Bu yazıyı Berkin Elvan’ın bir gaz fişeğiyle vurulmasının 2548’inci gününde yazıyorum. Kemal Kurkut’un 2017 Newroz’unda "engellenmek" için sırtından vurulmasının üzerinden bin 163 gün geçmiş. Suriyeli mülteci genç Ali El Hemdani’nin sokak ortasında göğsünden vurularak öldürülmesinin üzerinden ise tam 41 gün.
ABD’de Afrika-Amerikalı George Floyd’un herkesin gözünün önünde, "Ben böyle karar verdim" diyen bir polisin dizinin altında, 8 dakika 46 saniye süren bir cinayete kurban gidişinin üzerinden de 13 gün geçti. Bütün dünya ABD’de siyahlara reva görülen bu zorbalığa karşı patlayan öfkeyi izliyor. Floyd’un öldürülmesini insanlık onuruna bir saldırı olarak gören kitleler de dünyanın dört bir yanında protestoyu büyütüyor. Bunu yaparken, yukarıda verdiğim birkaç örnekte olduğu gibi, kendi memleketlerinin siyahlarına yaşatılan zulmü hatırlıyor ve hatırlatıyorlar.
O zulmün sorumlusu iktidarlar ise hiç oralı değiller. ABD'nin ayıbına işaret ederken, kendi ayıplarını örttüklerini sanıyorlar. Binlerce kilometre uzakta işlenen bir cinayeti "Bizi bırakın, asıl oraya bakın" demek için bir fırsat olarak görüyor ve kullanıyorlar. Başkasına hak ve eşitlik dersi verirken, kendi şiddetini meşrulaştırma ve temize çıkma gayretindeler.
Hak ihlallerinde kendi sınırlarını aşıp Çeçenistan’dan Ukrayna’ya ve hatta İngiltere’ye kadar uzanan Rusya mesela. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, "Yağmalama olaylarını engellerken, Amerikalılar’ın barışçıl gösteri hakkını ihlal etmeyin" gibi laflar edebiliyor. Ne ikiyüzlülük ama, değil mi?!
Türkiye'deki iktidar ve sözcülerinden de keskin eleştiriler, parmak ısırtan analizler geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngilizce atılan Tweet’inin Türkçe mealini Anadolu Ajansı’ndan aktarıyorum:
"ABD'nin Minneapolis kentinde George Floyd'un işkence sonucu öldürülmesine yol açan ırkçı ve faşist yaklaşım, sadece hepimizi üzmekle kalmamış aynı zamanda tüm dünyada karşı durduğumuz adaletsiz düzenin en acı verici tezahürlerinden biri olmuştur. Bize, yaratandan ötürü insanlığı sevmeyi öğreten İslam medeniyetinin bir üyesi olarak bu insanlık dışı mentaliteyi kınıyorum. Nerede, ne bağlamda, ne şekilde olursa olsun Türkiye, daima insanlığa karşı her türlü saldırıya karşı durmuştur."
Cumhurbaşkanı böyle diyor ve devam ediyor:
"Bu insanlık dışı eylemin faillerinin hak ettikleri cezayı alacağına inanıyorum. Konuyu takip ediyor olacağız. George Floyd'u saygıyla anıyor, ailesi ve yakınlarına başsağlığı diliyorum."
Peki ya Türkiye?
Evet, Gezi’deki polis şiddetini "destan" olarak gören, "Polise talimatı ben verdim" diyen, üzerine varılınca Berkin’in annesini 2014’te miting meydanında yuhalatan Erdoğan, Floyd’un ailesi ve yakınlarına başsağlığı diliyor. Seçim vaadinde bulunurken, "Kürt de olsa, o benim kardeşimdir. O da insandır" demesi, daha önce de hakkındaki yazılanları "Bu kitaplar içinde bizim ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz, ne afedersiniz Rumluğumuz, hiçbir şeyimiz kalmadı ya" ifadeleriyle yalanlaması da hafızalardan silinmiyor.
301 canın gittiği Soma Katliamı’nın yası ve öfkesiyle makam arabasını tekmeleyen madenciye misliyle saldıran eski danışman Yusuf Yerkel de insana küçük dilini yutturan, "Ya nasıl olabilir böyle bir şey" dedirten bir pişkinlikle çıktı karşımıza.
Otomatik silahlı jandarmaların yere indirdiği madenciye acımazsızca tekme savuran, hakkındaki haberleri engelletmeye çalışan Yusuf Yerkel, Hannah Arendt'in "kötülüğün sıradanlığı" kavramından falan söz ediyor. O fotoğraf karesinden çıkıp, hiçbir şey olmamış gibi karşımıza dikiliyor. Bıraksanız, adalet dağıtacak.
Twitter’da birkaç gündür erkeklerin kadınlar için, Türkler’in de Kürtler için kullandığı lafların tersine çevrildiği paylaşımlar yapılıyor ya,* her biri başlı başına bir ders gibi. Bu dersin etkisi, sosyal medyadaki yüz binlerce kullanıcının yaratıcılığıyla katlanarak büyüdü, milyonlara ulaştı. Hakim değerlerle ilgili tersinden verilen bu örnekler, topluma ve devlete tutulan bir ayna işlevi gördü.
Boşlukları siz doldurun
Yerkel’in George Floyd cinayeti üzerinden parçaladığı "kötülüğün sıradanlığı" edebiyatı da bize memlekete ayna tutmak için iyi bir imkan sunuyor. Yerkel’in yazdıklarından sırasıyla "ABD", "Floyd", "beyaz", "siyahiler", "beyaz" ve "ABD" tanımlarını çıkardım, boşlukları siz doldurun.
"( )’deki protestoların bu kadar büyümesinin altında galiba ( )’un öldürülme olgusunun etrafında aşikar hale gelen, H. Arendt'ın ifadesiyle "kötülüğün sıradanlığı" olgusu yatıyor. Sıradan ( ) bir polisin korkunç bir şeyi 'her zamanki iş' gibi yapıyor olması bardağı taşırdı."
"( )in yaşamları/haysiyetleri söz konusu olduğunda ortaya çıkan umursamazlık/kayıtsızlık/hissizleşme hali '( ) üstünlükçü' ideolojinin ( ) kültüründe halen ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Bu ideoloji dünyada o kadar yaygın ki, protestoların küreselleşmesi tesadüf değil."
Aynada ne görüyorsunuz?
* Tarihte ve gündelik hayatta Türk ile Kürt’ün yerini değiştiren ilk aleni denemeyi Ahmet Altan 1995’te Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde yapmış, "Atakürt" başlığıyla yayınlanan o yazı nedeniyle işten çıkarılmış, 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum olmuştu. AİHM’ye götürdüğü dava dostane çözüm ile sonuçlanmıştı.
DW Türkçe / 07.06.20