Fransa'da akaryakıt zamlarına ve ekonomik şartların kötüleşmesine tepki olarak eylemlerini sürdüren Sarı Yelekler'in ülke çapında gerçekleştirdikleri protestolar diğer Avrupa ülkelerine yayılmaya başladı. Belçika'nın ardından Hollanda'nın Lahey, Amsterdam ve Rotterdam kentlerinde toplanan göstericiler hükümetin istifasını istedi.
Gelişmeleri tarihçi ve yazar Dr. Can Erimtan ile konuştuk.
‘Avrupa'da post-demokrasi evresi’
Can Erimtan'a göre, ‘Sarı Yelekler'i sadece Fransa'ya özgü bir olgu olarak görmemek gerekiyor. Sarı Yeleklerin başını çektiği protesto dalgasının ‘Avrupalı' ve AB ile ilgili bir gelişme olduğunu vurgulayan Erimtan, 2008 mali krizi sonrası Avrupa çapındaki protesto dalgalarını anımsattı. Erimtan'a göre, Avrupa'da Britanya'daki İşçi Partisi dışında ‘sol' diye anılabilecek bir hareket kalmadı.
"Sarı Yelekliler Fransa'ya özgü bir olgu olarak görmemek lazım. Tamamen Avrupalı daha doğrusu AB ile ilgili bir gelişme. Mesela 2011'de yazın Londra'da ayaklanmalar gerçekleşti. Şimdi Fransa'da Sarı Yelekliler var. Sarı Yelekliler Fransa ve Hollanda'ya sıçrıyor. Bu gelişmeyi belli başlı Avrupa ülkelerine kasıtlı olarak görmek mümkün değil. Bu yaşananları AB politikaları neticesi olarak görmek gerekiyor. Hakikaten Avrupa'da sol diye bir şey pek kalmadı. Belki tek istisna İngiltere'deki İşçi Parti'sinin lideri Jeremy Corbyn akla gelebilir. Ama onun dışında sol olarak nitelendirilebilen hareket yok Avrupa'da. Sarı Yelekliler ve bütün halk ayaklanmaları AB siyasetlerine bağlamak gerekiyor. Çünkü AB aslında bir Avrupa inşa projesi olarak hayata geçti. Halihazırda Avrupa'daki görüşe göre iki tane dünya var, yan yana yaşayan ve birbirlerini etkilemeye çalışıyorlar. Bu iki dünya nedir? Birisi (neoliberal) ekonomi, diğeri demokrasi. Bu anlayışa göre, demokrasi ekonominin isteklerine göre hareket etmelidir. Onun için 2000 senesinde bir profesör ‘AB artık post-demokrasi, demokrasi sonrasında bir evrede bulunmaktadır' demişti. Bu demektir ki ekonomi ağır basıyor. Ve ekonominin gereksinimlerine artık Avrupa halkı dayanamıyor. Bunun için 2010'ların başından beri bu tür eylemler görebiliyoruz. İngiltere'de olsun, Fransa'da olsun."
‘Her şey Rusya'ya atfediliyor, bu komplo teorisinden başka bir şey değil’
Avrupa'da ‘post-demokrasi' kavramının tartışıldığını anımsatan Erimtan, insanların artık oy kullanarak dünyayı değiştirecekleri düşüncesinin bir hayalden ibaret olduğu noktasına geldiklerini söylerdi. Neoliberal sistemin her şeyi belirlediğini vurgulayan Erimtan, bir başka olgunun da her sorunun Rusya'ya atfedilmesi yoluyla komplo teorileri üretmek olduğuna dikkat çekti:
"Demokrasinin bütün göze çarpan vasıfları hala var Avrupa'da. Seçimler var, siyasetçiler var. Zaman zaman olan seçimlerde insanlar oy kullanarak dünyayı değiştirebileceğini düşünüyorlar. Fakat bu gerçek değil. Oy veriyorlar. Gerçek kuvvet ortaya çıkıyor. O da ekonomidir. AB tamamen ekonomi eksenli görüşe sahip. Onun için Avrupa'da baş gösteren siyasi hareketler ilginç olabiliyor. Fakat pek bir etkisi yok. Amerikalıların kullandığı bir deyim var, ‘Rusyagate', her şeyin Rusya'ya atfedilmesi. Bu komplo teorisinden başka bir şey değildir. Artık bu yaşadığımız dünyada yeni bir soğuk savaş dönemine girmiş bulunmaktadır. Bu yeni soğuk savaş ortamında bir tarafta ABD ve NATO müttefikleri var ve onların karşısında Rusya, Çin ve onların müttefikleri var. Amerika'daki sağcılar sürekli Soros söylemini kullanıyorlar, solu kötülemek için. (Liberal) Sol ise hep Putin söylemi kullanıyor sağı kötülemek için. Bu karışık bir çorba oldu artık. Hakiki solcu solculuktan uzak durmaya çalışıyor, hakiki sağcı ise sağcı olmaktan gurur duyuyor. Artık herkes sağcı oldu diyebiliriz."
‘Avrupa'da gelecekte iç savaş yaşanabilir’
Erimtan, Avrupa çapındaki huzursuzlukta savaşların yarattığı göçmen akınının da rolünü vurguladı. Verili ekonomik sıkıntıların üzerine kültür savaşlarının binmekte olduğunu belirten Erimtan, Fas'ta imzalanan BM Göç Paktı'na da atıf yaparak Avrupa'da ‘iç savaş' çıkma olasılığına atıf yaptı:
"Sarı Yelek protestoları yayılacak, yayılıyor bile. En son Belçika ve Hollanda'da protestolar oldu. Avrupa bence gelecekte belli başlı sıkıntılardan dolayı savaşın eşiğine gelecek. Ekonomi boyutu var bunun. Fakat daha önemlisi artık Avrupa'da göçmen sayısının çok fazla olduğu gibi bir gerçek var. Kültür savaşı diyebiliriz ama bu kültür savaşı ekonomik sebeplerle birleşecek ve Avrupa'daki yerli halk göçmenlere karşı cephe alacak. Er ya da geç Avrupa'da bir iç savaş yaşanacak diye düşünüyorum. Fas'ta imzalanan BM Göç Paktı'nın zamanlaması tesadüf değil diye düşünüyorum. Bir taraftan Avrupa halkının ekonomik durumu kötüleşiyor diğer yandan göçmenler Avrupa'nın imkânlarından istifade ederek kendi hayatlarını idame ettirebiliyorlar. Yerli halk bu duruma tabii ki tepkili. Bundan dolayı ekonomik ve ideolojik sebepler birleşerek Avrupa'daki hoşnutsuzluğu daha büyük boyutlara getirecek. Bunun sonucu ne olacak belli değil. Fakat bir iç savaş ihtimalini her zaman düşünmek lazım."
Sputnik / 10.11.18