Aslında bambaşka bir konu yazacaktım bugün. Birbiriyle ilgisiz konuları bir araya getiren -kim bilir kaçıncı- son torba kanundan söz edecek, yabancı uyruklulara tanınacak büyük vergi istisnasını anlatacaktım.
Dövizle ödeme yapmak koşuluyla, Türkiye’de yerleşik olmayan yabancıların yeni bir konut veya işyerinin ilk sahibi olmaları halinde, kendilerinden, yüzde 18 KDV alınmayacağına dair düzenlemeden.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan çarşamba gecesi tartışmalarla geçen bu “torba”nın, pek yakında Genel Kurul’da da kabul edileceğinden emin olabilirsiniz.
Muhalefet milletvekillerinin, maddeyle Türk vatandaşları aleyhine eşitsizlik yaratıldığını, yabancının alıp kısa süre sonra bir Türk’e satması gibi hülleli muvazaalı işlemlerin önüne geçmenin mümkünü olmayacağını hatta daha ileriye giderek kapitülasyonlara yol açtığına dair eleştirilerini dikkate alacak değil ya iktidar.
Fazlasıyla aceleleri var belli ki, bütün torbalarda olduğu gibi.
Bu kez referandum öncesi piyasaların dövizle canlandırılması gerekiyor. Gelin görün ki, yabancılara 2016 yılında satılan 18 bin 189 adet konut sayısının, bu düzenlemeyle kaç adete çıkarılacağı belirtilmiyor.
Plan Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmalara bakılırsa, isim verilmemesine karşı anlı şanlı büyük konut firmalarının zaten bloklar halinde bir miktar lüks konut ayırdığını, bu rezervasyonun da çoğunlukla Araplara satış için yapıldığı, KDV ayrıcalığının da lüks konut rezervasyonları için yapıldığı anlaşılıyor.
Sonra sürdüreceğim konuya, burada ara verip paylaşmak istediğim asıl konuya geleyim.
***
Bu satırları SBF’de, tarihsel bir tanıklıktan sonra yazıyorum. Namıdiğer Mülkiye’nin, genetik kodlarında yer alan, haksızlıklara karşı direniş geleneğini izledikten sonra. “Yavuz Sabuncu’nun 10. Yıldönümü Anısına Anayasa Sempozyumu” vesilesiyle oradaydım...
Haftalar önce Doç. Dr. Murat Sevinç etkinlik için davet ettiğinde telefondaki ilk cümlesi şuydu: “Eğer başımıza bir şey gelmez ise...”
Sevinç’in ses tonu hiç de şaka yapar gibi değildi doğrusu. “O şey” SBF’de Murat Sevinç ile birlikte, tümü ayrı ayrı değerli toplam 23 akademisyenin başına geldi. 686 sayılı o OHAL KHK’si ile toplamda 330 öğretim üyesi görevlisi daha ihraç edildi.
Saat 10’da başlayacak sempozyumun, yazılı bir belge gösterilemeden, ama sanki yazılı bir belge varmışçasına katılımcı ve davetlileri dışında kapatıldığını, izlemek isteyenlerin alınmadığını, bundan dolayı çıkan krizin, katılımcı CHP milletvekili İlhan Cihaner’in girişimiyle çözüldüğü duyuruldu.
Siyaset ve Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya bu duyuruyu yaparken, haklı insanlara özgü öfkesi henüz geçmemişti. Yalçınkaya, başkanlıktan istifa ettiğini de kürsüden kayda geçiren bu duyuruyu yaparken, o gayri yasal engelleme nedeniyle yarısı boş olan Aziz Köklü Salonu tek koltuk kalmamacasına doluyordu.
Yalçınkaya, Mülkiyeli Ece Ayhan’ın “Karşındakinin adam olup olmadığını âşıkken değil ayrılırken anlarsın” dizesini andı. Bir şiirin hayata geçişini izledik bizde. “Kalanlar” ile emekli hocalar kendi cüppelerini, tek tek ihraç edilen hocalara giydirdi.
Medyada, akademyada, siyasette, yargıda korkunun insanlık değerlerini alabildiğine ezmek istediği bu dönemde, bilime, geleneklerine, hocalarına bu kadar etkileyici biçimde sahip çıkan bir fakültenin varlığı insanda umudu ve cesareti çoğaltıyor.
Cumhuriyet / 17.02.17