonda bodrumlarda öldürülenlerle ilgili suç duyurularının hepsi, gizli tanık Vatan’ın ifadesine dayanılarak takipsizlikle sonuçlanmıştı. İfadelerin hepsi birebir aynıydı ve Cizre’de o dönem konuyla ilgili açılan her dosyada ifadesi bulunuyordu. Bu ifadelere dayanılarak sadece takipsizlik verilmedi, yaralıları tedavi etti diye Dr. Serdar Küni’ye 4 yıl 2 ay hapis cezası da verildi.
Köprünün altından çok fazla su akmamış olacak ki, gizli tanığın her dediğinin muteber kabul edildiği başka bir dosyada, toplam 159 yıldan fazla hapis cezası verildi. 4 Nisan’da gerekçeli kararı yazılan Çağdaş Hukukçular Derneği davasından bahsediyorum.
Avukatların yargılandığı Silivri’nin devasa salonunda tanık olduk: Duruşma salonuna SEGBİS ile bağlanan ve gizli tanık olduğu söylenen kişi, “Ben çok davada tanığım, sizinki hangi dava?” diye soruyordu.
İfadeleriyle yüzlerce kişinin yargılandığı bu kişinin “Sizin yolculuk nereye” der gibi konuşmasında bir gariplik görmeyen hâkim, mahkumiyete hükmetti.
Kaldı ki bu davada açık tanık bile SEGBİS’le dinlendi, konuşurken yüzü buzlandı, tanınmasın diye sesi değiştirildi. Dolayısıyla açık ya da gizli tanıkların, davada adı geçen tanıklar olup olmadığı ya da o sandalyeye tanık diye kimin oturtulduğu meçhul.
Ve gizli tanıklık halen davalarda her kapıyı açan maymuncuk gibi kullanılmaya devam ediyor.
*Bahsi geçen tanığın ismi, kişisel sağlık bilgilerinin deşifre olmaması için değiştirildi.
BirGün / 30.04.19