Dilbent Türker bir emekçi. Henüz 27 yaşında. Tam 74 gündür, işten çıkarıldığı fabrikanın önüne kurduğu çadırda, sesini duyurmaya çalışıyor…
O bir Kod-29 mağduru…
Dilbent Türker, 74 gündür eylemde.
Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre 2020 yılında Türkiye’de tam 176 bin 662 işçi, Kod-29’la işten çıkarıldı. Bu rakam, günde 484 işçi demek. Kod-29 mağduru işçilerin 34 bin 145’i kadın.
Türker de onlardan biri.
Hikayesi, OHAL döneminde KHK ile işinden ihraç edilen binlerce kamu çalışanını anımsatıyor. KHK’liler kendileri için, “Sivil ölüme terk edildik” demeyi tercih ediyor. Türker’in başına gelenler de Kod-29’a “Pandeminin KHK’si” dedirtiyor.
Ardahan’dan İstanbul’a yolculuk
1994 yılında Ardahan’ın Damal ilçesinde dünyaya gelmiş Türker. İnşaat işçisi olarak dünyanın farklı yerlerinde çalışan bir baba ve eşinin yokluğunda evi çekip çeviren bir annenin altı çocuğundan biri.
2008 yılına kadar doğup büyüdüğü topraklarda bir yandan tarım işçisi olarak çalışmış bir yandan da okumuş Türker.
14 yaşında İstanbul’da bulmuş kendini. Garsonluk yapmaya başlamış. İlk işine Büyükçekmece sahilinde bir restoranda giren Türker’e göre bugüne uzanan hikâyesi tam da o günlerde başlıyor. Ucuz emekle tanışıyor ve kendi tabiriyle çocukluğunu yaşayamıyor.
Çocuk yaşta bu denli çalıştırılmasına ve baskıya maruz kalmasına anlam verememiş bir türlü:
“Köyde de çalışıyorduk ama çocuk olduğumuzu hissediyorduk.”
Makinelerle yarış
18 yaşına kadar sigortasız, yani güvencesiz çalışmış; sonra ‘bir umut’ diyerek şansını fabrikalarda denemeye karar vermiş.
2012 yılında bir tekstil fabrikasında işe girmiş. Çok geçmeden kendini bir ‘robot gibi’ hissetmeye başlamış.
Fabrikada mobbing’le da tanışmış. İki yıllık deneyimini, makinelerle yarışmaya benzetiyor.
Sonuç, hayal kırıklığı…
Sonunda daha fazla dayanamıyor ve istifa edip yeni arayışlara yöneliyor. Kısa süreli farklı işlerde çalıştıktan sonra, yolu bir plastik fabrikasının üretim bandına uzanıyor 2017’de.
Ve bir kırılma noktası daha…
Ardahan’da tarım işçiliği, İstanbul’da garsonluk yaptığı yıllarda maruz kaldığı tacizleri, fabrikada da gözlemliyor… İtirazlarını müdüre iletiyor ama nafile…
Sesini duyurmak için yaşadıklarını bir gazeteye mektupla aktarıyor.
Ve bir ay sonra işten çıkarılıyor.
Tüm bu yaşadıkları sınıf bilincini geliştiriyor.
İki çadır, iki eylem
Bir yıl sonra Sinbo fabrikasında işe başlıyor. Montaj bölümünde. 200 işçiden çoğu kadın.
Eski dertlerine yenileri ekleniyor Türker’in…
Ödenmeyen maaşları için işçi arkadaşlarıyla çare arayışına girişiyor. 2019 yılında da bir sendikaya üye olmaya karar veriyor. Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası’na (TOMİS) giriyor. Sendika üyesi olan ve olmayan arkadaşlarıyla maaşları yatmayınca iş bırakma eylemlerine girişiyor. Her iş bırakma eylemi ardından küçülme gerekçesiyle işverenin işten çıkarma cezasıyla karşılaşanlar oluyor.
Türker o günleri, “Baskılar giderek artmaya başladı” sözleriyle özetliyor. Bunun üzerine tüm işçiler iş bırakma kararı alıyor, ancak eylem erteleme tartışmaları sonucu işveren eylemi öğrenince 10 kişi daha işten atılıyor. Eylem tarihi geldiğinde ise ‘Maaşlar zamanında yatsın’ talebiyle iş bırakma eylemi başlıyor.
Derken, 2020’nin mart ayında Covid-19 pandemisi Türkiye’ye de geliyor. İşten çıkarmalar yasaklanıyor, ücretsiz izin uygulaması yürürlüğe sokuluyor.
Türker’e göre, fabrika ise bu süreçte sermaye ve üretimini artırıyor. İşçilerin çalışma süresi uzuyor, en az 200 işçi corona virüsüne yakalanıyor, hasta işçilerin maaşlarında kesintiler yapılıyor.
Türker ve sendika üyesi altı işçi, yaşadıklarını basın açıklamasıyla duyuruyor. Ve bu nedenle, 11 Eylül 2020’de ücretsiz izine çıkarılıyorlar. Ücretsiz izne gönderilenler, 1168 lirayla geçinemeyince güvencesiz işlere yöneliyor.
Ancak sendikayla yaptıkları bir toplantıda yeni bir karara varıyorlar.
İşçiler hem işe iade davası açarak hem de fabrika önünde eylem çadırı kurarak seslerini Türkiye’ye duyurmayı deniyor. Ve başarılı oluyorlar. Açtıkları davanın mahkeme günü dahi gelmeden, fabrikaya gelen müfettişler ücretsiz iznin kötüye kullanıldığına karar veriyor. İşçiler, 18 Kasım 2020’de işlerine dönüyor, ancak hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Zaten artık ne çadır ilk çadır ne de eylem ilk eylem…
İşe dönen sendikalı işçiler, ayrı yerlerde çalıştırılıyor, mola saatleri değiştiriliyor. Türker’e göre yönetim tarafından görevlendirilen bazı isimler, kendilerini tahrik etmeye çalışıyor. Bir işçi tarafından kendisine organize şekilde kumpas kurulduğunu ifade ediyor. Yaşananların sonucunda hakarete maruz kalanın kendisi olmasına rağmen, ilk şikâyet edenin diğer işçi olması gerekçesiyle haksız bulunduğunu söylüyor.
Tüm bunların ardından, 21 Ocak 20121’de son koz oynanıyor: Kod-29.
25 Ocak sabahı iş yerine bir kez daha geliyor Türker. Ancak bu defa iş başı yapmak için değil, sesini bir kez daha duyurmak ve “Kod-29 iptal edilsin” demek için.
Türker, “Patronların pervasız olduğunu düşünmek yerine, insanlar benim ahlaksız olduğumu düşünüyor” derken sinirleniyor. Çevresine Kod-29’u anlatmaya çalışıyor, uygulanan maddenin pandemi döneminde yaygın kullanıldığının altını çiziyor.
‘Direnmezsem açlıktan öleceğim’
Kod-29’un hayatını alt üst etmesine karşı sesini yükseltiyor. Yalnızca işinin değil, gelecek hedeflerinin de elinden alındığını düşünüyor.
Siciline işleyen bu kod nedeniyle işsizlik maaşı alamıyor, tazminat hakkı bulunmuyor.
Türker, “Hangi işveren Kod-29 uygulanan birini işe alır” diyor ve mücadeleden başka şansı olmadığını ekliyor.
Ailesinden ve çevresinden gelen “Gel, bizimle yaşa” taleplerini görmezden geliyor. Arkadaşlarının ve sendikasının desteğiyle ayakta kalıyor.
İki odalı bir evde, öğünlerinden kısarak yaşıyor, her sabah çadırını kurmaya fabrikanın önüne gidiyor. Ziyaretçisi eksik olmuyor. Sendikalar, işçiler, siyasetçiler, sanatçılar… Desteklerini arkasında hissediyor.
Küçük yaşlarda girdiği çalışma hayatını hatırlatıyor ve “14 yaşında bir çocuk olarak ayakta durmaya başladım ve bir kadın olarak böyle yaşamaya devam edeceğim” diyor.
Son sözü ise şöyle: “Direnmezsem zaten açlıktan öleceğim, zorlu bir mücadele veriyorum ve en azından burada onurumla ayakta duruyorum.”
Not: Dilbent Türker, Kod-29’la işten atılan Migros depo işçileriyle birlikte Anadolu Grup Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’ın villasının önünde eylem yaptığı sırada diğer işçiler ve sendika temsilcileriyle birlikte gözaltına alındı.
Altan Sancar - Diken / 08.04.21