Twitter kullanıcıları, 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta ölen Abdullah Çatlı’yı ölüm yıldönümünde sitayişle andı. Eskiden hiç olmazsa sessiz geçiştirilen bu övgüler, MHP ve İYİ Parti’li siyasetçilerin de katılımıyla geniş bir anma etkinliğine dönüştü.
Öleli 23 yıl geçtiğinden ve zaten “eski Türkiye’ye” ait bir figür olduğundan onu heyecanla ananların bir kısmı icraatlarının büyük kısmını belki de bilmiyor. Ama yine de 12 Eylül darbesi öncesi Ülkü Ocakları yöneticilerinden olan Çatlı’nın Bahçelievler katliamının azmettiricisi ve planlayıcısı olduğu herkesin malumu.
“Olay bir intikam saldırısıydı, o gece planlandı ve yapıldı. 5 kişiyi ben infaz ettim, 2 kişiyi Abdullah Çatlı. ‘İnfaz ettim’ derken, bunu göğsümü gere gere söylemiyorum. Ama o günkü şartlarda anlaşılabilecek şeyler.”
Bu sözler, katliamda beş kişiyi öldüren Haluk Kırcı’nın mahkemedeki ifadesinden.
Çatlı’nın 16 Mart katliamında da yer alması ise o kadar bilindik değil.
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesince zamanaşımı kararıyla bitirilen 16 Mart katliamı davasındaki bir tanık, öğrencileri öldüren bombanın bir yüzbaşıdan Abdullah Çatlı tarafından alınıp saldırgana verildiğini söylemişti. (Yine tanık ifadelerine göre, bu yüzbaşı İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı’ndan Mehmet Ali Çeviker’di ve Maraş katliamından kısa bir süre önce, Maraş yolunda aynı seriden patlayıcı maddeler ve silahlarla yakalanacaktı.)
“Çatlı, baskın sırasında bana Tarık Ümit olayının üzerine gitmememi söyledi. Tartıştık. ‘O kadar legal olduğunu iddia ediyorsan emniyetteki aramanı kaldır’ dedim. Kendisi bana ‘Bu sıralar patron ile aram limoni’ dedi. Bana [Mehmet] Ağar’a bağlı çalıştığını, bütün imkânların emniyetten sağlandığını söyledi. İstihbarat çalışmaları yapıyorlarmış. Kendilerine kimlik, silah sağladığını… Ağar’a bağlı bir birimde çalışıyormuş.”
Bu sözler de eski MİT elemanı Hakkı Yaman Namlı’nın Ankara JİTEM davasındaki ifadesinden.
Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün de “Ağar’ın tosunlarından” diye nitelediği Çatlı, ona göre “istihbarat amaçlı kullanılmış ancak daha sonra kontrolden çıkmıştı”. (Eymür böylelikle Susurluk “kazasının” neden meydana geldiğini de anlatmış oluyordu.)
Kırmızı bültenle “aranmasına” rağmen yıllarca yakalanamayan Abdullah Çatlı’nın İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nin müdürüyle beş kez telefonda görüştüğü uzun yıllar sonra yine bir mahkeme zaptına geçti. (Bu müdür de aynı ilişkiler ağına mensup olan, kendini “büyüklerine” 16 Mart katliamıyla ispatladıktan sonra Trabzon Emniyet Müdürlüğüne kadar yükselen Reşat Altay’dı. Sonrası için Hrant Dink davasına bakılabilir.)
Yurtiçiyle yetinmeyip uluslararası kontrgerillayla da bağlantı kurduğu ileri sürülen Çatlı’nın telefonla sık görüştüğü isimler arasında, memleketin ünlü katillerinden Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım da vardı. Ve bu görüşmeler yine de sadece savcılık tespiti olarak kapalı dosyalarda kaldı. İkisi de hiç mahkeme yüzü görmedi.
90’lı yıllarda Kürt iş insanlarının öldürülmesi gibi herkesin aşina olduğu olaylardan devrimci öğrencilerin ev baskınlarıyla infazına dek en az bilinen olaylarda bu ilişkiler ağı hep gözümüzün önündeydi.
Aynı zihniyet bir kez daha üzerimize çökmüşken, tetikçinizi tanıyın diye yazdım.
Not: Daha fazlası, Saygı Öztürk’ün “Kırcı / 5 - 6 - 2 Tamam Reis” ve Soner Yalçın ile Doğan Yurdakul’un “Reis / Gladio’nun Türk Tetikçisi” kitaplarında.
BirGün / 05.11.19