Mülkiyeli dört bakan baktı mı? - Çiğdem Toker

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 12 Şubat 2017
  • 07:07

Cuma günü öğle saati Cebeci’ye gittim. OHAL KHK’siyle bir gecede “sivil ölüm”e terk edilen akademisyenler için Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusu’ndaki “Büyük Buluşma”yı izlemeye. 
Kampusa akan kitlenin tek ortak paydası, hukuksuz ihraçlara demokratik tepki dile getirmekti. Yıl ortasında hocasız kalan öğrenciler değil sadece. Mülkiyeliler Birliği’nin çağrısına katılım da yoğundu. Nitekim kamu kuruluşlarında bürokraside görev yapmış pek çok değerli isimle selamlaştık. 
Saat 12.30’da basın açıklaması yapılacaktı. Ne fakülte önünde, ne caddede. Ne bir taşkınlık vardı ne de çatışmanın emaresi. 
Sertlik kullanarak kalabalığa gaz sıktı polis. Yetmedi. O anları yolun karşı tarafında görüntüleyenlere de kalabalık bir ekip halinde koşarak büyük bir öfkeyle saldırdı. 
Saldırı kelimesini bilinçle kullanıyorum. 
Polisin davranış biçimi, müdahale ile saldırı arasındaki farkı, net anlatıyordu. 
Henüz 20’lerinin başlarında, fiziksel enerjilerinin zirvesindeki polis memurları gözlerinde tarifi zor bir hınç ifadesiyle ana-babası yaşındaki insanlara düşmanıymış gibi bakarak sıktı o gazı. Amirleri, taktik vererek yüreklendirdi. Yetmedi plastik mermi kullandı. Yoldan geçen küçük çocuklar gazdan zarar gördü. Kabinedeki bakanların dördü Mülkiye mezunu: Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı Naci Ağbal ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu. 
330 öğretim üyesinin ihracı, dört Mülkiye mezunu bakanın imzasıyla mümkün olabildiğine göre, bakanların bir bildiği olduğunu düşünmeliyiz. 
O binada, o caddede, o kampusta sayısız hatırası olan Mülkiyeli bakanlara üç soru: 
- Cebeci’deki hocaların yerlerde sürüklendiği, cüppelerin ayaklar altında ezildiği fotoğrafları gördünüz mü? 
- İhraç edilen hocalar için oraya biriken binlerce kişinin terörü desteklediğini mi düşünüyorsunuz? 
- Üniversitede polisin varlığının ancak sınırlı, bastırılması zor durumlarda yönetimin çağrısıyla mümkün olabileceğine ilişkin yasa maddesi hakkındaki düşünceniz nedir?

Depodaki 100 milyon dolar nerede?

Nihayet... Tuz Gölü altına inşa edilen doğalgaz depolama tesisi açıldı. 
Bakmayın yepyeni bir proje gibi allanıp pullandığına. 2004’te Putin’in ilk Türkiye ziyaretinde kararlaştırılmıştı. 
Görev olan hizmeti lütuf gibi sunmak, AKP’nin esaslı bir başarısı. Bu fasıldan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğalgaz depolamayı, Ferhat ile Şirin aşkına benzetmesi ilgi çekici tabii de. 
Konuyla azıcık ilgisi olan herkes, ortada şapkadan tavşan çıkarılacak durum olmadığının farkında. Neymiş, Enerji Bakanı Berat Albayrak göreve geldiği günden beri bir özel ilgi göstermiş. O kadar ki Çinli yüklenici şirket yetkilileri dahil, birçok kesimle birebir görüşmüş. 
Eh, hepsi de AKP döneminde olmak üzere, bu kadar şaibe karışmış, ihalesi yenilenmiş BOTAŞ’ı zarara sokmuş, geçici bütçelerde “ikincil yakıt” ödeneği ayrılmış, Sayıştay raporlarına geçmiş yatırım için çaba harcansın bir zahmet. 
İhaledeki sakatlıklar, yönetimdeki basiretsizliklerden dolayı o gaz yıllarca depolanamadı. BOTAŞ gaz veremedi, millet soğuktan dondu. Dikkat çekeceğim asıl konu şu: Bu projenin ihale sözleşmesi 607.5 milyon dolar olarak imzalanmıştı.
Fakat şimdi açılış haberlerine bakınca, 700 milyon dolar yatırımdan bahsediliyor. Kimse de çıkıp ne “93 milyon dolar niye ve neden arttı” diye soruyor, ne de farkın kaynağını. 
Aşk böyle bir şey olmalı.

İşçi parasıyla işveren desteklemek 

Ne işe yaradığını, İşsizlik Fonu kadar anlatan kavram azdır. 
İşsizlik Fonu’nun çağrışımı, Varlık Fonu gibi yanıltıcı değildir. Anlarız ki, fonda bir para birikir ve işsiz kalanlara bir süre maaş ödenir. 
İyi de bizde öyle olmuyor işte. İşsizlik Fonu bizde mütevazı maaşlarla devlet fonlamasına, iktidarın o fonu canının istediği gibi kullandığı kaynağa dönüşmüştür çoktan. GAP’ı finanse edip partinizi övebilirsiniz mesela. 
Şimdi işsizlik oranı tarihsel rekorda: Yüzde 11.8. Bu oranın 16 Nisan’daki referandumda risk oluşturduğunun hesabı yapıldı. 
Onun için gelsin OHAL KHK’siyle İşsizlik Fonu’na el atmalar. Bu aydan itibaren istihdam edeceği her işçi için işverene aylık 773 TL devlet desteği verilecek. Bir işçinin işverene maliyeti 2 bin 88 TL’ymiş. Böylece 1324 TL’ye çekilecekmiş. Bu teşvikin devlete 12.3 milyar TL’lik maliyetinin 11 milyar TL’lik kısmı da İşsizlik Fonu’ndan karşılanacakmış. 
Bakınca AKP’liler aralarında para toplayıp dağıtıyor sanırsınız. 
Yapılan, işçi parası ve halkın vergileriyle işverenleri finanse etmek.

Varlık Fonu’nda Enron tehlikesi 

Tuz Gölü depolama projesindeki hataların devlete kestiği kur yükünü Sayıştay raporlamıştı. Artık böyle bir şey olmayacak. Çünkü BOTAŞ artık Türkiye Varlık Fonu’nda (TVF). 
Bu vesileyle bir bilgi ulaştı: TVF’ye devrinden beri, BOTAŞ’a giden torpil taleplerinin haddi hesabı yokmuş. Ki daha başlangıç. 
TFV’nin portföyü şiştikçe şişiyor. Halkın vergilerinden oluşan kamu şirketleri ile devasa bir büyüklüğe ulaştı. 
Yakında şu olacak: 15-20 yıllığına dövizli garantiler verilmiş tünel köprü, şehir hastanesi müteahhitlerine ödeyecek para kalmayınca, TVF tahvil çıkaracak. Bunun için de kurumların varlığını teminat gösterecek. İşte böylesi bir yapının Sayıştay denetimi dışına çıkarılması, tam “saatli bomba”. 
Bunu söylediğinizde iktidar kadroları “Ama bağımsız denetim var” şarkısını terennüm ediyor. İyi de bağımsız denetim, rejimin atayacağı kişilerce ve mali tablolar üzerinden yapılıyor. 
Konuya hâkim isimlerden biri olan eski TÜRMOB başkanı, eski CHP milletvekili Mustafa Özyürek’in uyarısı ciddi. 
“2001 krizinde batan bankaların çoğu uluslararası bağımsız denetim şirketleri tarafından denetlenmiş, ancak yapılan hile ve hatalarla ilgili bir uyarı gelmemişti.” 
Bağımsız denetim alanındaki gelmiş geçmiş en büyük krizin, dünyanın 7. büyük şirketi olan ENRON’da çıktığını hatırlatıyor. Muhasebe hileleri yoluyla yöneticilerinin büyük çıkarlar sağladığı ENRON’un bağımsız denetimini yine dünya devi Artur Andersen’in yaptığını vurgulayan Özyürek, “Kriz iki şirketin tasfiyesi ile sonuçlandı diyor. 
Sonuç? Eğer ülkede Enron benzeri felaket istenmiyorsa Sayıştay denetimine geri dönülmeli.

Cumhuriyet / 12.02.17

İLİŞKİLİ HABERLER