Geçen hafta, Anayasa Mahkemesi, sendika yöneticisi işçinin işten atılmasına ‘hak gaspı’ dedi. Ve işçinin iş sözleşmesinin feshedilmesini, “sendika hakkının ihlal edilmesi” olarak kabul etti. Davayı kadın hukukçu olarak Zeycan Balcı yürüttü. TOMİS (Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası) yıllarca takip etti. Ve 7 yıl sonra bir sonuç çıktı. Yüzlerce benzer iş davası var ama işçi lehine sonuçlanmıyor. AYM Genel Kurulu, toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olsun olmasın Sendika yöneticilerinin ‘sendika temsilcisi’ korumasından yararlanacağına hükmediyordu bu kez. Karar küçük ve toplu iş sözleşmesi yapamayan sendikalar açısından bir önem taşıyor. 18 Eylül’de kutlanan “Dünya Eşit Ücret Günü”nde Türkiye’de çalışan kadınların iş hayatındaki eşitsizliklere dikkat çekildi. Tam da konu böyle bir çerçeve kazanmışken TOMİS’in örgütlenme uzmanı Elif Alçınkaya ile görüştük…
TOMİS hangi işkollarında örgütlü. Nasıl bir sendikal mücadele sürdürülüyor?
Sendikamız 12 nolu metal işkolunda yer alıyor. Sendikamız, 2015 yılında Türkiye işçi sınıfı tarihine adını “Metal Fırtına” diye yazdıran binlerce metal işçisinin günlerce süren direnişinin içinde kuruldu. Bursa’da bulunan Renault, Tofaş, Mako, Coşkunöz, Delphi gibi ülkenin en büyük metal fabrikalarında başlayan ve birçok sanayi kentinde bulunan fabrikalara dalga dalga yayılan direnişin ürünü bir sendika olarak kurulduk. Sendikal bürokrasinin her rengiyle hesaplaşmak da sendikamızın kurulmasına vesile oldu. Dolayısıyla metal işkolunda bağımsız bir sendika olarak kurulmanın zorluklarını ve olası saldırıları göze alarak başladık.
Kadınlar önemli direnişlere imza attılar
Bu işkolunda (TOMİS’in örgütlü olduğu yerlerde) kadın işçi oranı ne kadar?
Hangi fabrikada sendikal örgütlenme çalışması yaptığınıza göre kadın işçi oranı değişiklik gösterebiliyor. Sendikanın kuruluşunda ilk adımın atıldığı bazı fabrikalarda çalışan işçilerin neredeyse tamamı erkek işçilerden oluşurken bazı fabrikalarda ise ağırlıklı kadın işçilerin çalıştığını söyleyebiliriz. Örneğin sendikamızın temsilcilik kazandığı Delphi fabrikasında kadın işçilerin sayısı oldukça yüksekti. Direnişe katılan kadın işçilerin sendikadaki temsiliyetini sağlamak üzere birçok arkadaşımız yönetici olarak sorumluluklar da üstlendi. Sonraki sendikal faaliyetlerimizde ve direnişlerimizde de kadın üyelerimizin ve yöneticilerimizin önemli direnişlere imza attığını, onların omuzlarında yükselen direnişler olduğunu söyleyebiliriz. Yazaki’de, Sinbo’da kadın işçilerin talepleri ve direnişleriyle mücadele ettik. Bu fabrikalarda mücadele eden işçiler sendikada aktif çalışmalarda yer aldılar.
Sendika üyelerinin artmasıyla birlikte, patronlar veya işveren sözcüleri tarafından işçilere mobing uygulanıyor muydu?
Sendika üyeliklerinin öğrenilmesiyle birlikte hemen hemen her fabrikada yaşanan oyunları yaşadık bizler de, yaşıyoruz da. Sendikadan istifaya zorlama, işten atma tehdidi, amirler aracılığıyla sürekli iş baskısı vb. Bizler pandemi döneminde özgün bir sorun olan “ücretsiz izne çıkarma” saldırısını da yaşadık. İşten atma tehditleri, işten çıkarmalara döndü. 2015 Metal Fırtına dönemindeki öncü arkadaşlarımız işten atıldı ve fabrikalara girmekte zorlandılar. Bir nevi “kara liste” uygulandı patronların ortaklığıyla. Birçok sendikal faaliyet ve işe iadeye dönük davalarımız oldu. Kazandık da… Yakın dönem örgütlenmelerimizde süren davalarımız var, haklarımızın zerresini patronlara bırakmıyoruz. Ayrıca bizim sendikal örgütlenmemiz sırasında karşımıza çıkan sadece patronlar olmuyor. Örgütlenmemizi baltalamak ya da kırmak için Türk Metal’i kullanıyorlar. Öne çıkan üyelerimizi işten çıkarırken, fabrikada çalışan üyelerimiz üzerinde muazzam bir baskı ve mobbing uygulanarak zorla Türk Metal’e üye yapılıyorlar. 2022 yılında MESS üyesi olan Pressan Madeni Eşya fabrikasında yaptıkları gibi…
Kadınlar eşit ücret almıyorlar
Kadın işçilerin en fazla yaşadığı hak gaspları neler?
Kadın işçilerin çifte sömürüsü en temel sorun. Fabrikadaki çalışma bitince evdeki işler, çocuk bakımı veya hasta bakımı, çocukların okul sürecinin ihtiyaçları ve desteği ile mesai devam ediyor. Bu döngünün değişmemesi kadınların yaşamını daha da zorlaştırıyor. Hatta bundan dolayı birçok kadın işçi çalışma yaşamının dışında kalıyor. Fabrikada ise eşit işe eşit ücret alamama olarak çıkıyor karşımıza. Mobbing son yılların en öne çıkan baskı biçimi. Kreş hakkının gasp edilmesi, fiziksel ve sözlü tacizler…
Çıkarılanlara ya da ücretsiz izne gönderilen işçilere baktığımızda fark ediliyor ki sadece sendika üyeleri atılmış. Diğer işçilere işsizlik sopası” gösterilerek, sendikaya üye olursanız sizin de başınıza aynısı gelir demek istiyorlar elbette. Hep benzer tehditlerle mi karşılaşıyor işçiler?
Evet, sizin de dediğiniz gibi saldırı sendika üyelerine geliyor. Özellikle de sendikalaşma sürecini başlatan, yürüten işçiler atılıyor. Sınıf bilinçli ya da daha iyi çalışma koşullarına sahip olmak için yasal haklarını kullanarak, haklarının korunmasında ısrar eden işçiler atılıyor. Bu da diğer işçilerin üye olmasına engel olan, işsizlik korkusunu büyüten, sendikalaşma sürecini aksatan sonuçlar doğuruyor. Elbette sadece işsizlik sopası ile sınırlı değil tehditler. Bazen sendika üyesinin yakınlarına yönelik olası saldırı tehditleri, mafyavari yöntemlerin kullanıldığı, kirli ilişki ağlarının devreye sokulduğu süreçler de yaşıyoruz.
Geçen hafta basına da yansıyan bir haberi de sormak istiyorum; TOMİS üyesi hem işçi hem de aynı zamanda sendikacı bir arkadaşınız, “sendikalı olduğu için” fabrikadan atılıyor. Bu hak gaspı hukuk mücadelesi olarak sürüyor. Fakat tam 7 yıl sonra yine işçi arkadaşınızın aleyhine sonuçlanıyor. Ne var ki işçi bu kez AYM‘ye (Anayasa Mahkemesi) bireysel başvuruda bulunuyor. Dosyayı inceleyen Yüksek Mahkeme, işçiyi haklı buldu. Yani tam 7 yıl sonra sendikal hak gaspı karşısında bir başarıya imza atıldı. Bu başarıda en sonunda işçinin kazanmasına en fazla etken olan nokta neydi?
AYM kararı emsal niteliği taşıyor. Bu açıdan önemli. Kazanmamıza yol açan, haklı olduğumuza dair inattı. “Ya bir yol bulma ya da yeni bir yol açma” inadı. Davaya söz konusu olan Delphi fabrikasında yüzlerce üyemiz vardı. Yetkimizin olmadığı bir fabrikada mücadelemiz sayesinde “sendika temsilciliği odası” hakkını kazanmıştık o dönem. Hukuksal mücadelede geri durmamız beklenemezdi. Metal patronlarının çatı örgütü olan MESS’in aklıyla hareket ediyordu işverenler. Onlara hem fabrikalarda hem de mahkemelerde yanıt vermek zorunluluktu. Biz başta metal işçisi olmak üzere işçi sınıfına karşı olan sorumluluğumuzla hareket ettik. AYM kararıyla, sendika yöneticimizin iş akdinin feshi Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan “sendika hakkının ihlal edilmesi” olarak kabul edildi.
Sendikal faaliyete saldırı yüzlerce işyerinde söz konusu. Eğer belgelenebiliyorsa, bu nedenle atılan emekçilere “sendikal tazminat” ödemek zorunda kalıyor patronlar. 2017’den bu yana sanırım kadın işçiler için de bu çerçevede davalar açıldı. Bunları anlatır mısınız? Kadın işçilerin bu çerçevedeki hukuk savaşı nasıl ilerliyor?
Yasal olarak kazanılmış bir hak olmasına rağmen sendika üyesi olan işçilere yönelik saldırılar hiç eksik olmuyor. Son yıllarda öne çıkan birçok işçi direnişinde ekonomik ve sendikal talepler ağırlıkta. Fakat atılan işçilerin geri alınmasında sorun yaşandığını görüyoruz. Dikkat edin, bazı fabrikalarda mücadeleler sonucunda talepler karşılanıyor ancak atılan işçilerin geri alınması hariç! Dolayısıyla bu doğrultuda asıl kazanım içinde bu da olmalı. ‘Arkadaşım yoksa, üretim de yok’ çerçevesinde bir örgütlülüğün var edilmesi önemli. 2017 yılında Bursa’da Gemlik Serbest Bölge’de bulunan Yazaki Otomotiv’de ağır çalışma koşulları ve sözleşmeli işçiliğin yanı sıra, kadın işçilere yönelik taciz ve mobbing de yaşanıyordu. Sendikal faaliyet sonrasında sendika üyemiz Dilek Gültekin işten çıkarılmıştı. Yazaki’de sendikal tazminat davasını kazandık. 2020 yılında ise Sinbo fabrikasında sendikal faaliyeti dolayısıyla keyfi bir şekilde ücretsiz izne çıkarılan 3’ü kadın işçi 6 üyemizin açtığı davada da kazanan biz olduk.
Kadınların eş, baba engelini de aşmaları gerekiyor
Yasal olarak mücadele vermek için adım atan kadın işçilerin önüne çıkan engeller var sanırım…
Kesinlikle. Hukuki mücadelesini sürdürmek isteyen kadın işçi, “sana mı kaldı” gibi imalarla, güçsüzleştirmeye dönük davranışlara ve sözlere maruz kalıyor. “Bir başka bir fabrikada iş bulamayacağı” şeklinde ince tehditlere başvuruyorlar. Bu bazen dava açması için bile söylenebiliyor. Toplumsal önyargılar ve ataerkil anlayış nedeniyle kararları tek başına veremeyebiliyor bazen de. Eş, baba, akraba, arkadaş engelleri de aşması gereken başka bariyerler olarak karşısına çıkıyor. Gün geçmiyor ki yeni bir engel kadın işçilerin karşısına çıkmasın. Eylül ayı başında ağırlıklı olarak kadın işçilerin çalıştığı İstanbul Dudullu OSB’ de bulunan Entes-Entpa Elektronik’te düşük ücretlerin yanı sıra, kadın işçilere yönelik hakaret ve tacizler de vardı. Şirket yönetiminin bunlara sessiz kalmasına itiraz eden üyemizi işten attılar. Bu kadın işçi için de gerekli hukuki süreci başlattık.
Çalışma şartları çok ağır metal ve otomotiv işkolunda. Bu şartların makul düzeye gelmesi adına neler yapıyorsunuz?
Bazı fabrikalarda işçi sağlığı öne çıkıyorken bazılarında yoğun mesailer, hele bir de ayakta çalışılan bir yerse çok zor olabiliyor. Yoksulluk sınırının altında bir ücretin kabul edilmemesi yönlü mücadele yürütüyoruz. Hatta yaz döneminde diğer sendikalarla ortak bir sürecimiz de oldu. Vergi diliminin yüksekten kesilmesi de metal işkolundaki özellikle de sendikalı yerlerdeki işçilerin yaşadığı temel sorunlardan biri. İşçi sağlığına dair önlemler alınması için de her fabrikanın çalışma düzenine göre öne çıkarttığımız talepler oluşturduk. Yeterli havalandırma, kullanılan kimyasalların işçiye temasının engellenmesi veya değiştirilmesi gibi.
Kadın işçinin regl dönemi sorunu var.
Bu gerçekten zorlayıcı. Metal işkolunun işlerini düşündüğümüzde regl gününü çalışırken atlatmak zor. Erkek yoğunluklu çalışma alanı içerisinde olduklarından, amirlerin hemen hemen hepsinin erkek olduğu bir yerde bunu dile getirmeleri zor oluyor. Regl dönemlerindeki hakları noktasında bilgilendirmek ve bunu bir talebe dönüştürmek de yöneldiğimiz çabalardan biri. Tüm bu mücadeleleri yürütürken işçi eğitimleri de önemsediğimiz noktalardan biri. Taleplerimiz noktasında veya yaşanılan sömürünün temel nedenlerine dair eğitimler yapıyoruz. Kadın işçilerin özgün sorunlarına dair de farkındalık yaratmak için çalışmalar yürütmeye çalışıyoruz.
Lavaboya giden bir kadın işçi neden “2 dakika fazla kaldın” baskısı yaşayabiliyor. Bu çerçevedeki haysiyet kırıcı baskıları yorumlar mısınız?
“İki dakika fazla kaldın” baskısı yaşarken, yakın zamanda örgütlenme çalışması yürüttüğümüz bir fabrikada regl olduğu için tuvalete gitmek zorunda kalan işçiye ped götüren başka bir işçi de şefleri tarafından azarlandı, baskıya maruz kaldı. Aynı fabrikada kadın işçilerin kişiliğine, kimliğine yönelik saldırılar hiç eksik olmuyor. Yine regl dönemlerinde tuvalete çıkma ihtiyacı artabiliyor. Ya da mide ve idrar yolları ile ilgili başka hastalıklar tuvalete daha sık gitmeye neden olabiliyor. Bir başka fabrikada kadınlar tuvaletinin camının baktığı bahçede yaşanan bir sorundan sonra, vardiyadaki tüm kadınlar üretim alanının ortasına toplandı. İnsan kaynakları müdürü tarafından kadın işçiler yüksek sesle azarlandı. Bu da yetmezmiş gibi kadın işçilerden tanık olmadıkları olaylar için birbirinin ispiyoncusu olması istenmişti. Bir çok fabrikada insani bir çalışma düzeni içerisinde değiliz. İşçi sağlığı yok sayılıyor. İnsani ihtiyaçlardan bakılmıyor.
Kadın işçiler üzerinde kurulan sözlü, fiziki, psikolojik taciz bu işkolunda ne düzeyde var. (TOMİS üyeleri adına soruyorum) Nasıl bir tutum izliyorsunuz?
Üyelerimiz böylesi bir durum yaşadığında süreci bir mücadele hattına dönüştürmek yönlü bir çabayla davranmaya çalışıyoruz. İfşa etmek olabiliyor. Hukuki süreç başlatmak olabiliyor. Buna karşı mücadele eden öncü işçi işten atıldığında direnişle yanıt vermek de olabiliyor. Yazaki’de olduğu gibi. Ya da Sinbo’da direniş sürecindeki kadın işçinin yaşadığı fiziki şiddet vardı. Hemen direnişi bu saldırıya karşı yanıta çevirdik ve dayanışmayı bu yönüyle de oluşturma çağrılarını yükselttik.
İşçi patrondan çok sarı sendikadan korkuyor
“Giden gider, kalanla ben üretimimi sürdürürüm, kapıda işsiz çok” diyor işverenler. Öte yandan da sarı sendikalardan dolayı sahipsiz bırakılmış durumda emekçiler. Sendikalara karşı güvenini kaybeden işçiler var mı? Bunun çözümü nedir?
Çok açık ve net sendikalara karşı işçiler güvenini yitirmiş durumda. Patronlar zaten işsiz ordusunu her zaman bir tehdit olarak kullanır. Bunun yanı sıra kadın işçiye “ilk atacağım da sen olursun” yaklaşımı var. Tüm bunlar yaşanırken işçileri yüzünü çevirip de gördükleri çoğu sendika ne yapıyor? Sessizlikle izliyor. Hatta sarı sendikalar kimlerin atılacağını bile işaret eden olarak biliniyor. Patronundan korktuğundan daha fazla sarı sendikaların temsilcilerinden ve yöneticilerinden korkuyor işçiler. Sendikal bürokrasinin önünün açılması şart. Sendikalı olmak sadece e-devletten üyelik yapmak değil. Sendikalı olma bilinci oluşturmak elzem. Kadın işçilerin kendi talepleri için sendika içerisinde daha fazla yer alması önemli.
Başka neler söylemek istersiniz?
Sendikal faaliyeti engelleyenler hakkında da gerekli cezai yaptırımlar uygulanmalı. TOMİS olarak hukuki mücadelemiz sürecek. Sendika üyesi veya yöneticisi olmanın, sendikal faaliyet yürütmenin önündeki tüm engellerin kaldırılması, insanca çalışma ve yaşama koşullarına sahip olmak için mücadeleye devam edeceğiz. İşe iade hakkı patronun inisiyatifine bırakılmamalı. Sendikal tazminat kazanan işçilere işyerinde işbaşı yapma hakkı tanınmalı. Aksi durumda zaten iyice düşürülmüş maddi veya manevi kazanımları rahatlıkla ödeyebildiği için her türlü saldırıyı hayata geçirmekten çekinmeyen metal patronu gerçeği var karşımızda.
Ayla Önder- Kadın İşçi / 30.09.2024